Tencere yuvarlandı, ithal kapak oturmadı
Dış itibar ve içerde kaynayan tencere…
İktidarları ayakta tutan tencere-kapaktır aslında.
Ama tencere boşsa, dışarıdan ithal edilen itibar da işe yaramaz.
Trump’ın sandalye çekmesi de, milyarlarca dolarlık anlaşmalar da, vitrinlik pozlar da tutmadı. Boş tencerenin üstüne konulan ithal kapak tıngır tıngır yuvarlandı, örtmedi.
“İtibardan tasarruf olmaz” demişti Erdoğan.
Ama dışarıdan satın alınan itibar, halkın boş tenceresinin kapağı olamadı. Trump’ın sandalye çekmesi, milyarlarca dolarlık anlaşmalar, vitrinlik pozlar… Hepsi denendi ama tencerenin üstüne oturmadı. Çünkü kapak başka yerden gelirse, yuvarlanan tencereyi örtmez.
Yukarıdakiler için tasarruf hiç olmadı. Sarayın ışıkları sönmedi, ejder meyveli sofralar hep kuruldu. Masalarda şatafat, vitrinlerde itibar hiç eksik edilmedi.
Ama aşağıdakiler için?
Orada tasarruf hiç bitmedi. Etin tadı unutuldu. Pilav bulyonla tatlandırıldı, pazar filesi boş döndü, maaş daha ay başında eridi. Yukarıdakilerde itibar vardı, aşağıdakilerde kaynamayan boş tencere.
Üstelik bu vitrin yalnız bugünü değil, yarını da borçlandırdı. İtibar gösterileriyle parlatılan anlaşmaların faturası, doğmamış çocukların omuzlarına yazıldı. Türkiye’nin dış borcu 512 milyar doları geçti. Bu, her vatandaş için yaklaşık 6 bin dolar, yani neredeyse 200 bin lira borç demek. Daha dünyaya gözünü açmadan çocuklarımızın sırtına yük bindirildi.
Ve bir gerçeği daha not düşelim: Son Amerika seyahatinde duyurulan “milyarlarca liralık anlaşmalar” da, Erdoğan’ın sandalyesinin çekildiği fotoğraf da, eriyen oyları durdurmadı. Çünkü ithal edilen itibar, mutfaktaki boş tencereyi kaynatmıyor. Halk artık fotoğraflara değil, pazara ve mutfağına bakıyor.
Bugünün tablosu yalın:
Yukarıda şatafat,
Aşağıda alın teri ve çile.
Bu, fiziki değil ama her gün hissedilen bir şiddet: toplumsal şiddet. Eşitsizlik, yoksulluk ve adaletsizlik sofralara kadar girdi; kimlik tanımıyor, hepimizi içine alıyor. Onlar ve Biz…
Peki bu tabloda muhalefet ne yapıyor?
İlk kez toplum bu kadar geniş bir kesimi vitrin itibarı değil, somut hayatı konuşuyor. Bu, muhalefet için büyük bir alan açıyor. Ama artık sadece eleştiri yetmez, cevap istiyoruz:
- İsraf bitecek mi? Kamu kaynakları sofralara dönecek mi?
- Vergide adalet gelecek mi?
- “Her kuruş”un hesabını şeffaf biçimde görecek miyiz?
- Emekliye nefes, gence istihdam, aileye barınma ve gıda güvencesi verilecek mi?
- Kavga değil birlik, vaat değil uygulanabilir plan görecek miyiz?
Artık mesele “kim kime sandalye çekti” değil; mesele sofralar nasıl dolacak?
İtibar saraylarda değil, pazarda ölçülür.
Yukarıdakiler–Aşağıdakiler çizgisini kalınlaştıran her şov öfkeyi büyütür.
Umut ise ancak şeffaflıkla, adaletle ve somut planlarla yeşerir.
Şimdi muhalefetin cevap verme zamanı: Bu alanı nasıl dolduracaksınız?
Ama asıl mesele, doldurabilecek misiniz? Onu da haftaya konuşalım.
Aramızda kalmasın.




