Kırklarelispor 57. Yaşını Kutladı
Emekliler Derneği’nden Başkan Gerenli’ye ziyaret
Karakavak’ta bugün Leylek   Festivali var
Bahçelievler İlkokulu’ndan e-Twinning projesi
Bu yazı 25 Temmuz 2013, Perşembe 09:24:34 tarihinde eklendi. 3667 kez okundu.
12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

BİZLER ve Hz. ALİ’NİN SEVDİĞİ ÜÇ ŞEY -

BİZLER ve Hz. ALİ’NİN SEVDİĞİ ÜÇ ŞEY

Ramazan’ın oruç boyutuyla tanışmamız 70’li yılların başlarında oldu. Güzden yaza doğru seyreden bir süreç. İşlerin yoğun, günlerin uzun, havaların sıcak olduğu zamanlar.

O günlerden en çok hatırladığım aşırı susamalarımız. Aylardan Ağustos. Fındık ürünü için hasat mevsimi. Sıcak kavurucu. Bağlarımız bahçelerimiz eve uzak mı uzak, yollar yokuş mu yokuş! O zamanlar öyle dışarıdan işçi getirme falan da yok. İşçiler imece usûlü, ya da yakın çevreden temin ediliyor.

Sonraları yavaş yavaş civar ilçeler, iller derken, şimdilerde Gürcistan gibi komşu ülkelerden de işçi gelmeye başladı. Bu, Sarp Kapısı’nın açılmasının doğal sonucu oldu elbette. Ama şu an ağırlık Batman, Urfa, Mardin gibi Güneydoğu illerinde.

Her neyse, konumuz bu değil. İşte o zamanlar işimizin çoğunu kendimiz yapıyoruz. Toplama işlemi için köy komşularımızdan yevmiyecilerimiz olsa da, dolan çuvalları yükleme, taşıma, harmana boşaltıp serme işleri bizlere kalıyordu.

Daha orta-lise çağları arası biryerlerdeyiz. 70 kg’lik, 80 kg’lik onlarca çuvalı arabaya kadar atlara yüklüyoruz, at bulamazsak sırtta naklediyoruz. Dolayısıyla çok yoruluyoruz. Çok susuyoruz. Akşam iftarda tek ihtiyacımız su oluyor. İç babam iç; mîdemiz bir damacana hâlini alıyordu!

Evet sevgili okurlar, fındıklar toplana, harmanlar savrula, işçilerden patronlara herkes kavruladursun; oruçta bayramda Eylül’den Ağustos’a, oradan Temmuz’a gelene değin, bir yandan da okuyacağımız kadar okuduk ve öğretmenliği hak ederek kur’a sonucu soluğu Lüleburgaz’da aldık. 80-85 yılları sürecinde, tam 6 Ramazan’ı Lüleburgaz’da geçirmiş olduk.

Ne ramazanlardı onlar?! Herşeyden önce ilk görev, ilk aşk, ilk heyecan. Gündüz okulda ya da kütüphânede, akşam câmilerde kendince bir görev trafiği. Ezanlar, sohbetler, ziyâretler, vaazlar, İmam-Hatip Lisesi için arkadaşlarla câmi câmi koşuşturmalar.

Günler uzun, oruçlar da. Bir de gece yarılarına uzanan terâvihler. Bunda, coğrafî konum kadar, bizlerin de hocalar olarak hızımızı alamayıp vaazları 5-10 dk. uzatmamızın rolü vardı. Ayrıca, Teravih aralarında ilâhi, kasîde falan da söyleniyordu.

O dönemlerde, esmer vatandaşlarımızdan İstanbul Karagümrük’te dînî mûsıkî eğitimi almış kardeşlerimiz vardı. Onların bu konudaki kâbiliyetleri mâlum. Bu işi çok güzel yapıyorlar, havaya renk katıyorlardı. Teşvik ve cemaatin ilgisi adınaydı tüm bunlar. Çünkü, radyolarda, televizyonlarda belirli zamanlar dışında bunları duymak mümkün değildi. Tabiî şimdi durum farklı, çok şükür.

Gel gelelim, bu uzatma ve ekler hiç de iyi olmuyordu. Cemaat ses çıkarmıyordu belki ama, darlandığı muhakkaktı.Çünkü, başta bizler de hoşnut değildik. Neyse ki bunlar artık, eskimiş hâtıralar arasında kaldı. Her şey zaman içerisinde rayına oturdu. Artık vaazlar da ezanla birlikte kesiliyor.

Ama, kabul etmek gerekir ki, yine de bu mevsim zorun zoru. Hele hele bugünün rahata alışmış insanı için daha da zor. Gel gör ki, işin esprisi de burada. Nitekim Efendimiz (SAV) "Cennet, nefse hoş gelmeyen şeylerle, Cehennem de nefsin hoşlandığı şeylerle kuşatılmıştır", “Dünya mü'minin zindanı, kafirin ise Cennetidir” buyurarak bu gerçeği ifâde etmiştir. Çünkü, Cenab-ı Hak imtihan sırrı olarak her günaha nefis için lezzet koyduğu gibi, itaat ve ibadetlere de, sonuçta rahatlık ve huzur lûtfetse de, başlangıçta sıkıntı ve zorluklar koymuştur.

Sevgili okurlar, zor diyoruz da, önemli ve asl’olan da zoru başarmak değil mi? Hem biliyoruz ki, nîmetler külfetlere göredir. Kolay işlerle zor işlerin karşılığı aynı değildir. Bunun için Efendimiz; “MEN SABERA ZAFERA: Sabreden zafere erer” buyurmuştur. Hangi zaferin zorlukları yoktur ve de hangi zirveye sarp yokuşları tırmanmadan ulaşılabilir?

Bakınız, bu gerçekleri, ve nefse muhâlefetin gereğini çok iyi bilen Hz. Ali (KV) Efendimiz ne buyuruyorlar:

“ÜÇ ŞEYİ ÇOK SEVERİM; YAZ AYLARINDA ORUÇ TUTMAYI,

ALLAH DÜŞMANLARINA KARŞI KILIÇ KULLANMAYI,

MİSÂFİR AĞIRLAMAYI!”

Kaldı ki, eğer rızâsına tâlipsek, Rabbimizin emirlerine behemehal uymak durumunda değil miyiz? Zâten atmosfere girince Allâh kolaylığını da ihsan ediyor. Yeter ki biz yönelelim, niyet edelim, isteyelim.

Evet, bu günler en uzun ve en sıcak günler. Ayrıca iş zamanları. Çoğu yerlerde de hasat mevsimi. Ama, Ramazan da bir hasat mevsimi değil mi sonuçta? Hem de sonu, daha dünyâdayken bayram, âhirette de oruçlulara özel REYYAN kapısından girilen Cennet.

Ramazanın 10’ar günlük RAHMET ve MAĞFİRET süreçlerini inşâllâh başararak geçtik. Son 10 günlük etabı da Efendimiz (SAV)in ifâdesiyle “CEHENNEM’DEN KURTULUŞ” olarak bitirir dünyânın da, âhiretin de bayramlarını idrâk ederiz.

Rabbimiz hepimize lûtfeylesin inşâllâh ve orada da hep birlikte tüm kardeşler olarak Efendimiz (SAV)in komşuluğunda, Hz.Ali (KV) ve diğer râşid halîfeler başta olmak üzere tüm büyüklerimiz ve sevdiklerimizle bayramlaşmayı nasîp etsin…

 

Âmin, âmin, âmin ves’selâm…

Yazdır Paylaş
Diğer Yazıları
hurfikir.com.tr’da yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz. Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Hürfikir Gazetesi sorumlu tutulamaz.
Tasarım by Webdestek