"Dünya Basın Özgürlüğü Günü" Birleşmiş Milletler tarafından 1993 yılında alınan bir kararla Türkiye'de dâhil tüm çağdaş ülkelerde kutlanıyor.
Ülkemizde de 24 Temmuz 1908 den bu yana her 24 Temmuz günü “Basında sansürün kaldırılışı ya da basın bayramı ” olarak kutlanıyor.
Türkiye, basın özgürlüğünde tüm ülkelerin sonunda yer alıyor ne yazık ki. Yeni çıkan yasalarla, basın özgürlüğü daha da kısıtlanmış durumda. Ülkemizde basın özgürlüğünü tehdit eden yasal birçok engel bulunmaktadır. Gazeteciler düşüncelerini, fikirlerini ifade ettikleri için özgürlükleri kısıtlanmakta, basın çalışanları çok güç şartlarda görevlerini yerine getirmeye çalışmakta hatta bu uğurda cinayetlere kurban gitmektedirler.
Dünyada tutuklu gazeteci sayısı 170 civarında, bunun büyük çoğunluğu Türkiye’de tutuklu bulunmaktadır.
104’üncü basın özgürlüğü yılında yani geçen yıl, 95 gazeteci ve 35 gazete dağıtımcısı hapse atıldı. AKP hükümeti döneminde tutuklu-hükümlü gazeteci sayısı bakımından 105 yıldır ilk kez dünya birincisi durumuna geldi.
Toplum; bilgi alma, araştırma ve kamuoyu oluşturabilmesi için basının özgür olması ile amacına ulaşabilir.
Ancak ülkemizde ne yazık ki, basın özgürlüğünün teminatı olan ifade özgürlüğü engellenmektedir. "Taraf olmayan bertaraf olur" denilerek her alanda bir baskı hissettirilmeye çalışılmakta, basına sansür uygulanmaktadır.
Binlerce gazeteci, aydın, sanatçı, insan hakları savunucusu, düşünceleri nedeniyle yargı kıskacında bulunuyor. Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, gibi yaklaşık 115 gazeteci ve yazar ya gözaltında ya da “faili meçhul” cinayetlerde öldürüldü.
Aslında failleri belli ama herhangi bir açıklamayı bırakın, zaman aşımına uğratılarak halkın belleğinden yok etmenin derdindeler.
Yalnızca saldırıya uğrayan gazeteciler mi? Değil tabi ki.
105 yılda toplatılan, kapatılan, imha edilen gazetelerin, dergi ve kitapların sayısının hesabı yok. Daha taslak halindeyken, basılmamış bir eserin sahibi Ahmet Şık , Ergenekon safsatası adı altında hapse atılmadı mı?
Gezi Parkı eylemlerinde insanlar demokratik haklarını savunmak için ölürken, devletin televizyonlarında penguenlerin yaşamları anlatılan belgeselleri halka izlettirmediler mi?
Basında sansür, geleneksel bir hale getirilerek devlet politikası olarak uygulanır hale geldi.
Eğer bir ülkede Demokrasi yoksa ve eleştirilmeyi bile kabul etmeyen bir iktidarın yönetimindeyseniz o ülkede basın özgürlüğünden bahsetmek de hayal olur.
Son 11 yıldır İktidara karşı yayınlar yapılmaması için medya üzerinde inanılmaz baskı ve sansür uygulanmakta, halkı uyuşturan, gündemi saptıran yayınlar yapılması için yayın kuruluşları üzerinde baskı yapılmaktadır. Meydanlarda halk, hak ve özgürlüğünü savunurken ölümü bile göze almışken, yayın kuruluşları hayvanlar aleminden, saçma sapan yarışmalarla , evlilik programları ile ilgili yayınlar yapmaktadır.
Basın özgürlüğü devlet tarafından yasalarla ve yapılan uygulamalarla kısıtlanmaya ve sınırlandırılmaya çalışılmaktadır.
Başbakanın basın özgürlüğü için söyledikleri aslında hiç te gerçeği yansıtmamaktadır."Hak ve özgürlüklerle, yasaklarla mücadeleyi ilke edinen hükümetimiz basın özgürlüğünün üzerinde ki engelleri tek tek kaldırmıştır ve sorunları çözmeye devam edecektir " demiştir.
Bu sözler "gezi parkı" eylemlerinde yayın kuruluşlarında penguenlerin yaşamlarını göstermeye başladıkları andan itibaren inandırıcılığını da artık kaybetmiştir.
Son olarak Hükümete yönelik sert muhalefetin simgesi haline gelen Sözcü Gazetesi’ne vergi soruşturması talimatı verildiği ortaya çıktı.
Şimdi gelin de inanın başımızda olanlara…
Yüce Atatürk'ün dediği gibi; "Basın özgürlüğünün en büyük güvencesi yine basın özgürlüğüdür". Saygılarımla.