Lüleburgaz Belediyesi Kent Konseyi Çevre Çalışma Grubu , Zorlu Doğa Yürüyüş Kulübü ve TEMA Vakfı Lüleburgaz İlçe Sorumluluğu ile beraber 55 kişi LONGOZ Milli Park’ta 12 km.lik doğa yürüyüşü gerçekleştirdi.
TEMA Vakfı Lüleburgaz Yeni Mahalle Sorumlusu olarak TEMA Vakfı’nın Çevre Politikaları Biriminin verdiği bilgileri yürüyüşe katılanlarla paylaştım. Ancak siz değerli okuyucularımla da paylaşmak istedim;
Türkiye’deki 3. Nükleer Santralin İğneada’da yapılması planlanıyor. Trakya'nın Karadeniz sahilindeki kasabası İğneada, Kırklareli'nin Demirköy ilçesine bağlı. Longoz (subasar) ormanıyla tanınan ilçede 3155 hektarlık Longoz ormanları Milli Parkı bulunuyor.
Kırklareli’ne bağlı Demirköy ilçesinde bulunan İğneada Longoz Ormanları Milli Parkı ülkemizin gerçek anlamda tek longoz ekosistemine sahiptir. 2007 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla Türkiye’nin 39. milli parkı olarak ilan edilmiştir.
Longoz ormanları dünyada gerçek anlamda sadece üç yerde mevcuttur. Bu yerlerden biri Amazon’dur. Diğeri Afrika Kongo Havzası’dır. Üçüncüsü ise İğneada’dır.
Longoz Ormanları kumul ekosistem, sulak ekosistem, subasar ekosistem ve yaprak döken ekosistemlerinin bir arada bulunduğu bir oluşumdur. Orman kısmında geniş gövdeli yüksek yapılı yaşlı ağaçların oluşturduğu ve çeşitliliğin en fazla görüldüğü yerlerin başında gelir.
Longoz ormanlarının çevresinde genellikle göller ve bataklıklar vardır. Kıyı kumulları, denizle arasında bir şerit oluşturur. Bu şerit üzerinde başka hiçbir örneği olmayan endemik bitkiler yaşar. Nükleer Santral yapılması durumunda kullanılan soğutma suyu sebebiyle santralin işletme sürecinde en çok bu alanlar zarar görecektir. Yalnızca su sıcaklığındaki değişim bile bütün ekosistemi geri dönülemez zararlara uğratacaktır.
Zengin ve bölgeye özgü bitki çeşitliliğinin yanı sıra longoz ormanlarında birçok canlı türü de mevcuttur. Kuş çeşitleri içinde örneğin kara leylek ve balıkçıl gibi kuşlar en sık görebileceğiniz kuş çeşitleridir.
Longoz ormanlarında memeli tür çeşitliliği de oldukça fazladır. Özellikle geyik, karaca ve tavşan gibi memeliler için longozlar iyi birer yaşam alanıdır. Ayrıca tilki, yaban kedisi, sırtlan gibi yırtıcı hayvanlar da longoz ormanları fiziksel özellikleri sayesinde yaşamlarını sürdürür. Tabanı besleyen su akışı devam ettikçe ekosistemdeki tüm doğal yaşam kesintisiz devam eder.
Bölgede bir nükleer santral yapılması durumunda hem inşa aşamasında hem de santralin işletme sürecinde dünyada eşi benzeri çok az olan bu özel ekosistem büyük zararlar görecek, bölgeye geri dönüşü imkansız zararlar verecektir. Bu zararların bir kısmı aşağıda sıralanmıştır.
Nükleer Santralin Çevre ve İnsan Sağlığı Üzerine Olabilecek Olumsuz Etkileri
• Nükleer tesisler, çalışmaları esnasında etrafa radyasyon ihtiva eden nükleer atık ürünleri vermektedir.
• Bir nükleer atığın doğada yok olma süresi, on binlerce yılla ifade edilirken bu atıkların çevre ve insan sağlığına uzun vadede ciddi zararları bulunabilmektedir.
• Nükleer santrallerden çıkacak radyoaktif atıkların çevreye ulaşımı; rüzgar ile yağmurun yardımıyla atmosfere, göllere, toprağa, bitki örtüsüne ve sulara karışmak suretiyle olmaktadır. Bunun sonucunda da radyoaktif maddeler insan vücuduna ulaşarak ciddi sağlık sorunlarına yol açabilmektedir.
• Bir nükleer reaktörde 400 ila 600 çeşit kimyasal üretilmektedir, bunların katı olanları geri dönüşüme tabi tutulmakta ancak gazlar ve sıvılar atmosfere ve doğaya karışmaktadır.
• 1945 yılından bu yana özellikle nükleer enerji santrallerinin bulunduğu alanlarda sağlık açısından özellikle çocuklarda; diş ve kemiklerinde, asla bulunmaması gereken Stronsiyum-90, kaslarında Sezyum-137 ve tiroidlerinde de İyodin-131 bulunmaya başlanmıştır.
• 50 yaş altı kadınlarda, meme kanseri miktarı artarken, bağışıklık sistemini doğrudan etkileyen Stronsiyum yüzünden bağışıklık sistem yetmezliğine bağlı bazı enfeksiyon vakalarında artışlar bildirilmiştir.
• Nükleer santral kullanımının getirdiği önemli bir diğer sorun, enerji üretim süreleri 25-50 yıl ile sınırlı olan nükleer santrallerin, bu süre sonunda ne olacakları sorunudur.
• Nükleer atıklarla dolu olacak bu santraller, potansiyel radyoaktif kirlilik kaynağı olacaktır. Günümüzde İngiltere ve Almanya, nükleer santral çöplüklerini yok etme konusunda sorunlar yaşayan ülkelerdendir.
Besin zincirine radyoaktif bulaşmasının 3 anayolu:
• Hava ile taşınarak; tüm canlıların temiz havasını tehlikeli olarak kirletir.
• Su kaynaklarının radyasyonlu bulutlardan düşen yağışlarla kirlenmesi sonucu; sudaki canlılar, tüm bitkiler, ağaçlar ve canlılar olumsuz etkilenir.
• Toprağın radyoaktif emisyonlarla kirlenmesi sonucu; tüm bitkiler, ağaçlar ile canlılar ve bunlardan beslenen canlılar olumsuz etkilenir.
Nükleer santrallerle ilgili en önemli sorunlardan biri de kullanılan su miktarı ile ilgilidir.
• ABD'de, Kaliforniya eyaletinin deniz kıyısında kurulan 2 nükleer santralin son 30 yılda her gün ortalama 68 milyar litre suyu sirküle etmesi sonucu ortaya çıkan çevre sorunlarının incelendiği, Kaliforniya Eyaletinin resmi raporu 2008 yılında yayınlanmıştır.
• Bu rapora göre Kaliforniya kıyılarında kurulu nükleer santrallerin soğutma sistemine çarpan 9 milyon değişik deniz canlısının toplam sayısı 80 milyar olup, bu 80 milyar deniz canlısının da yüzde 60' ı sirkülasyon sırasında larva evresinde haşlanarak ölmektedir.
• Bunlara ek olarak Kaliforniya kıyılarında yaşayan fok, kaplumbağa gibi 57 değişik tür deniz canlısının bu soğutma sistemlerine çarpma ve takılması sonucunda en az yüzde 50’sinin öldüğü belirtilmiştir.
• 1986 yılında Ukrayna'da meydana gelen Çernobil reaktör kazası sonrası;
• Patlama ve sonucunda yayılan radyoaktif madde Ukrayna, Beyaz Rusya ve Rusya'da yaşayan 336.000 insanın tahliyesine, 56 kişinin ölümüne, 4.000 doğrudan ilişkili kanser vakasına ve 600.000 kişinin sağlığının ciddi şekilde etkilenmesine sebep olmuştur.
• Kazanın olduğu yerin 150 km çapında kazadan önce ve sonra doğanlarda yapılan araştırma sonuçlarına göre; 1987-89 yıllarında doğan 9472 çocukta tiroid kanseri saptanmaz iken, 1986 Çernobil kazasından sonra doğan 12.129 çocukta 31 tiroid kanseri saptanmıştır.
• Radyasyondan kaynaklanan bazı kanser türlerinin öldürücü etkileri 20-30 yıl sonra ortaya çıkabilmektedir.
• Almanya’da Çernobil kazasından sonra yapılan bir araştırmada Batı Berlin’de kazadan 9 ay sonra trizomi 21 vakalarında artış tespit edilmiştir.
• Ayrıca Çernobil kazası sonrasında yarık damak-dudak sıklığı belirgin oranda artmıştır.
• Yine Çernobil kazasından etkilenen İngiltere’nin Batı Cumbria bölgesinde, kuzu etlerinde radyoaktif maddeler beklenen düzeyin üzerinde tespit edilmiştir.
• Kuzulara bu maddelerin toprak ve besinlerden geçmiş olabileceği düşünülmektedir.
• Türkiye’nin, Yunanistan ve Bulgaristan sınırına yakın Trakya Bölgesi ve Doğu Karadeniz kıyıları kazadan en çok etkilenen bölgeleridir.
• Türkiye’de Çernobil reaktör kazası sonrası bulutlarla taşınan ve yağışlarla yere inen radyoaktif maddeler sonucu çay gibi bazı gıdalarda, radyasyon kalıntısı görülmüştür.