TEMAŞA
Merhaba sevgili okurlar. Küheylan Amcayla sohbetimizin dördüncü kısmında depremden bahsetmiştik hatırlarsınız. Geçen hafta hepimizin çok korkmasına sebep olan depremden sonra bu yazıyı bir kez daha okumanın anlamlı olacağını düşündüm. Buyurunuz efendim:
- Küheylan Amca merhaba, nasılsın?
- İyi diyelim iyi olsun evlat ama canım sıkkın elbette.
- Hayır olsun?
- Evlat ülke gündemi sıkıyor canımı, bir sürü felaket yaşıyoruz ve yenilerini yaşama potansiyelimiz de oldukça fazla ancak bir türlü tedbir alacak kadar bir konuya odaklanamıyoruz. Gündem çok hızlı değişiyor ve yeni gündem eskisini gölgede bıraktığından yeterince ayrıntılı tartışılamıyor. Dolayısıyla benzer sorunları tekrar tekrar yaşamak durumunda kalıyoruz.
Örneğin Yunanistan biraz, biraz da İtalya deprem riski taşıyan Avrupa ülkeleri arasında ama onlardaki risk de bizdeki kadar yüksek değil. Bizim ülkemiz tam anlamıyla bir deprem ülkesi. Kuzey Anadolu fay hattının Kuzey Marmara kolu uzun zamandır kilitli, buradaki fayların aynı anda çözülmesi durumunda oluşacak depremin 7,3 büyüklüğüne ulaşabileceği belirtiliyor. Bizim şu anda başka bir konu konuşmamamız gerekli. Biri 99’da diğeri de 2023’te iki büyük deprem yaşamış bir ülkeyiz biz; bununla beraber bu felaketler sanki bizim ülkemizde değil de komşu bir ülkede yaşanmış gibi gündemimizde olması gerekenden az yer tutuyor. Az evvel de dediğim gibi bizim şu anda başka bir şey konuşmamamız lazım. Allah korusun İstanbul’u vuracak 7-7,5 büyüklüğünde bir deprem ciddi manada bir beka sorunu yaratabilir. Bu sebeple durumun öneminin farkında olsun olmasın her vatandaşın bilinçlendirilmesi ve tedbir alma noktasında zorlanması gerekli.
- Depremin yanında bir de yangın felaketi yaşadık geçtiğimiz günlerde.
- Evet, o da çok büyük bir acıydı. Bu çağa yakışmayan bir felaketti o. Ama dediğim gibi her gün başka bir gündeme uyanıyoruz ve bir önceki gün yaşadığımızı unutuyoruz. Bir de üstüne siyasi çekişmeler eklenince her şey içinden çıkılmaz bir hale geliyor. Şair Baki diyor ki: “Olacak ki bir kişinin bahtı kâvi, tâlihi yâr; Kehlesi (biti) dahi ânın mahallinde işe yarar!” Rüstem Paşa için yazıyor bunu. Bugün de süregelen gözden düşürme siyaseti Osmanlı zamanından mirastır bize. O zamanlarda da kişileri gözden düşürme üzerine yapılırmış siyaset. Kimin gözünden düşüreceksin, elbette ki sarayın, padişahın. Bunun en kolay yolu da iftira atmaktır. Demirel’in bir lafı vardır: “Allah insanı iftiranın yakışanından korusun” derdi. İftira tek başına da yeterli değil bir de atılan kişiye yakışması gerekli. Şimdi sosyal medya bu iftira işini iyice hızlandırdı. Aklına gelen her şeyi oradan yayabilirsin. Bunlara cevap vermeye kalksan o da doğru değil bir kısmı da bu işi şöhret olmak için yapıyor. Cevap yazsan polemik ortamı oluşuyor, zaten istenen bu. Sosyal medya torba değil ki büzesin. Bir taraftan da iddia eden iddiasını ispatla mükelleftir, o sebeple yazılanlara cevap vermek lüzumu yoktur. Dönelim Rüstem Paşa’ya. Kanuni zamanı, Mihrimah Sultan’a dönemin Diyarbakır Valisi Rüstem Paşa talip oluyor. Rüstem Paşa’nın saraya damat olma ihtimali ortaya çıkınca kendisi hakkında cüzzamlıdır bu sebeple evlenemez diye bir iddia atılıyor ortaya. Kanuni iki adamını memur ediyor, gönderiyor Diyarbakır’a kontrol için, gerçekten cüzzam varsa cüzzamlıyla evlenilemez. Rüstem Paşaya bir şey söylemeden misafiri oluyorlar ve dönüşte diyorlar ki Padişahım bunda cüzzam yok çünkü kürkünün yakasında bir bit gördük. Bit cüzzamlıya gitmez. Yakasında bit görüldüğü için Rüstem Paşa Mihrimah Sultanla evleniyor ve daha sonra Sadrazam oluyor. Olacak ki bir kişinin bahtı kâvi, tâlihi yâr; kehlesi dahi ânın mahallinde işe yarar! O sebeple dedikodu ile iftira ile vakit kaybetmeye lüzum yok, bu memleketin ivedi çözüm bekleyen sorunları var. Birlik beraberlik içinde bunlara yoğunlaşmak lazımdır.
- Birlik olunabileceğini gerçekten düşünüyor musunuz?
- Atatürk bu birliğin tek paydası olabilir ama o da son zamanlarda mesele haline geldi. Her ülkenin kurucu liderleri vardır. ABD’de Founding Fathers dedikleri: George Washington, Thomas Jefferson, John Adams, Benjamin Franklin, Alexander Hamilton, John Jay ve James Madison gibi isimlerin hiç tartışıldığını duydunuz mu? Ya da Fransa’da Charles de Gaulle Havalimanın adı kimseyi rahatsız ediyor mu? Kurucu liderlerle ve kurucu kadroyla uğraşmak hiçbir ülkede görülmüş şey değil iken bizde neden bu tartışma var. Mesele aslında İngiltere’nin çarpıtma bazı belgeleri buradaki kuklalara vermesinden kaynaklanıyor. İngiltere “Kemalizm” sözcüğünü ilk kullanan devlettir. Kemalist haydutlar olarak kullanıyorlar bu sözcüğü. Çünkü Anadolu paylaşılmışken ortaya çıkan bir paşa bütün oyunu bozuyor. Mesele aslında Mustafa Kemal’in şahsı değil, mesele temsil ettiği değerler. Üniter devlet, laiklik, yeni alfabe, kadın hakları muasır medeniyetle bütünleşme gayreti vs. işte bunlar meseleyi teşkil ediyor. Bu da neyi ortaya çıkarıyor siyasi mücadele olarak gördüğümüz şey aslında bir rejim mücadelesine dönüşüyor. Yıkalım yeniden kuralım anlayışı bizi diğer ülkelerdeki vaziyetten farklılaştırıyor. Bu sebeple bizim devlet bir önceki hükümetin yaptıklarının üzerine koyarak değil, hepsini devirip baştan başlayarak ilerlemeye çalışıyor o da maalesef bu kadar oluyor. Bu sebeple deprem de yangın da ekonomik krizler de diğer devletlerden daha sarsıcı oluyor bizde. Kurucu kadroyla uğraşmayı bırakmak ve o kadronun değerlerini temel alarak siyaset yapmak şarttır. Yoksa daha çok acı çekeriz millet olarak.
- Teşekkürler Küheylan Amca, haftaya görüşmek dileğiyle…
- Ölmezsek görüşürüz.