Vergi, bir devletin ekonomik gücünü ve istikrarını sağlayan en temel mekanizmalardan biri olmakla birlikte, özel sektör üzerindeki doğrudan etkisi göz ardı edilemez. Türkiye'de şirketlerin vergi yükü, yatırım kararlarını şekillendiren en kritik unsurlardan biri olarak öne çıkıyor. Vergi politikalarının doğru tasarlanması, işletmelerin büyüme motivasyonunu artırırken, yanlış kurgulanan bir sistem yatırım iştahını baskılayarak ekonomik büyümenin önünde büyük bir engel oluşturabiliyor. Verginin sadece devlet gelirlerini artırma amacıyla değil, aynı zamanda ekonomik büyümeyi destekleyen stratejik bir araç olarak kullanılması gerektiği unutulmamalıdır.
Vergi yükünün şirketler üzerindeki etkisini anlamak için doğrudan ve dolaylı vergilerin işletme maliyetleri üzerindeki baskısını ele almak gerekiyor. Türkiye’de kurumlar vergisi oranlarının artması, şirketlerin yatırım için ayırabilecekleri fonları daraltırken, özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler için daha büyük bir finansal yük oluşturuyor. TÜİK verilerine göre, 2023 yılında Türkiye'deki KOBİ'lerin toplam vergi yükü yaklaşık %35 seviyesindeydi ve bu oran büyük ölçekli firmalara kıyasla daha yüksek bir baskı yaratıyordu. KOBİ’ler, finansmana erişim konusunda büyük şirketlere kıyasla daha fazla zorluk yaşarken, yüksek vergi yükü nedeniyle sürdürülebilir büyüme sağlayamıyor. Küçük işletmelerin rekabet gücünü artırabilmesi için yalnızca vergi teşviklerine değil, genel vergi oranlarının daha yatırım dostu bir seviyeye çekilmesine ihtiyaç duyuluyor. Yüksek vergi oranlarının yatırım kararlarını ertelediği veya vergi avantajı sunan ülkeleri daha cazip hale getirdiği gerçeği göz ardı edilemez.
Harvard Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmaya göre, kurumlar vergisinin %1 azaltılması, doğrudan yatırımlarda %3 ila %5 oranında bir artışa yol açabiliyor. Bu durum, yatırım teşviklerinin ve düşük vergi oranlarının doğrudan yabancı yatırım çekme sürecine olan etkisini açıkça ortaya koyuyor. Türkiye’de geçmişte kurumlar vergisinin düşürülmesiyle yatırım oranlarında yaşanan artışlar, bu ilişkinin somut bir örneği olarak değerlendirilebilir.
Vergi teşvikleri, şirketlerin yatırım kararlarını doğrudan etkileyen önemli bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye’de belirli sektörlere sağlanan teşviklerin yanı sıra, teknoloji ve inovasyon yatırımları için sunulan vergi muafiyetleri yatırım iştahını artırıyor. Teknoparklarda faaliyet gösteren şirketlerin vergi avantajlarından yararlanarak daha fazla Ar-Ge yatırımı yapmaları, yenilikçi projelerin hız kazanmasını sağlıyor. Ancak bu teşviklerin kapsamı halen sınırlı olup, genişletilmesi gereken birçok alan bulunuyor. KOBİ’lerin mevcut teşviklerden haberdar olmaması veya karmaşık başvuru süreçleri nedeniyle bu avantajları kullanamaması, etkin bir vergi teşvik politikasının oluşturulmasını zorunlu kılıyor. Örneğin, bir makine üretim şirketi, yatırım teşvik belgesi alarak vergi indirimlerinden faydalanabilirken, sürecin karmaşıklığı nedeniyle birçok küçük işletme bu fırsatlardan yararlanamıyor. Bürokratik engellerin azaltılması ve teşvik sisteminin daha şeffaf hale getirilmesi, şirketlerin yatırım kararlarını hızlandıracaktır.
Dolaylı vergilerin yüksekliği, işletmelerin maliyet yapısını doğrudan etkileyen en önemli unsurlar arasında yer alıyor. Türkiye’de KDV ve ÖTV gibi vergilerin yüksek seviyelerde olması, üretim maliyetlerini artırırken, tüketiciye yansıyan fiyatları da yükseltiyor. Bu durum, hem işletmelerin kâr marjlarını daraltıyor hem de tüketici talebini olumsuz etkileyerek genel ekonomik büyüme üzerinde baskı yaratıyor. Vergi yükünün dengeli dağıtılması ve doğrudan vergilerin etkinleştirilerek dolaylı vergilerin kademeli olarak düşürülmesi, şirketlerin yatırım kapasitelerini artıracaktır. Küresel ekonomiler incelendiğinde, düşük kurumlar vergisi politikası uygulayan ülkelerin doğrudan yabancı yatırım çekme konusunda daha başarılı olduğu görülüyor. Türkiye’nin de uzun vadeli büyüme hedefleri doğrultusunda vergi politikalarını gözden geçirmesi gerekiyor.
Vergi politikalarının yatırım ortamı üzerindeki etkisini daha iyi anlamak için uluslararası örnekleri incelemek büyük önem taşıyor. İrlanda gibi düşük kurumlar vergisi uygulayan ülkeler, yatırım çekme konusunda avantaj sağlarken, Fransa ve Almanya gibi ülkeler vergi oranlarını dengeli bir şekilde düzenleyerek yatırım ortamlarını güçlendirdi. Türkiye’nin vergi politikasını yatırım dostu hale getirmesi, hem yurt içi hem de yabancı yatırımcılar için cazip bir ortam oluşturacaktır. Vergi politikalarının yalnızca devlet gelirlerini artırmayı hedefleyen bir yapıdan çıkıp, ekonomik büyümeyi teşvik eden bir sisteme dönüşmesi gerekiyor. Şirketlerin üzerindeki vergi yükünün azaltılması, kayıt dışı ekonominin daralmasını sağlarken, sermayenin daha verimli bir şekilde kullanılmasını teşvik edecektir.
Türkiye’de şirketler için uygulanacak en ideal vergi politikasının, dengeli bir yapı oluşturacak şekilde tasarlanması büyük önem taşıyor. Yüksek vergi oranlarının yatırımcıları caydırdığı, dolaylı vergilerin maliyetleri artırdığı ve teşvik sisteminin yeterince etkin işletilemediği bir ortamda, şirketlerin sürdürülebilir büyüme sağlaması zorlaşıyor. Devletin vergi gelirlerini artırmanın en verimli yolu, şirketleri yüksek vergilerle sıkıştırmak değil, yatırım ortamını iyileştirerek daha fazla kazanç sağlanmasını mümkün kılmaktır. Vergi yükünün hafifletilmesi, sadece şirketlerin değil, genel ekonomik yapının da güçlenmesini sağlayacak ve uzun vadede istihdam artışına, üretkenlik seviyesinin yükselmesine ve büyüme oranlarının hızlanmasına katkıda bulunacaktır. Türkiye’nin ekonomik büyümesini sürdürülebilir kılabilmesi için, vergi politikalarının daha dengeli ve yatırım dostu bir yapıya kavuşturulması kaçınılmazdır. Vergi yalnızca devletin finansman kaynağı değil, aynı zamanda ekonominin geleceğini şekillendiren en kritik unsurdur. Bu nedenle, Türkiye’nin ekonomik rekabet gücünü artırmak için vergi sisteminde köklü bir reform süreci başlatması gereklidir.