Lüleburgaz Devlet Hastanesi’nde randevu sıkıntısı
TRAKYAKA Yönetim Kurulu Toplantısı Kırklareli'nde yapıldı
Paranoya  Ekibi  Lüleburgaz’a  geldi
Havuzsuz Lüleburgaz için çalışanlar var..!
Bu yazı 11 Mart 2024, Pazartesi 09:22:30 tarihinde eklendi. 5184 kez okundu.
12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

RAHMET AYI RAMAZAN GELDİ - Eyyüp Sabri Erdem

RAHMET AYI RAMAZAN GELDİ

 

    Kur’ân-ı Kerîm’de adı geçen ve kıymetine vurgu yapılan yegâne ay ramazan ayıdır. Ramazan ayı rahmet ayıdır. Manevi anlamda bereket, bağışlanma ve günahlardan arınma ayıdır. Yardımlaşma dayanışma, Müslümanların birbirine sahip çıkma, rahmet kapılarının sonuna kadar açıldığı cennete girmek ebedi saadete kavuşmak için âlemlerin Rabbi olan Allah’ın bize imkan verdiği aydır. Orucun farz kılındığını bildiren âyetlerin ardından ramazan ayının insanlara doğru yolu gösteren ve hakkı bâtıldan ayıran Kur’an’ın indirildiği ay olduğu belirtilir ve bu aya ulaşanların oruç tutması emredilir (Bakara sûresi 185). Peygamber Efendimizden (s.a.v. ) nakledilen hadis-i şeriflerde ramazan ayının fazileti, ne zaman başladığının ve sonunun nasıl tesbit edileceği, süresi ve bu aya mahsus ibadetlerle ilgili çok sayıda rivayet yer almaktadır. Resûl-i Ekrem (s.a.v.), “mübarek bir ay” olarak nitelendirdiği ramazan ayı girdiğinde cennet kapılarının açılıp cehennem kapılarının kapandığını ve şeytanların bağlandığını (Buhârî, Müslim), inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek ramazan orucunu tutan kişinin geçmiş günahlarının bağışlanacağını (Buhârî, Müslim) haber vermektedir. Nitekim Ramazan ayı ile ilgili rivayetler ramazan geldiğinde Resûlullah’ın mânevî hayatında fark edilecek derecede bir değişiklik meydana geldiğini, bu ayda Cebrâil ile buluşup karşılıklı Kur’an okuduklarını, özellikle bu ayda onun cömertliğinin doruk noktasına ulaştığını (Buhârî, Müslim), ramazan ayının son on günü girdiğinde onun İtikafa girip Ramazan gecelerini ihya edip ev halkını uyandırdığını ve kendisini tamamen ibadete hasrederek eşleriyle yakınlığını kestiğini (Buhârî, Müslim) bildirmektedir. Müslümanlar tarafından rahmet, mağfiret, bereket, sabır ve ibadet ayı olarak kabul edilen, büyük bir coşku, heyecan ve iştiyakla karşılanan ramazanın başlıca özellikleri şu şekilde sıralayabiliriz:

1-     ORUÇ

İslâm’ın beş şartından biri olan oruç bu ayda tutulur. Ramazan orucunun farz ibadetlerden olduğu kitap, sünnet ve icmâ ile sabittir. Kur’ân-ı Kerîm’de orucun farz kılındığını bildiren âyetlerin meâli şöyledir: “Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi sakınasınız diye size de sayılı günlerde oruç farz kılındı. İçinizden hasta veya yolcu olan başka günlerde sayısınca tutar. Orucu tutmakta zorlananlara (zorlukla güç yetirebilenlere veya güç yetiremeyenlere) bir yoksulun -günlük- yiyeceği kadar fidye gerekir. Kim gönüllü bir iyilik yaparsa bu kendisi için bir iyiliktir. Eğer bilirseniz orucu tutmanız sizin için daha hayırlıdır. -O sayılı günler- doğruyu eğriden ayırma, gidilecek yolu bulma konusunda açıklamalar ve insanlara rehber olarak Kur’an’ın indirildiği ramazan ayıdır. Artık içinizden kim bu aya yetişirse onu oruçlu geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa başka günlerde sayısınca tutar. Allah sizin için kolaylık istiyor, güçlük çekmenizi istemiyor. Sayıyı tamamlamanız, sizi doğru yola iletmesine karşılık Allah’ı tâzim etmeniz için ve umulur ki şükredersiniz diye -oruçla yükümlü tutup hükümlerini açıklıyor-” (Bakara sûresi). Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de birçok hadis-i şerifinde orucun faziletlerini açıklamış ve Oruç ibadetinin ahlâkı güzelleştirmedeki eğitici rolüne vurgu yapmış, samimi bir inançla Allah’ın rızasını ve hoşnutluğunu kazanmak üzere ramazan ayını oruçlu geçirenin günahlarının bağışlanacağını ve oruçluların cennette yüksek derecelere nail olacaklarını haber vermiştir. (Buhârî, Nesai). Dinimiz İslam’a göre, kişinin İslami anlamda sorumlu olmasının temel şartları Müslüman olması, akıllı ve ergenlik çağına ulaşmış olmasıdır. Bundan dolayıdır ki bu şartlar, oruç ibadeti ile ilgili sorumlu olmanın da şartlarıdır. Buna göre, bir kimsenin Ramazan ayında oruç tutmasının farz olması için öncelikle Müslüman ve âkil-bâliğ olması gerekir. İbadetlerle yükümlü olma şartlarını taşıdığı hâlde bazı özel durumlardaki kimselere oruç tutmama ruhsatı verilmiştir. Ergenlik çağına gelmeyen çocukların İbadetlerle yükümlü olmamasıyla birlikte alıştırılmak ve ısındırılmak maksadıyla namaz kılmaları ve oruç tutmaları teşvik edilmelidir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.), yedi yaşından on yaşına kadarki sürede çocuğun namaza alıştırılmasını önermiştir.

2-     TERAVİH NAMAZI

Peygamber Efendimizin (s.a.v.) inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek kılan kişinin geçmiş günahlarının bağışlanacağını bildirdiği ve kendisi de bizzat kılarak ümmeti için sünnet olduğunu gösterdiği (Buhârî, Müslim) teravih namazı bu aya mahsus ibadetlerdendir.  Sözlük anlamıyla “rahatlatmak, dinlendirmek” anlamına gelen tervîha kelimesinin çoğulu olan terâvîh ramazan ayına mahsus olmak üzere yatsı namazından sonra kılınan namazı ifade eder. Hadis-i şeriflerde “kıyâmü şehri ramazân” (ramazan ayının namazı) veya “ihyâü leyâlî ramazân” (ramazan gecelerinin ihyası) diye anılan bu namaza dört rekatta bir dinlenme amacıyla biraz oturulduğundan (tervîha) teravih denmiştir

3-     KADİR GECESİ

Kur’ân-ı Kerîm bu ayda indirilmeye başlanmış olup âyet ve hadislerde bin aydan daha hayırlı olduğu bildirilen (Kadr sûresi 3,Nesai) Kadir gecesi de bu aydadır. Kur’an’ı Kerim’in ramazan ayında indiği bir ayet-i kerimede mübarek bir gecede indiği başka bir ayet-i kerimede, Kadir gecesinde inmeye başladığı da başka bir ayet-i kerime de haber verilmektedir (Bakara sûresi 185; Duhân sûresi 1-3; Kadr sûresi 1). Kadir gecesi ramazan içinde mübarek bir gecedir ve âyet-i kerimede geçmektedir. Sözlük anlamıyla kadir (kadr) kelimesi “hüküm, şeref, güç, yücelik” gibi anlamlara gelir. Dinî literatürde(İslami kaynaklarda)ise “leyletü’l-Kadr” şeklinde Kur’ân-ı Kerîm’in nuzül olduğu(indirildiği) gecenin adı olarak kullanılır. Aynı adı taşıyan 97. sûre ise bu gecenin fazileti ve kıymeti hakkında nâzil olmuştur. Sûrede Kur’an-ı Kerim’in Kadir gecesinde indirildiği ve sözü edilen gecenin bin aydan daha hayırlı olduğu belirtilir. Müfessirler hayırlı olanın bu gecede yapılan amel olduğunu, bin ayın ise içinde Kadir gecesinin bulunmadığı bir süreyi ifade ettiğini belirtirler (Taberî). Ancak genel bir rakam konumunda bulunması bu sayının çokluktan kinaye olabileceğini söylemek de mümkündür (Mâtürîdî). Allah’ın yarattığı insanlara peygamberler vasıtasıyla son hitabı ve nihaî mesajı olan Kur’an-ı Kerim’i indirmesi insanlığın hidayetinde bir dönüm noktası teşkil ettiği için bu olayın gerçekleştiği gece özel bir anlam taşır ve çok kıymetlidir. Kadir gecesinin önemine anlatan ve işaret eden bir hadis-i şerifte, daha önce yaşamış olan ümmetlerin uzun ömürlü olmaları sebebiyle fazla sevap kazanma imkânına sahip bulunmalarına karşılık Müslümanlara Kadir gecesinin verildiği belirtilir (Muvaṭṭa).  Kadr sûresinde bildirildiğine göre bu gecede Allah’ın izniyle melekler ve Cebrâil yeryüzüne iner ve gece boyunca yeryüzüne barış ve esenlik hâkim olur.

4-     FİTRE (FITIR SADAKASI)

Malî bir ibadet olan fitrenin (fıtır sadakası) bu ayın sonunda ve bayramdan önce ödenmesi gerekir. Bu ayda yapılan diğer yardımların da öteki aylara göre daha sevap ve faziletli olduğuna dair hadis-i şerifler vardır (Buhârî, Müslim, Tirmizî). Bu sebeple, ramazanda ödenmesi gerekli olmamakla birlikte Müslümanlar zekâtlarını bu ayda ödemeyi âdet haline getirmişlerdir.  Halk arasında fitre diye bilinen fıtır sadakası (sadaka-i fıtır); insan olarak yaratılmanın ve Ramazan orucunu tutup bayrama ulaşmanın şükrü olarak; dinen zengin olup Ramazan ayının sonuna yetişen Müslümanın, belirli kimselere vermesi vacip olan bir sadakadır (Nevevî). Vacip oluşu, sünnetle sabittir (Buhârî, Ebû Dâvûd,İbn Mâce, Zekât). Kişi, kendisinin ve küçük çocuklarının fitrelerini vermekle yükümlüdür.  Peygamber Efendimiz (s.a.v.), köle-hür, büyük-küçük, kadın-erkek her Müslümana fitrenin verilmesinin gerektiğini ifade etmiştir (Ebû Dâvûd).

5-     İTİKAFA GİRMEK

İtikaf Ramazan ayında yapılan bir sünnettir ve bu ayın son on gününde itikâfa girilir. Kaynaklar Resûl-i Ekrem’in(Aleyhisselam)Ramazan ayının son on gününde itikâfa girdiğini ve bu âdetini vefatına kadar devam ettirdiğini, onun ardından hanımlarının da itikâfa girdiğini (Buhârî, Müslim) haber vermektedir. Sözlük anlamı Bir yerde bekleme, durma ve kendini orada hapsetme işidir.  Fıkhi anlamıyla ise Akıl bâliğ veya temyiz kudretine sahip bir Müslümanın beş vakit namaz kılınan bir mescitte ibadet niyetiyle bir süre durmasıdır. İtikâf, Kur'an-ı Kerim ve Peygamber Efendimiz’in (a.s.) sünnetiyle (yapmasıyla) sabittir. Kur'an-ı Kerim’de Ramazan ayının gecelerinden söz edilirken; "... Camilerde itikâfta iken de hanımlarınıza yaklaşmayın..." (Bakara sûresi 187) buyurulur. Başka bir ayette itikâf ibadetinin daha önceki ümmetlerde de yapıldığına işaret edilir. Nitekim, “İbrâhim ve İsmâil’e: Evimi onu ziyaret edenler, ibadet için orada kalanlar (âkifîn), rükû ve secde edenler için tertemiz tutun diye ahid -emir- verdik.” (Bakara sûresi 125) mealindeki ayet, bir yönüyle buna işaret etmektedir. Hz. Peygamber Efendimizin (a.s.) özellikle Ramazan içinde ve Ramazanın son on gününde itikâf yaptığını bildiren çeşitli hadis-i şerifler vardır. Hz. Âîşe'nin (r.a.) şöyle dediği nakledilmiştir: "Resulullah (s.a.v.) Ramazan'ın son on gününde itikâf yaparlardı. Bu durum vefat zamanına kadar bu şekilde devam etmiştir. Daha sonra Hz. Peygamber'in zevceleri itikâfı sürdürmüşlerdir."  (Ahmed b. Hanbel, Müsned, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud).

6-     ÇOKÇA KUR’AN-I KERİM OKUMAK

Kur’an-ı Kerim ayı denilen ramazan ayında çokça Kur’an okuyup tefekkür etmek müstehap kabul edilmiştir.  Hz. Peygamber’in Cebrâil ile karşılıklı Kur’an okumasına dayanan mukabele uygulaması da bu aya mahsus geleneklerdendir. Ramazân-ı Şerîf, Kur’ân’ın-ı Kerim'in nâzil olduğu aydır. Bu ayda Kur'ân-ı Kerim ile daha yakın olmalıyız ve en az bir mukabele okumaya gayret etmeliyiz. Kur’an -ı Kerim okumayı bilmiyorsak bu bereketli ayı fırsat bilip öğrenmeye gayret etmeliyiz. Camilerde olunan mukabele programlarına mümkün olduğu kadar gidip iştirak etmeliyiz. Nitekim Cenâb-ı Hak Kutsal kitabımızda şöyle buyurur: “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’ân’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden Ramazan ayını idrâk edenler, onda oruç tutsun…”  (Bakara sûresi 185). Âyet-i kerîmede Kur’ân’ın Ramazan ayında  indirildiği ve onun hak ile bâtılı, hayır ile şerri, iyi ile kötüyü birbirinden ayırt edecek hikmet ve hakîkat nurlarıyla dolu bir kitap olduğu bildirildikten sonra, bu mübârek aya ulaşanlara Kur’ânın terbiyesi altında oruç tutmanın farz  olduğu beyân edilmektedir. Bu bakımdan Kur’ân ile Ramazan arasındaki derin yakınlığın ve ince irtibâtın çok iyi idrâk edilmesi gerekir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), bilhassa Ramazan ayında Kur’ân-ı Kerîm’i okumayı ve çevresine öğretmeye daha fazla ehemmiyet verirdi. Vahyi getiren melek Cebrâil (a.s.) ile bu ayda her gece Kur’ân-ı Kerîm’i mukàbele ederlerdi. Vefatından önceki Ramazan’da ise bu mukàbeleyi iki kere yapmışlardı. (Müslim) Resûlullah, Kur’ân-ı Kerîm’i, Cebrâil’den (a.s.) sonra bâzı sahâbîleriyle de mukàbele ederdi. (Ahmed) Yine İbni Mesud’tan (Radiyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Resûlullah şöyle buyurdu: “Kim Kur’ân-ı Kerîm’den bir harf okursa, onun için bir iyilik sevabı vardır. Her bir iyiliğin karşılığı da on sevaptır. Ben, elif lâm mîm bir harftir demiyorum; bilâkis elif bir harftir, lâm bir harftir, mîm de bir harftir.” (Tirmizî)

7-     UMRE YAPMAK

Umre; umre niyetiyle, mîkat denilen belirli yerlerde ihrama girmek, Kâbe'yi tavaf etmek, Safa ile Merve arasında sa'y yapmak ve tıraş olmak veya saçları biraz kısaltmak suretiyle yerine getirilen bir ziyaret ve ibadettir. Senenin her gününde yapılabilen umre, Ramazan-ı Şerîf gibi her ibadetin değerinin son derece arttığı bir mevsimde yapılacak olursa, daha büyük bir kıymet kazanır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.);"Ramazan ayında yapılan umre, tam bir hac sayılır, yahut da benimle birlikte yapılmış bir haccın yerini tutar." (Buhâri, Müslim). Bu hadîs-i şerîf, umrenin Ramazan ayında yapılmasını teşvik etmektedir. Ayrıca bize, "İbadetin fazileti, vaktin faziletiyle artar" kaidesini hatırlatmaktadır. Kütüb-i Sitte’de yer alan bazı hadislerde bu ayda umre yapanın hac sevabı alacağı ifade edilirken (Buhârî, Müslim), başka hadislerde ise diğer ibadet ve amellere de öteki aylara göre daha çok mükâfat verileceği bildirilmiştir (İbn Huzeyme, Beyhakī).  Müslümanlara rahmet olarak gelen Ramazan ayının kıymetini bilip bu ayda Rabbimizin razı olacağı ve emrettiği amelleri yapmamız yasakladığı ve haram ettiği kötülüklerden ve amellerden kaçınmamız gerekir.

DUA EDELİM

Rabbimiz Ramazan ayında, duaların geri çevrilmediği mübarek zamanlarda; Filistin’de Gazze’de, Doğu Türkistan’da ve dünyanın farklı coğrafyalarında zulüm gören mazlum Müslümanları feraha ve felaha kavuştursun. Dünyayı kana bulayan Siyonist Yahudileri mahv-u perişan eylesin. Amin…Amin…Amin…

Ya Rabb-El Âlemin.

Selam ve Dua İle

Yazdır Paylaş
Diğer Eyyüp Sabri Erdem Yazıları
hurfikir.com.tr’da yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz. Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Hürfikir Gazetesi sorumlu tutulamaz.
Tasarım by Webdestek