Kanatçı BOSS açılışla hizmete girdi
Yazarımız İsrail’in İran’a saldıracağını 5 gün önceden bilgi
Topolovgrad Tiyatro Festivali’ne müracaatlar başladı
Sol Parti’den basın açıklaması: “Eğitim Parasız olacak”
Bu yazı 28 Nisan 2023, Cuma 09:26:29 tarihinde eklendi. 2394 kez okundu.
12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

ALLAH'IN SEVDİĞİ KULLARININ ÖZELLİKLERİ -

ALLAH'IN SEVDİĞİ KULLARININ ÖZELLİKLERİ

 

Alemlerin Rabbi olan Allah(Celle Celaluhu)Kur’an-ı Kerim’de;

“Ben insanları ve cinleri yalnız bana kulluk etsinler diye yarattım.”(Zariyat sûresi 56)ayet-i kerimesi ile buyurarak ibadetin ve ubudiyetin(kulluğun)kendi katında sevilmenin bir koşulu olduğunu göstermiştir.

İslam âlimlerinden Ataullah İskenderi (Rahmetullahi Aleyh)Allah’a olan sevgi ve muhabbetin ölçüsünü şöyle tarif etmiştir;

“Allah’a isyan edip durduğun halde O’nun muhabbetinden dem vuruyorsun.. kasem ederim bu anlaşılır gibi değil! Eğer muhabbetinde sâdık olsaydın O’na itâat ederdin; çünkü seven sevdiğine itaat eder.”

ALLAH HANGİ VASIFTA OLAN  KULLARINI SEVER

1. İyilik eden ve işini en güzel yapan, ihsan sahibi kullarını sever. (Bakara Sûresi 195;

Âl-i İmrân sûresi 148,Mâide sûresi 93)

2. Çokça tevbe eden (tevbekâr) kullarını sever. (Bakara Sûresi 222)

3. Peygamber Efendimiz’e  (Aleyhisselam ) tâbî olan kullarını sever.

(Âl-i İmrân Sûresi 31)

4. Mü’min kullarını sever.

(Âl-i İmrân Sûresi 68,Bakara sûresi 257)

5. Sözünde duran, günah ve haksızlıktan sakınan, takva sahibi kullarını sever.

(Âl-i İmrân Sûresi 76)

6. Malını Allah  yolunda harcayan, öfkelerini yutan ve insanların kusurlarını affeden kullarını sever. (Âl-i İmrân Sûresi 134)

7. Sabreden kullarını sever.

(Âl-i İmrân Sûresi 146)

8. Kendisine güvenen, tevekkül sahibi kullarını sever. (Âl-i İmrân Sûresi 159)

9. Mü’minlere karşı tevâzu sahibi (mütevâzı) kullarını sever. (Mâide Sûresi 54)

10. Kâfirlere karşı son derece izzetli olan kullarını sever. (Mâide Sûresi 54)

11. Malı ve canıyla cihad eden, cesur ve çalışkan kullarını sever. (Mâide Sûresi 54)

12. Allah yolunda kınanmaktan korkmayan kullarını sever. (Mâide Sûresi 54)

13. Sözünde durup haksızlıktan sakınan kullarını sever.

(Tevbe Sûresi 4,Tevbe sûresi 7)

14. Çok temizlenen, temiz kullarını sever. (Tevbe Sûresi 108,Bakara sûresi 222)

15. Affedici, bağışlayıcı kullarını sever.

(Nûr Sûresi 22)

17. Adaletli kullarını sever. (Hucurât Sûresi 9,Mâide sûresi 42, Mümtehine sûresi 8)

18. Kendisine kulluk eden kullarını sever. (Zâriyât Sûresi 56)

20. Allah yolunda saf bağlayarak cihad eden kullarını sever. (Saff Sûresi 4)

Ebu Hureyre (RadiyAllahu anh) anlatıyor: “Rasulullah aleyhisselam buyurdular ki “Allah bir kulu sevdi mi Cebrail’e ‘Allah falanı seviyor, onu sen de sev!’ diye seslenir. Onu Cebrail de sever. Sonra o, sema ehline ‘Allah falanı seviyor, onu siz de sevin!’ diye nida eder. Derken bütün sema ehli de onu sevmeye ‘Allah falanı seviyor, onu siz de sevin!’ diye nida eder. Derken bütün sema ehli de onu sevmeye başlar. Sonra onun için arz (halkı arasına hüsn-i kabul) konur.” (Buhari,Müslim )ALLAH İHSAN SAHİBİ OLMAYI İHSAN SAHİPLERİNİ SEVER

Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de “Ve Allah yolunda infak ediniz. Ve kendi nefislerinizi tehlikeye düşürmeyiniz. Ve (iyilik sahibi olunuz) ihsanda bulununuz. Şüphe yok ki Allah Teâlâ muhsin olanları sever.” (Bakara sûresi 195) İhsan tabiri;İyilik, güzellik; uygun ve güzel olanı en güzel ve kusursuz bir şekilde yapmak. Allah’ın huzurunda olduğunu O’nun seni gördüğünü, senin de onu görüyormuş gibi hareket ederek kulluk vazifelerini yerine getirmeye gayret etmek manasına gelmektedir.Rabbimiz bu manada ki Ayet-i Kerime’de “Öyle değil! Kim muhsin olduğu halde kendini Allah’a teslim ederse, onun mükâfatı Rabbinin katındadır.”

(Bakara sûresi 112) buyurmuştur. İnanç ve gönül ölçülerinde ihsan ve teslimiyet Allah’ın kullarından istediği ve kişinin kurtuluşuna vesile olacak  beraatıdır. Anne baba hakkındaki emir ve tavsiyelerde ise onlara ‘

“İhsan”ile(Güzel davranış ve iyilik) davranılması istenmiştir.ALLAH TAKVALI OLMAYI ve TAKVA SAHİPLERİNİ SEVER

Rabbimiz Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de “Hayır. Kim ahdini ifa eder ve ittikada bulunursa şüphe yok ki Allah Teâlâ o muttakîleri sever. (Âl-i İmran sûresi 76) buyurmuştur.Burada geçen takva kavramı; korkmak, sakınmak, Allah korkusuyla günahtan kaçınmakta, Allah’ın emir ve yasaklarına uymakta titizlik gösterme. Allah’ın himayesine girmek, emrini tutup azabından korunma anlamında Kur’anî bir terimdir. Bu şekilde titiz davranışlar sergileyen insana ‘muttaki’ denir. (Rağıb el-İsfahânî, el-Müfredât fi Caribi’l Kur’an, ) Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim de takva üç mertebede ifade buyrulmuştur:1- Ebedî olarak cehennem azabında kalmamak için iman edip şirkten(Allaha  ortak koşmaktan)korunmak. Rabbimiz Kuran-ı Kerimde: O zaman inkâr edenler, kalplerine taassubu, cahiliyet taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah da elçisine ve mü’minlere sükûnet ve güvenini indirdi. Onları takva sözü üzerinde durdurdu. Zaten onlar buna pek lâyık kimselerdi. Allah her şeyi bilendir.” (Fetih sûresi 26)2- Büyük günahlardan kaçınmak, küçük günahları işlemekten uzak durmak ve farz ibadetleri eda etmek. Bu husustaki bir Ayet-i Kerim’e şöyledir: “O (peygamberlerin gönderildiği) ülkelerin halkı inansalar ve takva ile hareket edip (Allah’ın azabından) korunsalardı elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket (ve bolluk kapılarını) açardık. Fakat yalanladılar. Biz de kazanmakta oldukları kötülükler yüzünden onları yakalayıverdik.” (Araf sûresi 96)3- Bütün benliği ile Allaha yönelmek ve insanı Allahtan alıkoyacak olan her şeyden uzak durmak. Hakiki takva budur ve Kur’an’da inanan ve iman eden insanlardan bu takvaya sahip olmaları istenmektedir: “Ey iman edenler! Allah’tan O’na yaraşır şekilden korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin.” (Âl-i İmran sûresi 102). Bu ayetin açıklaması mahiyetinde olan diğer bir ayetin meali şöyledir: “O halde gücünüzün yettiği kadar Allah’tan korkun. Dinleyin, itaat edin, kendi iyiliğinize olarak harcayın. Kim nefsinin cimriliğinden kurtulursa işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Teğabun sûresi 16)ALLAH ADALETİ ve ADİL OLAN MÜ’MİNLERİ SEVER

“Şüphe yok ki Allah adalette bulunanları sever.” (Mümtehine sûresi 8) Adalet; düzenli,dengeli ve ölçülü davranma, her şeyin ve herkesin hakkını verme, her türlü haksızlıktan uzaklaşarak orta yolu tutma, bir şeyi yerli yerine koyma, insaf ve eşitlik anlamında bir terimdir.

Kavram olarak kapsamı geniş olan adaletin zıddı zulüm, gadr ve insafsızlıktır. İslâm dininde adalet; hukuk önünde herkese eşit davranmak, sosyal yön,zenginlik,kültür, bilgi,ırk,din ve mevki farklılıklarından dolayı insanlara farklı davranmamak demektir. İslam dini bu anlamda her ferdin ve her toplumun karşılıklı olarak işlerinde değişmez bir ölçü şeklinde yerini almış, şahsi isteklere,kişilerin hava heveslerine yer vermemiş, kişisel sevgi ve nefretlere uymamış, asabiyet denilen akrabalık ve yakınlık bağlarına göre ayarlanmamış, zengin-fakir ayırımı gözetmemiş, kuvvetli ve zayıf farkını göz önüne almış bir adalet anlayışı getirmiştir. Bunun için İslam, toplum içinde yaşayan bütün kesimlerin birliğini sağlayan prensipler koymuş, ümmetin güvenliğini,geleceğini garanti altına alan bir düzen kurmuştur.ALLAH SABRI ve SABREDEN MÜ’MİNLERİ SEVER

Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de “Allah Teâlâ ise sabredenleri sever.”buyurmuştur.

(Âl-i İmran, 146)

Sabır öfke ve sıkıntı anında güzeldir, sabredene cennet vardır. Ebu Hureyre (Radiyallahu anh) anlatıyor: “Rasulullah aleyhisselam buyurdular ki: Allah Teâlâ hazretleri şöyle demiştir: “Ben kimin iki sevdiğini almışsam ve o da sevabını umarak sabretmişse ona cennet dışında bir mükâfat vermeye razı olmam.” (Tirmizi)Sabır ziyadır; Ebu Malik el-Eş’arî radiyallahu anh anlatıyor: Rasulullah aleyhisselam buyurdular ki: Abdest imanın yarısıdır. Elhamdülillah mizanı doldurur; subhanallah vel-hamdülillah arz ve sema arasını doldurur; namaz nurdur; sadaka burhandır; sabır ziyadır; Kur’an ise lehine veya aleyhine bir hüccettir. Herkes sabahleyin kalkar, nefsini satar; kimisi kurtarır kimisi de helak eder.” (Müslim)ALLAH TEVEKKÜL SAHİBİ OLANLARI SEVERRabbimiz KUR’AN-ı Kerim’de;”Ve onlar ile iş hususunda müşavere yap. Sonra da Allah Teâlâ’ya tevekkül et. Şüphe yok ki Allah Teâlâ tevekkül edenleri sever.”

(Âl-i İmran, 159)

Tevekkül; acizlik gösterme, başkasına güvenip dayanma, Allah’a güvenme, O’nun hükmünün mutlaka meydana geleceğine kesin olarak inanma ve alınması gereken tedbirleri almak anlamında Kur’anî bir terimdir. Tariften de anlaşıldığı gibi tevekkül; Müslümanın yapacağı işlerinde tüm zahiri sebeplere sarılması, alınması gereken tedbirleri alması, çalışıp çabalaması,gayret göstermesi ama gönlünü bunlara bağlamayıp işin neticesini sadece Allah’a dayanmasıdır. Tevekkül, hiçbir zaman gayret göstererek çalışmayı ve sebebe sarılmayı terk edip kuru bir şekilde “Allah’ın dediği olur.” diyerek kenara çekilmek değildir.ALLAH TEMİZLERİ ve TEMİZLENENLERİ SEVER

“… Allah, temizlenenleri sever” (Bakara sûresi 222) Günahlar insanı manevi anlamda  kirlettiği gibi sevap olan ameller de insanı manevi kirden arındırır. Onların mallarından bir sadaka al, onunla kendilerini temizlemiş, tezkiye etmiş olursun. Ve onlara dua et, şüphe yok ki senin duan onlar için bir sükûnettir ve Allah Teâlâ kemaliyle işiticidir, bilicidir. (Tevbe sûresi 103)ALLAH TEVBEYİ ve ÇOKÇA TEVBE EDENLERİ SEVER

Şüphe yok ki Allah Teâlâ çok tevbe edenleri sever ve çok temizlenenleri de sever.” (Bakara, 222) Rücu etmek; geri dönmek, pişman olmak, yaptığı günahı bırakıp Cenab-ı Hakk’a yönelmek. Asıl anlamı geri dönmek olup tövbe kelimesinin türemişi olan ‘tevvâb’ kelimesi tövbe işini çok yapan anlamında aşırılık ifade eden ism-i faildir. Yüce Allah’ın bir ismi, bir sıfatı olarak ‘et-Tevvâb’ ise kulluğa ve itaate yönelerek Allah’a dönen kişinin istediği bağışlanmayı kabul edip, o tövbekâr kulunu huzuruna alan ve onu affeden anlamındadır. Bundan dolayıdır ki tövbe, kul hakkında günahlardan dönmeyi, yüce Rabbimiz hakkında da cezalandırmaktan dönmeyi ifade eder. Yani kul Rabbine döner, Rabbi de onun bu yönelişini kabul eder ve onu cezalandırmaktan vazgeçer. İşte bu manada ‘et-Tevvab’ sıfatı, kulların işlemiş oldukları günahlarda tövbe etmek için her yönelişlerinde rahmet ve mağfiretiyle kabul eden demektir.İslamda tövbe; birisi Allah diğeri kul yönünden iki farklı anlam taşır. Allah yönünden tövbe, yapılan kötülüğü, işlenen günahı veya kabahati affedip bağışlamaktır. Kul yönünden, yaptığının kabahat veya günah olduğunu bilip onu bırakıp terk ederek Allah’a dönmek yani O’nun emirlerine uymak ve yasak ettiği şeylerden kaçınmak suretiyle Allah’a sığınarak O’ndan affetmesini, bağışlamasını dilemek, yaptıklarından pişman olarak yalnız O’na yalvarmak ve Ondan affedilmeyi talep etmek demektir.

Bir günahı sadece bedenine yapmış olduğu bir zarardan dolayı veya malına yahut da şerefine zararı dokunduğu için terk ederse bunun yanında Allah rızası ve Allah korkusu düşünülmeyecek olursa bu gerçek manada tövbe sayılmaz. Çünkü tövbe, yaptığı işin günah olduğunu, kusur veya kabahat olduğunu, suç işlediğini kabul etmekle başlar. İşte bu anlamda tövbe, bir ibadet olarak da sadece yüce Rabbimize yapılmalıdır.Rabbimiz Kuran-ı Kerim’de “Ey mü’minler! Allah’a Tevbe-i Nâsûh ile tevbede bulunun. Umulur ki Rabbiniz sizden günahlarınızı örter ve sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere girdirir. O gün ki Allah, Peygamberini ve O’nunla beraber iman etmiş olanları rüsva etmez. Nurları önleri ve sağ tarafları arasında koşar. Derler ki: Ey Rabbimiz! Bize nurumuzu tamamla, bizim için mağfiret buyur. Şüphe yok ki sen her şey üzerine hakkıyla kadirsin.” buyurmuştur.

(Tahrim sûresi 8)ALLAH CİHAD EDENLERİ SEVER

Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de;

“Şüphe yok ki Allah, o kimseleri sever ki O’nun yolunda sanki bir muhkem bina etmişler gibi saf bağlayarak savaşta bulunurlar.” buyurmuştur.(Saff, 4)

Mücahid; çaba sarf eden, tüm imkânlarını kullanarak belli bir hedefe varmak isteyen; düşmana karşı var gücüyle savaşan, dünyevî hiçbir menfaat beklemeksizin sırf Allah rızası için ve O’nun yolunda cihad eden kimse. Mücahid tabiri Arapça bir kelime olup ‘câ he de’ (cihad etti) fiilinin ism-i fâilidir. Çoğulu ‘mücahidûn’. ‘Cihad’ ve ‘mücahid’ terimleri İslamî birer kavramdır. Dolayısıyla bu kavramların ne manaya geldiklerini, kimlerin bu kavramlarla nitelenebileceğini en iyi bilen Allah ve Resulüdür. Cihadın Alemlerin Rabbi olan Allah rızası için ve O’nun yolunda yapılması, İslam’ın şart koştuğu bir husustur. Allah yolunda ve rızasını taşımayan tüm savaşlar, harcanan paralar ve sarf edilen gayretlerin cihad sayılamayacağı, bu tür mücahedeye katılan kimsenin de mücahid olamayacağı muhakkaktır.ALLAH MÜ’MİNLERE KARŞI TEVAZU SAHİBİ OLANLARI SEVERRabbimiz Kutsal Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de “Ey iman edenler! Sizden her kim dininden dönerse muhakkak Allah bir kavmi getirir ki onları sever, onlar da O’nu severler. Mü’minlere karşı mütevazı olurlar, kâfirlere karşı da izzet sahipleri bulunurlar. Allah yolunda savaşa atılırlar ve kınayanın kınamasından korkmazlar. İşte o, Allah’ın fazlıdır, onu dilediğine verir ve Allah Teâlâ vâsidir, alîmdir. (Maide sûresi 54)Alçakgönüllülük,tevazu sahibi olmak; kibirlenmenin, büyüklük taslamanın zıddıdır. Tevazu beğenilen ve başta Rabbimiz tarafından ve toplumda herkesin sevdiği takdir ettiği bir özelliktir. Ancak sınırı çok iyi ayarlanmalıdır. Kişinin onurunu ve şahsiyetini ortadan kaldıran hafifmeşreplik tevazu değildir. İnsan büyüklük taslamamakla ve kibirli olmamakla birlikte zamanın ve yerin gerektirdiği davranışı göstermelidir. Yoksullar, muhtaçlar,düşkünler,ihtiyarlar ve çocuklarla ilgilenmek, onların hal ve hatırlarını sormak tevazudur. İnsan, makamı ve mevkisi ne olursa olsun Allah’ın kulu olduğunu unutmamalıdır. İslam mütevaziliğe  büyük önem vermiştir. Peygamberimiz(Aleyhisselam)bu özelliği hem bizzat üzerinde taşımış hem de sözleriyle tavsiye etmiştir. Bir gün kendisine bir adam getirilir, gelen şahıs korkudan titremeye başlar. Bunu gören Allah Resulü “Sakin ol, ben bir melik değil, Kureyş’ten, kuru et yiyen bir kadının oğluyum.” buyurmuştur.

(İmam Gazali, İhyâu Ulûmi’d-din).Tevazu, alçakgönüllü olmak demektir. Böylelerine mütevazı insan denir. Tevazu sahipleri durumu ne olursa olsun kendilerinden aşağıda olanlara küçük muamelesi yapmaz, onları hafife almaz,hor ve hakir görmezler. Arkadaşları  arasında ve yaşadığı toplumda büyüklük taslamazlar. Vakar ise, ağırbaşlı olmak,kibar,naif,nazik olmak demektir. Vakur kişiler mevki ve haysiyetlerinin hakkını gereği gibi korumasını bilen insanlardır. Müslüman hem mütevazı hem vakar sahibi olmalıdır. İslam tevazu ve vakar sahibi olmayı teşvik etmekle beraber, her konuda aşırı gitmeyi yasakladığı gibi bu hususta aşırı gitmeyi yasaklamıştır. Çünkü tevazuda aşırı gitmek insanı zillet ve alçalmaya ve hafife alınmaya düşürür, herkesin maskarası haline getirir ki bu doğru bir şey değildir. Mütevazı olunacak, başkalarına karşı alçakgönüllülük gösterecek diye herkesin hakaretine,hafife alınmasına ve kötü davranışlarına tahammül göstermek, aşağılamalarına razı olmak ahlaki bir fazilet sayılmaz. Vakarda aşırılık ise insanı kibirli yapar.

Vakur olmak meselesinde ifrat ve tefritten yani aşırılıktan kaçınmak lazımdır.

Selam ve Dua İle

Yazdır Paylaş
Diğer Yazıları
hurfikir.com.tr’da yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz. Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Hürfikir Gazetesi sorumlu tutulamaz.
Tasarım by Webdestek