KASAPLAR KURBAN BAYRAMINA HAZIR
Bayram ikramiyeleri ödenmene başladı
Kepirtepe Anadolu Lisesi Müzesi’ne Anlamlı Ziyaret
Lüleburgaz’da yarın berberler açık olacak
Bu yazı 09 Aralık 2022, Cuma 09:20:57 tarihinde eklendi. 1884 kez okundu.
12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

HİLM SAHİBİ OLMAK (YUMUŞAK HUYLU,KİBAR ve NAZİK OLMAK)(BİRİNCİ BÖLÜM) -

HİLM SAHİBİ OLMAK (YUMUŞAK HUYLU,KİBAR ve NAZİK  OLMAK)(BİRİNCİ BÖLÜM)

 

Hilm, yumuşak huylu olma, sabırlı ve temkinli olma, vakarlı ve ağır başlı olma, kendine hâkim olma, teenni ile hareket etme, acele etmeme anlamlarına gelmektedir. Dinimiz İslam, insanlar arası beşerî ilişkilere çok önem vermiştir. Yüce Allah, Müslümanların birbirlerine karşı daima sevgi, saygı, hoşgörü ve yumuşaklık ile  davranmalarını tavsiye etmiştir. Birbirini seven birbirine karşı sevgi, saygı ve hoşgörü ve yumuşaklık ile davranan fertlerden meydana gelen bir toplumda huzur, barış ve mutluluk yaygınlaşır. İslâm dininde hilm sahibi olmak(yumuşak huylu olmak), insanları iyi yönde etkileme ve onların gönüllerini almayı sağladığı gibi, onları kazanma ve kendisine karşı insanlarda bir sevgi, sıcaklık ve yakınlık verir. Çünkü karşımızdaki  insanı kazanmanın ve onları iyi yönde etkilemenin en başta gelen unsurlarından biri de yumuşak huylu ve tatlı dilli olmaktır.

Alemlerin Rabbi olan Allah-u Teâlâ kutsal kitabımız Kur’an-I Kerim’de Şöyle buyurmuştur;

“Allah'ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah'tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah'a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.”(Âli İmran Suresi 159)

Peygamberimizin amcasının oğlu Abdullah İbnu Abbâs (RadiyAllahu Anh) şöyle anlatıyor: “Rasulullah (Aleyhisselam)Eşecc el-Asarî'ye: Muhakkak ki sende Allah'ın sevdiği iki haslet var: Hilm ve hayâ, buyurdular.”(Müslim)

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Hazreti Aişe validemize hilmi(yumuşak huylu olmayı) tavsiye etmiş ve  şöyle buyurmuştur:

“Ey Aişe, yumuşak davran. Zira yumuşaklık bir şeyde bulunursa mutlaka onu süsler, bir şeyden çıkarsa onu da çirkinleştirir.”(Müslim)

İslâm’ı anlatma ve yaşantımıza tatbik etme hususunda son derece nazik,kibar ve yumuşak olunmalıdır.  Çünkü insanlar kaba ve kalbi katı olan insanlardan hoşlanmaz ve nefret ederler,insanın fıtratında sertlik ve kabalığa karşı kötü manada bir tepki vardır,insanoğlu yumuşak davranılmasını ve güler yüzü sever. Nazik olmak, yumuşak huylu ve güler yüzlü olmak insanların sizi dinlemesini ve düşünmesini sağlar. Başta Peygamber Efendimiz(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve İslam alimleri, yumuşak davranmanın kalp ve gönüllere daha çok tesir edeceğini buna mukabil kaba ve sert davranışın da nefreti ve kabul etmemeyi netice olarak vereceğini söylemektedir.

Allah (Azze ve Celle) kutsal kitabımız

Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

“Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir.”(Nahl Suresi 125)

Müslüman karşısındakine en güzel şekilde, güzel hitap ile nezaket ve yumuşaklık ile hitap etmelidir. İslâm dinini anlatırken, Kur’an-ı Kerim’i ve Peygamber Efendimizin(Aleyhisselam)Sünnet-i seniyyesini muhataplarına ulaştırırken güzel hitap sınırları dahilinde konuşmalı hem de  güzel bir şekilde örnek olmalıdır. İslamı anlatırken muhatabımız haddi aşmadıkça, İslâm’la alay edip, hakaret etmedikçe,kibar bir şekilde, yumuşak ses tonuyla, sabırlı ve vakarlı bir şekilde konuşma yapılmalıdır.

Dinimiz İslâm, kendisine tâbi olanların yumuşak huylu, nazik olmalarını ister, bunun yanında onlara zalim ve günahkârların kendilerini hiç dikkate almayacakları şekilde zayıf davranıp pısırık bir tavır almalarını da istemez. Bunda gaye karşıdaki kişinin düzeltilebilmesi için sabırlı bir şekilde, güzel bir dilde, teenni ile ölçülü bir şekilde gayret göstermektir. Çünkü karşımızdakini etkilemek onun gönlünü ve kalbini kazanmak, onda İslâm dinine karşı hassasiyet uyandırmak, onu hakikate ulaştırmak ve onu doğru yola getirmek ona merhametle ve yumuşak davranarak mümkündür.

Alemlerin Rabbi olan Allah (Azze ve Celle)Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

“İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.”

(Fussilet Suresi 34)

Abdullah İbn Abbas demiştir ki: “Hilim sahibi olmak(yapılan kötülüğe kötülükle karşılık vermemek ve yumuşak davranmak) suretiyle sana karşı cahillik edenlerin cahilliğini defet(uzaklaştır).” Yine ondan gelen ri­vayete göre: “Bu, bir kişiye sövüp de, kendisine sövülen diğer kişinin: Eğer söylediklerin doğru ise Allah beni bağışlasın. Eğer söylediklerin yalan ise Al­lah seni bağışlasın, diye cevap vermesidir.”

Yine rivayete göre Hz. Ebu Bekir (RadıyAllahu Anh) bunu kendisine kötü söz söy­leyen bir adama söylemiştir. Mücahid ayette geçen "En güzel bir şekilde sav." Kısmını “Kendisine düşmanlık eden kimse ile karşı­laştığı vakit ona selam vermek.” diye açıklamıştır.

Bir başka görüşte de bu musafahalaşmak (tokalaşmak) olarak ifade edilmiştir. Nitekim rivayette: "Musafaha yapınız, bu (kalplerdeki) kini giderir.” denilmektedir.

Peygamber Efendimizin (Aleyhisselam)Ashabından Enes bin Mâlik (Radıyallahu Anh)da;

“«...O zaman, seninle arasında düşmanlık bulunan kimsenin yakın bir dost gibi olduğunu görürsün.» (Fussilet sûresi 34) âyet-i kerîmesinin tefsîrinde; “O, öyle ince ruhlu ve zarif bir insandır ki, başkası kendisine kötü sözler sarf ettiği takdirde; «Doğru söylüyorsan Allah beni, yalan söylüyorsan seni affetsin. » diyerek karşılık verir.” buyurmuştur.

İyilikten, aftan yana olmak, merhamet sahibi olmak,bize  kötülük yapan kimselere karşı kötülük yapma imkânına sahip olduğumuz halde kötülük yapmamak, kötülük yapan kişiye, kötülükle mukabelede bulunmamak ve üstelik onlara iyilikte bulunmak, işte bu hasletler insanların İslâm’ın gönüllere nüfuzunu sağlayacaktır.

Bu hilm(yumuşaklık)karşısında en zalim ve kötü insanlar, en katı kalpliler bile eriyecek ve sonunda size düşmanlık besleyen insanların size sıcak bir dost olduğunu ve inandığınız ve amel etmeye çalıştığınız İslâm dinine gönül verdiğini göreceksiniz.

Size kötülük yapmak isteyen birine karşı o anda söylenecek güzel bir söz, tatlı ve sıcak  bir tebessüm, sakin bir konuşma, o anda birdenbire ortamı değiştireceği gibi, kötülük yapmak isteyenin bile utanarak bu kötülükten vazgeçtiği çok görülmüştür.

Rabbimiz Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur:

“Bu güzel davranışa ancak sabredenler kavuşturulur. Buna ancak (hayırdan ve olgunluktan) büyük payı olanlar kavuşturulur.”(Fussilet Suresi 35)

İşte bu kıymetli davranış ancak ve ancak, kendinden çok inandığı ve hayatında tatbik ettiği ulvi davasını düşünen, insanların da İslâm davasına gönül vermesini isteyen ve bunu her şeyden çok ön planda tutan ve davası uğrunda her şeyini feda edecek olan sabır erlerinin işidir.

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

“Kendisine yumuşaklık verilen kimseye dünya ve ahiret iyilikleri verilmiştir. Yumuşaklıktan mahrum olan kimse ise dünya ve ahiret iyiliklerinden mahrum olur.”(Müslim, Ebu Davud, Tirmizî)

Buhari ve Müslim, Ebû Said el-Hudrî'den rivâyet ediyorlar: “Zü'l-Huveysira adında birisi Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e geldi. Allah Rasulü, o esnada ganimet malları taksiminde bulunuyordu. Efendimiz'e hitaben küstahça şöyle dedi: Ya Muhammed, adaletli ol!. O sırada orada bulunan Hz. Ömer, bu saygısızca hitap karşısında birden kükrer ve: Bırak beni şu münafığın başını alıvereyim, yâ Rasûlallah!, der. Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem, Hz. Ömer'i ve diğer sahabeleri teskin ettikten sonra bu adama döner ve sadece şunu söyler: Yazık sana! Eğer ben de âdil olmazsam, başka kim âdil olabilir ki?"(Müslîm)

Peygamber Efendimiz (SallAllahu Aleyhi ve Sellem)kendisine büyücü, şair, sihirbaz diye iftira atan insanlara karşı yumuşak davranmış ve tebliğ ettiği İslâm davasına hayatını ve her şeyini verecek insanlar yetiştirmiştir.

Yumuşaklık(Hilm sahibi olmak) ve yumuşak kalpli olmak Allah’ın kuluna büyük bir rahmetidir. İnsanlar halim selim ve yumuşak kalpli olanların etrafında toplanırlar ve onu dinlerler sözlerine itibar ederler. Katı kalpli ve kaba insanlar ise toplumda sevilmezler ve bundan dolayı da kimseyi de etraflarında bulamazlar. Çünkü yumuşak söz ve yumuşak tavır güzel ahlak insana tesir eder ve onu etkiler.

İslam tarihinde başta Asr-ı Saadet dediğimiz Peygamber Efendimizin hayatta olduğu dönem bunun güzel örnekleriyle doludur;

Musab bin Umeyr, nazik ve yumuşak huylu,kibar,asil,son derece zeki ve güzel konuşan biri idi. Nitekim bu ahlaki özellikleri Peygamber Efendimizin(Aleyhisselam) onu Medine-i Münevvere’ye İslâm’ı anlatmak için gönderdiğinde etkisini göstermişti.

Musab bin Umeyr ve İslâm’ı tebliğ için Medine’de etrafında toplanan insanlara Kur’an okurken tam bu sırada yanlarından geçen Medine’nin nüfuz sahibi en güçlü isimlerinden biri olan Sa'd b. Muaz gördüklerine çok kızar. Sa'd b. Muaz orada toplanan topluluğu dağıtmak ve  Hz. Mus'ab'a(RadiyAllahu Anh)kötülük yapmak için  bir karar verir. Bunun yanında , halasının oğlu olan Es'ad İbn Zürare'nin(RadiyAllahu Anh) misafirine de uygunsuz davranışta bulunmayı kendine yakıştıramıyordu. Bu işe bir çözüm bulmak için Sa'd b. Muaz, Medine'nin önde gelenlerinden  Useyd İbn Hudayr'a giderek düşündüklerini ona yaptırmak için onula konuşur. Bu defa, Hz. Useyd arkadaşı tarafından verilen vazifeyi yerine getirmek için için büyük bir hiddetle Hz. Musab'ın(RadiyAllahu Anh)yanına vardı. Ancak, onun yumuşak ve kibar davranmasıyla sakinleşen Useyd b. Hudayr, dinlediği Kur'an ayetlerinden  kalbinde büyük değişiklikler meydana gelir ve hemen oracıkta Müslüman olur.

Sa'd bin Ubade arkadaşının ne yapacağını merakla beklerken, onun yanına doğru geldiğini görür. Ancak, yanından giderken arkadaşının yüzündeki hiddet ifadelerinden eser kalmamıştır. Aksine, yüzünde bir mülayimlik ve sıcak bir tavır hissedilmektedir.

Bunu gören Sa'd bin Ubade(Radiyallahu Anh)yanındakilere: “Yemin ederim ki, Useyd bin Hudayr(Radiyallahu Anh)yanımızdan gidişinden çok farklı bir yüzle geliyor.” der.

Useyd bin Hudayr(Radiyallahu Anh), az önce dinlediği ve iman ettiği Kur'an hakikatlerini, arkadaşına ulaştırmak için sabırsızlanmaktadır.

Musab b Umeyr’e,(RadiyAllahu Anh) “Benim bir arkadaşım var. O, Sa'd b Muaz'dır. İman ederse, kavminden hiç kimse onun yoluna girmekten geri kalmaz. Ben onu hemen size gönderirim.” demişti.

Sa'd bin Ubade yanına gelen dostuna  sorar: “Neler oldu bana anlat!” deyince, Useyd(Radiyallahu Anh): “O iki şahısla konuştum. Allah'a yemin ederim ki, onların okuduklarında ve anlattıklarında zararlı bir şey görmedim.”

Bu cevap Sa'd’ın bin Muaz’ın kızgınlığını tahrik etmişti. O da , toplantının yapıldığı yere doğru gider. O'nun gelmekte olduğu gören Es'ad bin Zürare (Radiyallahu Anh), Mus'ab bin Umeyr’e(Radiyallahu Anh): “Bu gelen şahıs kavminin ileri gelen büyüğüdür. O, senin anlattıklarına bağlanırsa çevresindekilerden iki kişi dahi sana karşı çıkmaz.” dedi.

Sa'd oraya gelip Mus'ab bin Umeyr(Radiyallahu Anh)görür görmez onu rencide edici sözler söyledi sonra da sözlerine şöyle devam etti: “Sen buralara, içimizdeki zayıf insanların inançlarını bozmak için mi geldin? Hoşumuza gitmeyen şeyleri mi aramıza sokacaksın? Bundan sonra buralarda bir şeyler yaptığını bir daha görmemeyim!”

Sa'd konuşması bitirince Mus’ab bin Umeyr tatlı bir sesle: “Biraz oturmaz mısınız? Anlatacaklarımı biraz dinleseniz.

Eğer hoşunuza gitmezse beni dinlemeyebilirsiniz.” dedi.Yapılan bu teklifi uygun bulan Sa'd bin Muaz, elindeki mızrağını yere saplayıp dinlemeye başladı. Kur'an okunurken Sa'd b. Muaz'ın iç dünyasında büyük değişmeler meydana geliyordu. Onun bu hâli yüzüne de yansımaktaydı. Nitekim Es'ad bin Zürare(Radiyallahu Anh), Sa'd b. Muaz'ın yüzünde meydana gelen değişmeyi, daha sonraki günlerde, “Okunan Kur'an biter bitmez onun yüzünde İslâm'ın nurunun parladığını ve içindeki güzel duyguların dışa yansıdığını görmüştük." sözleriyle anlatacaktır.

Hz. Sa'd(Radiyallahu Anh), Mus'ab bin Umeyr’in okuduğu Kur'an'ı dinledikten sonra: “Allah'a yemin ederim ki, şimdiye kadar hiç duymadığım bir şeyi dinledim.” diyerek İslâm'a girmişti.

Vakit kaybetmeden doğrudan kabilesinin yanına gidip onların hepsini topladıktan sonra: “ Ey Benû Eşhel! Siz beni nasıl tanıyorsunuz? deyince, onlar: Sen bizim efendimizsin. En üstün görüşlümüz, en temiz yaratılışlı olanımızsınız, dediler. Bu sözler üzerine Sa'd bin Ubade(Radiyallahu Anh): Bilin ki, ben Müslüman oldum. Allah'a ve O'nun Rasulü'ne iman edinceye kadar sizin erkekleriniz ve kadınlarınızla konuşmak bana haram olsun.” dedi.

Sad bin Ubade’nin(Radiyallahu Anh)bu konuşması, kabilesi üzerinde hemen tesirini göstermiş ve o gü­nün akşamına kadar, Eşheloğullarından erkek ve kadın, Müslüman olmayan kimse kalmamıştı.(İbnül Esir)

Yazımıza önümüzdeki hafta devam edeceğiz İnşaAllah

Selam ve Dua İle

Yazdır Paylaş
Diğer Yazıları
hurfikir.com.tr’da yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz. Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Hürfikir Gazetesi sorumlu tutulamaz.
Tasarım by Webdestek