KASAPLAR KURBAN BAYRAMINA HAZIR
Bayram ikramiyeleri ödenmene başladı
Kepirtepe Anadolu Lisesi Müzesi’ne Anlamlı Ziyaret
Lüleburgaz’da yarın berberler açık olacak
Bu yazı 14 Ekim 2022, Cuma 09:28:23 tarihinde eklendi. 1619 kez okundu.
12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN AHLÂKI ve ÖRNEK ŞAHSİYETİ(BİRİNCİ BÖLÜM) -

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN AHLÂKI ve ÖRNEK ŞAHSİYETİ(BİRİNCİ BÖLÜM)

 

İnsanoğlunun yaşadığı hem sosyal hayat, hemde ferdi hayat bakımından örnek model Hz. Muhammed’dir(Aleyhisselam).

Nitekim Kur’ân-ı Kerîmde Peygamber Efendimiz’in(Aleyhisselam)hayatı ve şahsiyeti müslümanlar için örnek olarak gösterilmiştir(Ahzâb sûresi 21),bu sebeple Ashâb-ı kirâm yani onu tanıyanlar ve etrafında olanlar onun hayatını titizlikle izlemişler,bu hayatı hem bizzat kendi hayatlarına örnek almışlar hem de sonra gelecek olan nesillere büyük bir gayret ve itina ile nakletmişlerdir.Peygamber efendimiz’in(Aleyhisselam)ahlâkı ve şahsiyeti hakkında en önemli kaynak kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’dir.Çünkü, Hz. Âişe’nin(Radiyallahu Anha)belirttiği gibi “Onun ahlâkı Kur’an’dır.”(Müslim)

Hadis kitapları ve siyer Peygamberimizin hayatını anlatan tarih kitapları sadece  Peygamberimiz’in ahlâkını tanıtmak bakımından değil, aynı zamanda O’nun yaşadığı dönem olan Asr-ı saâdet toplumunun genel yapısı,özellikleri ve toplumun karakteri hakkında bize fikir vermesi ve bunun yanında bir müslümanın ahlâkî kişiliğinin nasıl olması gerektiğini göstermesi bakımından son derece önemlidir.

Peygamber Efendimiz (Aleyhisselam)kendisini şöyle tanıtmıştı: “Rabbimin katında benim on ismim var: Ben Muhammed’im; Ahmed’im; Mâhî’yim, yani Allah benim vasıtamla inkârcılığı mahvedecektir; ben Hâşir’im, yani Allah kullarını benim izimde toplayacaktır, ben rahmet Peygamber’iyim, tövbe Peygamber’iyim, kahramanlık Peygamber’iyim. Ben Mukaffî’yim, yani bütün insanları Allah yoluna yöneltirim. Nihayet ben (insanlığı) kemale erdirenim”.(Müslim)

Resûlullah Efendimiz(Aleyhisselam)hayatı boyunca sadece hakikatleri söylemiş ve söylediklerini kendi hayatına tatbik etmiştir. O, her zaman güler yüzlü ve tatlı dilli, müsamahalı olmuştur.Peygamberimiz toplulukla birlik yemek yemeyi severdi. Yemeğe besmele ile başlar, sağ elini kullanır, çok yemez ve doymadan sofradan kalkar, yemekten önce ve sonra mutlaka ellerini yıkardı.Dinen haram olan,sağlığa zararlı veya kokusuyla çevresindekileri rahatsız edecek şeyleri yemez; yemek ayırmaz bunların dışında hiçbir yemek için “sevmiyorum” demezdi. Sofra kurallarına uyar, bu konuda çevresindekileri de sabırla ve nezaketle eğitirdi.Haram olduğu için ipek elbise giymez, altın yüzük takmazdı. Kıyafetlerinde temizliğe ve sadeliğe önem verir, İslam dininin yasakladığı ve müslüman toplumun sosyal yapısına uymayan kıyafetlerden hoşlanmazdı ve giyilmesini yasaklardı. Temizlik “imanın yarısı” derdi.  Kendisi temiz olduğu gibi bu alışkanlığı ashabına ve etrafındakilere de kazandırmaya çalışırdı. Lüks yaşama ve ihtişama önem vermez ve israftan kaçınılmasını emrederdi, dünyevi ve geçici sıkıntıları tasa edinmezdi. Ashabına ve arkadaşlarına kanaatkâr olmayı, hayata ve yaşadıkları olaylara daima iyimser bakmayı telkin ederdi.Gönlü zengindi,affetmeyi sever, kimseyi incitmez ve etrafındakilere böyle olmayı tavsiye ederdi, ona düşmanlık edenlerin dahi iyiliğini isterdi. Kur’ân-ı Kerîm’de onun bu güzel ahlakından övgüyle bahsedilir ve şöyle buyurulur: “Eğer kaba, katı kalpli olsaydın, muhakkak ki insanlar çevrenden dağılır giderlerdi…” (Âl-i İmrân sûresi 159).

O, insanların kusurlarını yüzlerine vurmaz, tenkitlerini isim vermeden yapardı,

Nebi (Aleyhisselam ) bir şey yaptı ve onun yapılmasına ruhsat(izin)verdi, fakat bir grup Müslüman onu işlemekten (hoşlanmadı ve) uzak durdu. Onların bu halleri Nebi’ye (Aleyhisselam ) ulaştı. Bunun üzerine Allah’a hamd ettikten sonra şöyle buyurdu:

“Bazılarına ne oluyor ki, benim bizzat işlediğim (ve yapılmasına ruhsat verdiğim)bir şeyi işlemekten (hoşlanmıyor ve)çekiniyorlar. Allah’a yemin ederim ki, ben Allah’ı onlardan daha iyi bilir ve Allah’a karşı onlardan çok daha fazla haşyet duyarım.”(Buhâri).

Ashabından bazılarının yemek ihtiyacından dolayı  evindekini verdiği için kendisinin ve ailesinin aç sabahladığı geceler çok olmuş; fakat kendisi ve ailesi, açlığın sıkıntısını iyilik yapmanın ve Allah’ın rızasını kazanmanın verdiği mutlulukla geçirmişlerdir.

Zamanı geldiğinde cesaret örneği, yeri geldiğinde de son derece halim selim ve çok merhametli idi. Adaletin tahsis edilmesine çok dikkat ederdi; insanlara sadece mevki ve makamlarına göre muamele etmezdi,aksine  kimsesizlerin,yetimlerin,fakirlerin,hastaların, gariplerin, çocukların daha çok ilgi,şefkat ve merhamete muhtaç olduklarını bilir,onların ihtiyaçlarının giderilmesine öncelik sağlar,yardımcı olarak mutlu olmaları için gayret ederdi. Kibirlenmekten nefret eder, kibirle imanın bir kalpte birleşemeyeceğini söylerdi.

Ebû Zer’den (Radiyallahu Anh) rivâyet edildiğine göre Nebiyy-i Ekrem(Aleyhisselam)şöyle buyurdu:

“Üç sınıf insan vardır ki kıyamet günü Allah onlarla konuşmaz, yüzlerine bakmaz, onları temize çıkarmaz. Hem de onlar için elîm (can yakıcı) bir azap vardır.”Râvî dedi ki:

Resûlullah bu cümleyi üç kere tekrarladı. Sonra Ebû Zer (Radiyallahu Anh):

“O hâlde bu kimseler tam bir mahrumiyete ve hüsrana uğramışlardır. Onlar kimlerdir, ey Allah’ın Resûlü?” diye sordu.

Resûl-i Ekrem de:

“Elbisesini kibirle yerlerde sürüyen, yaptığı iyiliği başa kakan ve yalan yere yemin ederek ticaret malını iyi bir fiyata satmaya çalışandır” cevabını verdi. (Müslim), kimseye karşı büyüklenmez mütevazi davranırdı,fakat düşmanları karşısında da farklı bir tavır sergilerdi. Meclislerde boş bulduğu yere otururdu. Dalkavukluktan nefret ederdi. Kendisinin de bir insan olduğunu, sadece Allah’ın korumasıyla hata ve günahtan kurtulabileceğini hiçbir kaygıya kapılmadan samimiyetle ifade ederdi. Rasûlullâh (Sallâllâhu aleyhi ve sellem)şöyle buyurmuştur:

“Allah Teâlâ bana; «O kadar mütevâzı olun ki, kimse kimseye böbürlenmesin; kimse kimseye zulmetmesin!» diye emretti.” (Müslim)Yine başka bir hadis-i şerif’inde şöyle buyurmuştur;“Ben Rasûllerin efendisiyim, lâkin övünmek yok! Ben peygamberlerin sonuncusuyum, ancak övünmek yok! İlk şefaat edecek ve şefaati ilk olarak kabûl edilecek olan da benim, ancak (bunları aslâ) övünmek için söylemiyorum.” (Dârimî )

Ashabının,arkadaşlarının arasına katılır,insanlarla olan ilişkilerini onlardan biri gibi sürdürür; hasta olanları, dostlarını, komşularını ziyaret eder; müslümanların acı ve tatlı günlerinde beraber olup acılarını ve sevinçlerini paylaşmaktan geri kalmazdı.

Resûlullah’ın aile hayatı son derece dengeli ve muntazamdı. Eşlerine saygı gösterir; haklarına sonuna kadar riayet eder; hatta geceleyin ibadet etmek istediği zaman bile eşinden izin alma inceliğini gösterirdi. Aile içerisinde şakalaşmayı sever,arada sırada  olan aile içi tatsızlıkları anlayışla karşılar, ikazlarını kırmadan,incitmeden, yapardı.Dünya ve ahiret ve işleri arasında ölçülü dengeli bir uyum kurması, onun en önemli özelliklerinden biridir.

Dinimiz İslâm’a göre, iyi ve helal bir şekilde kullanmak şartıyla hiçbir nimet kötü değildir.”Ashab-ı Kiram’dan bazıları ebedî kurtuluşlarını kazanabilmek için geceleri hep namaz kılacaklarını, gündüzleri oruç tutacaklarını, evlenmeyeceklerini, evli olanlar eşlerine yaklaşmayacaklarını söylemişlerdi. Peygamber efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem)bunu duyunca onları şu sözlerle uyardı: “Sizin şöyle şöyle söylediğinizi duyuyorum. Bakın, yemin ederim ki ben, Allah’a hepinizden daha çok saygılıyım. Bununla birlikte oruç tuttuğum günler de olur, tutmadığım günler de. Namaz da kılarım, uyku da uyurum. Kadınlarla da evlenirim… Kim benim sünnetimden (yolumdan) yüz çevirirse benden yüz çevirmiş olur” (Buhârî). “Dünyada zühd içinde olmak, helâli haram saymak değildir” (Tirmizî).

Kur’an-ı Kerim Peygamber efendimizi(Aleyhisselam)“güzel örnek” olarak göstermektedir. Resûlullah’ın(Aleyhisselam)diğer bir önemli özelliği, Kur’an’ın deyimiyle “insan-peygamber” oluşudur (İsrâ sûresi 93). Onun ifadesine gör “Bütün insanlar hata eder; hata edenlerin en hayırlısı ise tövbe edenlerdir”(Tirmizî).

Peygamberimiz, sık sık tövbe ve istiğfar ettiğini söyler; iyilik yolunda sebat ettirmesi, ahlâkını güzelleştirmesi için Allah’a dua ederdi (Müslim,Nesâî).

Hz. Muhammed(Aleyhisselam), Allah tarafından ebedî risâletle görevlendirilmiştir  bundan dolayı da en büyük şeref ve imtiyaza mazhar olmuştur. Bunun yanında o hem bir insan ve kul olarak hem de kendi deyimiyle “güzel ahlâkı tamamlamak için gönderilmiş” bir rehber olarak bütün ömrünü Allah’ın emrettiği İnsani vasıfları en mükemmel şekliyle yaşanması  bakımından da en seçkin insandır ve bu yüzden “üsve-i hasene” (güzel örnek)dir. Kur’ân-ı Kerîm’de defalarca ona, kendisine vahyedilene uyması emredilmiştir. “Ben müslümanların ilki olmakla emrolundum” (Zümer sûresi 23)şeklindeki ifade, onun ahlâk ve fazilette de öncü ve örnek olmasını gerektirir. Bu sebepledir ki, Kur’ân-ı Kerîm’deki pek çok emir ve yasak doğrudan ona hitap eder.İnsan için en kötü vasıflardan biri de, bir insanın inanmadığı bir görüşü savunması, yapmadığı bir işi emretmesidir. Kur’an’da da, “Yapmayacağınız bir şeyi söylemeniz Allah katında büyük gazaba sebep olur” (Saf sûresi 3) buyurulmuştur. Münafıkların “cehennemin en dibinde” gösterilmesi de bundandır (Nisâ sûresi 145).Bu açıdan,

Hz.Peygamber’(Aleyhisselam)Allah’ın emir ve yasaklarını en mükemmel  şekliyle yaşamış ve bunları ashabına emretmiştir. Bu yüzden düşmanları tarafından bile “Muhammedü’l-Emîn” diye anılmış;peygamberliğine ilk inananlar, kendisini en iyi tanıyan yakınları olmuştur. Özellikle, hayatını ayrıntılarıyla tanıma ve onun ümmetinden olma bahtiyarlığına erdiğimiz son peygamber olan Allah Resulü’nün(Aleyhisselam), getirdiği evrensel ölçülerin yanında, bir çocuğun başını okşaması, kızması beklenen bir küstahlığı tebessümle karşılaması, sıradan insanların meseleleriyle içtenlikle ilgilenmesi gibi basit görünen faziletli davranışları bile onun ahlakının mükemmelliğini göstermektedir. İşte âhlak’ının güzelliğinden dolayı o, insanlığa örnek, âlemlere rahmettir.

Allah Resulü(Sallallahu aleyhi ve Sellem), davet ettiği din ile  insanlara, dünya ve âhiret saadetinden başka bir şey vaad etmiyordu. Bu yolun uzun, çetin ve meşakkatli olduğunu, onlara, göklerin, yerin ve dağların bile taşıyamayacağı bir emanet getirdiğini açıklıyor; fakat samimi ve ihlaslı bir mümin, günahsız bir insan olarak bâtılın her türlüsünden, edepten uzak aşağılık ve ahlaksız davranışlardan kurtularak, doğru ve samimi imana, âhlaki faziletlerin en mükemmel olduğu insanlığa çağırıyordu. Bizzat kendi hayatıyla da bu imanın ve faziletin zengin ve mükemmel örneğini sergiliyordu.

Nitekim Mekke’de müşriklerin dayanılmaz boyutlara ulaştığında Habeşistan’a sığınan müslümanların sözcüsü Cafer bin Ebû Tâlib’in(Radiyallahu Anh), Habeş hükümdarının huzurunda yaptığı konuşmada şu çarpıcı ifadeler yer alıyordu:”Biz vaktiyle Câhiliye halkı olarak putlara tapar, ölü hayvan eti yerdik. Bir sürü edepsizlikler yapardık; yakınlarımıza ilgisiz kalır, komşularımıza kötülük ederdik. Güçlü olanlarımız zayıfları ezerdi. İşte Allah bize Peygamberimiz’i göndermezden önceki halimiz bu idi… O Peygamber bize doğruluğu öğretti; emanete sadık kalmayı, akrabamıza ilgi göstermeyi, komşularımıza iyi davranmayı, insanların haklarına ve hayatlarına saygılı olmayı emretti. Çirkin davranışları, yalancı şahitliği, yetim malı yemeyi, namuslu kadınlara iftira atmayı yasakladı.”

(Ahmed b.Hanbel,Müsned, )

Resûlullah’ın(Aleyhisselam )düşmanları onu atalarının dinini terkettiği, şair, mecnun sihirbaz olduğu gibi iddialar ve iftiralar ile halkın gözünden düşürmeye çalıştılar. Her zaman ve her devirde bütün zalimlerin ve yalancıların başvurduğu yolları izlediler; yani onunla ve ona inananlarla dalga geçtiler, hakaret ettiler, zulmettiler, abluka altına alıp açlığa mahkûm ettiler.

Otoritesini ve onun etrafındaki insanların ona gösterdiği saygınlığı, tebliğ ettiği ve hayatına tatbik ettiği Allah’ın emir ve

yasaklarından,mutlak hakikatlardan alan Allah Resulü’nün karşısında zalimlerin direnişi çok sürmedi.

Allah onu, haksızlıkla çıkarıldığı,doğup büyüdüğü yurdu Mekke’ye muzaffer olarak dönmeyi nasib etti.Mekkenin fethi ile birlikte Resûlullah, bütün suçluların bağışlandığını ilân etti.

O vakte kadar, Ebû Cehil’den sonra müşriklerin lideri olan ve İslâm’a en şiddetli bir şekilde düşmanlık eden Ebû Süfyân İslâm karargâhına geldiğinde, Hz. Peygamber(Aleyhisselam )onu saygıyla karşılamış; hatta evinin dokunulmazlığı, oraya sığınanların güvence içinde olduğu tâlimatını vermişti. Peygamber efendimizin(Aleyhisselam) sergilemiş olduğu bu tavır bize, eşsiz bir cesarete sahip muzaffer bir kumandanın, aynı zamanda alçak gönüllü, kinden uzak ve bağışlayıcı olması lâzım geldiğini gösterir.

İslamdan önceki câhiliye döneminde Araplar âcizlik, pasiflik ve korkaklıktan nefret eder; cesaret ve yiğitlikten hoşlanırlardı.Bunun yanında güçlü ve yiğit olduğu halde öfkesini ve gururunu yenenlere de büyük saygı gösterirlerdi,bu tavrından dolayı bir çok insan iman etmiştir.Hz.Âişe(Radiyallahu Anha), onun çok önemli iki özelliğini şu sözlerle anlatır: “Allah Resulü, iki durumdan birini seçmek gerektiğinde, eğer kötü değilse, mutlaka kolay olanını seçerdi (insanların işlerini zorlaştırmazdı)… Bir de Allah Resulü, kendisiyle ilgili kötülüklerden dolayı asla intikam peşinde olmamıştır. Fakat Allah’ın bir kanunu ihlâl edilince mutlaka bunun cezasını verirdi” (Buhâri ).

Yazımıza önümüzdeki hafta devam edeceğiz inşaAllah.

Yazdır Paylaş
Diğer Yazıları
hurfikir.com.tr’da yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz. Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Hürfikir Gazetesi sorumlu tutulamaz.
Tasarım by Webdestek