Sevim Ören hayatını kaybetti
RAYFEL Bilim Fuarı başladı
Akım Koleji 2-A sınıfı 23 Nisan’ı coşkulu bir şekilde kutladı
Yaşasın 1 Mayıs Alanlardayız!
Bu yazı 06 Temmuz 2022, Çarşamba 09:22:02 tarihinde eklendi. 1164 kez okundu.
12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

HER BİRİMİZ YAŞAMIN SANATÇISIYIZ - Burcu Çalışkan

HER BİRİMİZ YAŞAMIN SANATÇISIYIZ

 

İnsanın kendi davranışlarının sorumluluğunu alması ve ne yapıp yapmayacağına kişinin kendisinin karar vermesi, düşüncelerini açıkça ifade edebilmesi, yaratım sürecinde özgürleşebilmesi ve dolayısıyla günlük yaşamına yaratım sürecinde keşfettiği özgürlüğü entegre edebilmesi sürekli olarak bir meydan okuma halidir. Bu yüzden, kendi olmaya çabalayan ve varoluşlarının özgürlüğü için çalışan insanlar -ki bunlar varlıklarını olduğu gibi yaşamayı seçen ve bu uğurda bedeller ödeyen ruhlardır, daimi bir savaş içerisinde öğrenilmiş olana karşı yürüyüştelerdir. Burada “öfke” diye adlandırdığımız, “ateş” yolun bitmek bilmeyen yakıtıdır.

Yaratım süreci, yolu kendi olarak yürüme süreci, bu öfkeden beslenir. Bu yüzdendir ki yaralar ve birikmiş öfkeler kişiyi ayakta ve her daim harekette tutar. Yaratıcı kişi, kendi özgür varlığına ulaşmaya çalışan kişi, ne travmasından ne de öfkesinden vazgeçer. Onu kullanmayı öğrenir. Bu duygu, yeraltı madenleri, kristalleri gibidir. Bedenin içinde hapsolmuş ve enerjisini sürekli olarak yaymaya devam eden… Bu enerjiyi kullanmakta ustalaşmak “yaratıcı kişi”yi var eder. Belki de bundan sebep, sanatçılar, yazılımcılar, filozoflar, yaşamı her an yaratanlar bir nebze öfkeli, tepkili, keskin, kontrol edilemezlerdir, dışarıdan öyle görünmeseler de… Dışarıdan öyle görünmeme sebepleri, bu duyguları bastırıyor olduklarından değil, bu duyguları ustaca kullanıyor ve dönüştürüyor olduklarındandır. Sıradan insanın umursamadan ve bonkörce dağıttığı, saçtığı öfkeyi, yaratıcı kişi bir sanat eserine, bir düşünceye, bir soruya dönüştürür. Bu da yaşamın ilerlemesini ve genişlemesini sağladığı gibi ifade bulmasına da olanak sağlar. Demem o ki, isyanı olanın yaşamdan alacağı bir cevap, kurgulayacağı hayat enerjisi vardır. Boyun eğmek, alışmak, susmak, fikir beyan etmemek, tarafsız kalmak adına düşüncesiz kalmak kişiyi kendi özünden, o özgür benliğinden uzaklaştıran şeylerdir. Aksi söyleniyor gibi dursa da…

Yaratmak, her ne yaratıyorsanız, cesaret ve meydan okuma gerektirir. Genel algıya karşı, kafamızın içindeki algıya karşı bir meydan okuma. Bu yüzden, her türden sanatçı birer kahramandır.

Her bir varlık, yaşamın sanatçısıdır. Kendi bakış açısı, kendi eşsiz varoluşu ile. Ürettiği şeyin ne olduğu önemli değildir. Önemli olan, sistemin dışına bir çakıl taşı atabilmektir. Bunun yolu kişinin yeteneklerine ve kendini ifade yöntemlerine bağlı olsa da hizmetler eştir.

Bizler yaşam sanatçıları olduğumuzu kabul ettiğimiz noktada duyguların bize kattığı değerleri ve onların kullanabileceğimiz, kombinleyebileceğimiz renklerini, seslerini keşfedip kendi eşsiz dokunuşumuzla bir sanat eserine çevirmeye gönüllü olduğumuz yerde, duygular arasındaki ikiliği kaldırmış oluruz.

Bir müzisyenin bazı notaları sevmediği için veya “kötü” bulduğu için kullanmaması, bir ressamın bazı renkleri görmezden gelmesi nasıl mümkün değilse duyguların da yaşam tuvalinde seçilmesi, kategorize edilmesi mümkün değildir. Bütün içinde yoğunlukların oluşturduğu ahenk sanat eserini oluşturur.

Dolayısı ile hiçbir duyguyu tamamen yok edemeyiz. Ettiğimizi sandığımız yer, bir kolumuzu kesip çolak kaldığımız yerdir. Kolumuzun yeri hala bellidir, hareketin ulaşacağı uzuv yerinde değildir. Fakat hareket hala oradadır… Buna ustalık diyebilir miyiz?

Hükmetmek ve hakimiyet arasındaki fark burada da devreye girer. Hakim olamadığımız şeylere “hükmetmeye” çalışırız. Yani gücümüzün yetmediği yerde baskılarız. Burada ustalık değil, bir yetersizlik vardır, bir çıraklık. İnsan olmanın ustalığında ayıklama yoktur. Kabul, burada gelir. Kabul, pasif bir boyun eğme değil, aktif bir farkındalık halidir.

Özgürlük bir seçenek gibi görünse de, aslında her bir varlık için “yaşam amacıdır.” Bu amaca ulaşmak için koruduğumuz varlık niyeti, bize kendini “duygular”, “sorgular” aracılığı ile gösterir. Bu sorguları duymazlıktan gelmek, duyguları bastırmak, yok saymak, saçmak, varlık niyetimize sırtımızı dönmekten başka bir şey değildir. Kendi kendine sırtını dönen insanların, varlıkların, yaşam ile ilişkileri de, niyetleri ile olan ilişkileriyle paraleldir.

Dışarıda kimse yok. Her şey, sen ve sen arasında ilerliyorken, kendi sesini yok saymak, kendini yok saymak, aslında gerçek bir ölüm değil midir? Kendi kendimizin celladı olmak yerine, kendini kendinden doğuranlar olalım.

Sevgiyle kalın…

Yazdır Paylaş
Diğer Burcu Çalışkan Yazıları
hurfikir.com.tr’da yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz. Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Hürfikir Gazetesi sorumlu tutulamaz.
Tasarım by Webdestek