Hz. Hasan ve Hüseyin peygamberimizin torunlarıdır. Damadı Hz. Ali’nin ve kızı Fatıma’nın evlatlarıdır. Peygamber Efendimizin, başka bir ifadeyle ehl-i beytin soyunu devam ettiren iki güzel insandır. Hz. Hasan’ın soyundan gelenlere “Şerif”, Hz. Hüseyin’in soyundan gelenlere “seyyid” denir.
Hz. Hasan hicri 3. yılda, Hz. Hüseyin ise hicri 4. yılda dünyaya geldi. Hasan dünyaya gelince, babaları Ali (RA) oğluna “Harp” (Savaş) ismini verdi. Oğlum cesur, savaşçı, kahraman olsun dedi. Dedeleri Peygamber (AS)a torununun doğumu müjdelendi. Hemen sevinçle kızının evine koştu. “Bana oğlumu (torunumu) verin” dedi. Hz. Ali’ye dönerek; “Adını koydunuz mu.”? Diye sordu.
-“Evet Ya Rasülallah! O’na “Harp” (Savaş) ismini koydum.”dedi.
-“Hayır oğlumun ismi “Hasan” (Güzel insan) olacak. Çünkü Cebrail (as) öyle bildirdi”. Dedi.
Aradan bir sene geçti. Hz. Ali ve Fatıma’nın ikinci oğulları dünyaya geldi. Baba Hz. Ali yine aynı düşünceyle oğlum cesur, kahraman, yiğit bir insan olsun, İslam davasına sahip çıksın diye adını “Harp” koydu. Dede Muhammed (AS) torununun doğumunu haber alınca sevinçle kızının evine gitti. Aynı konuşmalar yaşandı. Bu kez torununa “Hüseyin” (güzel çocuk) ismini verdi. Böylece Cebrail meleğinin emri ile peygamber torunlarının isimleri Hasan ve Hüseyin oldu.
Bir gün vahy meleği Cebrail (AS) ve Allah Rasülü (as) ile beraber idi, peygamberimiz (as) torunu Hüseyin’i kucağına aldı. Cebrail (as) “ Ya Rasülallah! bu torununu çok mu seviyorsun.” Diye sordu.
-“Ya Cebrail onları nasıl sevmem. Onlar benim cennet kuşlarım. Onlar benim reyhan çiçeklerim. Allah şahit ki ben Hüseyin’i çok seviyorum.” Dedi.
Rasülüllah(as), bir gün veda haccı dönüşü Hum kuyusu başında ashabıyla beraber iken buyurdular ki: “Size iki şey bırakıyorum. Bunlara sarıldıkça asla yanlışa, sapıklığa düşmezsiniz. Bunlar Allah’ın kitabı Kur’an ve Ehl-i beytimdir.”
Hasan ve Hüseyin cennet bahçesinde büyür gibi Mescid-i Nebevinin bahçesinde büyürlerken yaşları dört ila beş civarında Mescidin bir kenarında güreşe tutuşurlar. Dedeleri Peygamber(as) Hasan’a taktik veriyor. “Şöyle yap, böyle yap, şuradan tut Ya Hasan!”.... der. Sahabeler: “ Ya Rasülallah! Hasan büyüktür, Hüseyin ise hem küçük, hem de zayıftır. O’na yardım etseniz ya!” Derler. Peygamberimiz (as)de: “Merak etmeyin Cebrail(as)de Hüseyin’e taktik verip, yardım ediyor.” Der. Ne mutlu bir tablo değil mi.?
Ehl-i beyt sevgisi milletimizin iliklerine kadar işlemiştir. Asırlardır Hasan ve Hüseyin efendilerimizin isimleri tüm camilerde Allah, Muhammed, dört büyük halifenin isimlerinin yanında daima yazılmış ve duvarları süslemiştir. Bununla kalmayıp Hasan ve Hüseyin isimleri milletimiz içinde en yaygın isimlerdir. Bazı vatandaşlarımız bir daha erkek oğlum olmazsa, diyerek aynı çocuğa “Hasan Hüseyin” ismini vermişlerdir. Ne büyük sevgidir bu.
İslam tarihçileri dört büyük halifeyi (Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali) (-R.anhüm-) beşe çıkarıp Hz. Hasan’ı da eklerler. Hz Hasan’da altı ay halifelik yapmıştır. Asırlardır kabile, soy, sop savaşı yapan, İslam’ın gelmesiyle kardeş olan, bu insanlar Peygamberimizin vefatından sonra, münafık, müşrik ve Yahudi fitnesinin de kışkırtmasıyla eski kavgalara döndüler. Hilafet konusunda farklı siyasi görüşler ortaya çıktı. Hasan (ra) Müslüman kanı akmasın diye halifelikten feragat etti. Ancak dünyevi vaatlerle kandırılmış eşi Eşaz kızı Cade (Cadı; kötü kadın sözü buradan gelir) tarafından zehirlenip 47 yaşında şehid edildi. Hüseyin efendimizde bu siyasi çekişmelerin bir uzantısı olarak, Muharrem ayında Kerbela (Belalı yer)da 46 yaşında yok yere şehid edildi. Her müslümanın yüreğini yakan bu acı olaylardan ders almak gerekir. Allah bizleri ehl-i beytin yolundan ayırmasın. Şefaatlerini hepimize nasip etsin.