Bir masa etrafında birkaç kişi oturuyor olsak, ben birisini alabildiğine övsem, mesela adı Aziz olsa “Aziz şöyle iyidir, böyle dürüsttür, hayırseverdir, yemez yedirir, içmez içirir…” orada bulunanlar Aziz’i tanısalar, hiçte öyle birisi olmadığını da bilseler, benim için ne düşünürler?
Derler ki “Bu adam Aziz’i çok seviyor.” Peki tam aksi olsa yani ben Aziz’i aşırı derecede kötülesem “Yalancıdır, batakçıdır, ahlaksızdır…” Halbuki Aziz öyle bir adam değildir. Benim için dinleyenler ne düşünür? Galiba bu adam Aziz’den nefret ediyor, sevmiyor. Aziz değil de, yerine Türkiye’yi koysak, ben Türkiye’yi çok çok kötülesem veya çok çok övsem, yine aynı şeyleri düşünmeyecek misiniz? Bir zamanlar bir Doğan Medyası vardı, bir uçağımız Hollanda’da bir kaza yaptı diye bir ay Milli Hava Yollarımız aleyhine kampanya yapmıştı. O zamanlar gitsem Aydın Doğan ‘ın yakasından tutsam “Ne istiyorsun sen Türkiye’den?” diye hesap sorsam diye düşünmüştüm. Şu muhalefetin televizyonlarını izliyorum, adam diyor ki “Seksen üç milyondan sadece yirmi altı milyonu çalışıyor, gerisi hep işsiz…” (öğrendim ki yirmi sekiz milyonu çalışıyormuş) Vay vay vay, benim bir buçuk yaşında bir torunum var o dahi işsizmiş. (Kılıçdaroğlu’nun da bir torunu vardı SSK genel müdürüyken onu bir yaşında sigortalı yapmıştı, yani o işsiz değil.) Yahu bu seksen üç milyonun hiç bebeği, hastası, sakatı, ihtiyarı, emeklisi yok mu? Bunların hepsi demi işsiz? (sırf on dört milyon civarında emekli var.) Bu çok bilmiş ekonomist hükümeti kötüleyeceğim diye böyle afaki misaller verirken aynı akıldaki dinleyicileri de herhalde inanıyorlar, yoksa konuşur mu? Kılıçdaroğlu “Türkiye batacak” demeye başlayalı yirmi seneye yaklaştı. “Türkiye battı, batacak” diyenlerin hepsi ya bu ülkenin düşmanıdır, ya da düşmanların oltasına takılmış zavallılardır.
Otuz sene kadar öncesiydi, ben birinci sınıf deftere tabi bir tüccardım. Bir tanıdık geldi benden yüz liralık bir senet kırmamı istedi, ihtiyacı varmış. Önüne bir senet uzattım, imzala ve pulun üzerine bugünün tarihini at, dedim, dediğimi yaptı, bende yüz bin lirayı kendisine verdim ve dedim ki “Bak, bugünden sonra sana Akbank’ın faizi çalışır, ne zaman ödersen. Ben zaten sürekli kredi kullanıyordum. Teşekkür edip gitti. İki sene uğramadı. Bende senede beş milyon yazdım bankaya verdim. İhbarname kendisine ulaşınca koşarak geldi. “Çok yazmışsın yahu” dedi. Ben –Boş ver sen yazılanı git Akbank krediler şefine benden selam söyle senette yazdığın tarih var faizini hesaplasınlar, öde bana dekontunu getir. Dedim. Gitti bir müddet sonra geldi. Okuyucularıma soruyorum o yüz bin lira iki senede kaç para olmuştur? Katiyen bilemezsiniz. İki milyon yüz elli bin lira olmuş. Yani yirmi kattan daha fazla Adamcağız birkaç gün müsaade istedi ve ödedi. Şimdi soruyorum, her şey çok kötü değil mi?
Faizler kaç puanda? Bu hükümetten önce siz hiç yüzde elliden aşağı enflasyon gördünüz mü? Demirel diyor ki “Bir ülkenin refahını ve kalkınmışlığını ürettiği ve tükettiği enerji gösterir.” Doğrudur. Bu hükümet döneminde elektrik üretim ve tüketimimiz üç buçuk kat arttı, ne diyorsunuz? Yollarda ki otomobil sayısı dört kat arttı, insan ömrümüz dört buçuk yıl arttı buna ne diyeceksiniz? Eskiden Almanya işçilerimizin alıp gönderdiği hastanemizde bir ambulans vardı, şimdi yollarda vızır vızır ambulanslar hasta taşıyor, helikopter, uçak ambulanslarda var, bunlara ne diyeceksiniz? Kötüler kötülüğü, iyiler iyiliği görür. Ben nereye baksam muazzam değişiklikler ve güzellikler görüyorum.
Saygılarımla