Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlı olarak son 20 yılda halkımız iyice mutsuzlaştı. Bu mutsuzluğun ana nedeni maddi olsa da parası olanların da mutsuz gördüğümüzde mutsuzluğun maddi imkansızlıktan başka kaynakları olduğunu da görüyoruz. Ülkemizde son 20 yıl da mutsuzluk artarken azalan değerler hoşgörü ve saygı olmuş. Türk insanında ki bu düşünce değişikliği siyasi tercihlere de yansımış.
Oysa mutsuzluk daha anne karnında başlıyor. Evli çiftten erkek olan mutlaka erkek çocuk isterken, kadın “Ya erkek olmazsa eşim beni suçlar mı?” şeklinde düşünüp kaygı bozukluğu yaşıyor. Bu olumsuz psikolojik hamile olan anneden negatif elektrik olarak çocuğa geçiyor.
Daha sonra çocuk küçükken spordan hoşlanmayıp güzel resim yapmaya başladığı zaman anne ve baba çocuğun resim yeteneğini hiçe sayıp mutlaka sporcu olmasını istiyor. Anne ve babanın bu davranışı çocuğa kötü psikoloji olarak yansıyor. İlerleyen zamanlarda anne ve babanın ısrarı çocukların okul seçimlerine de yansıyor. Çocuk güzel sanatlar fakültesini isterken anne ve baba başka okula gönderiyor.
Meslek seçiminde çocuk ressam ve mimar olmak istediği zaman anne ve baba komşunun çocuğu avukat çıktı sende avukat olacaksın diyerek çocuğu bir kez daha mutsuzluğa sürülüyor. Daha sonra bu çocuk toplum içine girdiği zaman anne ve babadan kaynaklanan hoşgörüsüzlüğü bu kez o başkasına gerçekleştiriyor. Eşine, çocuğuna, iş arkadaşlarına ve sosyal ortamdaki arkadaşlarına yansıtıyor.
Hoşgörüsüz gencimiz herkesin kendisi ile aynı takımı tutmasını, herkesini kendisi gibi aynı partiye oy vermesini, herkesin olaylara kendisi gibi bakmasını istiyor. Kendisi gibi düşünmeyeni dışlamaya ve ötekileştirmeye başlıyor. Bunun sonucundan da ortaya, mutsuz çocuklar, mutsuz aile, mutsuz mahalle, mutsuz şehir ve mutsuz ülke çıkıyor.
Bu nedenle ailelerin önce kendileri hoşgörülü olmalı çocuklarının ve başkalarının düşüncelerine saygı duymalı. Kendisine yapılmasını istemediği davranışları başkalarına yapmamaları gerekir.
Bu nedenle “Mutlu Türkiye için HOŞGÖRÜYÜ seçiyoruz” ve kalın sağlıcakla diyoruz.