Cenabı Allah C.C. İslam dininin emirlerini sıralarken ne kadar incelikler ve hikmetler lütfetmiş bizlere. Şu içerisinde bulunduğumuz Ramazan Ayının hikmetlerini anlamaktan ve sıralamaktan aciziz. Mesela oruç. 16 saat yemeden içmeden durmak, böylece açlığın ve susuzluğun ne demek olduğunu yaşamak, görmek ve anlamak, ne eğitici bir ibadet şeklidir, değil mi? Hem açlığı, susuzluğu yaşıyorsun hem de sabır eğitimi alıyorsun. Akşam iftarda da önünde duran nimetlere kavuşarak şükür ediyorsun. Bunun insanın ruhu ve psikoloji dünyasına kazandırdıklarını anlayabilmek büyük bir tefekkür işidir. Bugünkü toplumumuzun çok büyük bir kısmı hiç yokluk ve açlık görmedi. Aşsız ve ekmeksiz kalmadı. Çoğunun derdi aş ve ekmek değil, araba markalarıdır. En iyi arabayı alabilecek gelire, maaşa sahip olmazsa şikayet ve isyan ediyor.
Çocukluğunda babam aylarca sabanla çif sürer, buğday ekerdi. Sonra aylarca elle orak biçer o buğdayın saplarını harmanda toplardık. Sonra yine aylarca düvenle onları ezer saman yapardık. Günlerce rüzgarda savurur taneleri samandan ayırır eve getirirdik. Sonra onları suyla çalışan değirmenlerde öğütür un yaptırırdık. Sonra annem onları eler, hamur yapar, kara fırında pişirir ekmek yapar, sofraya önümüze koyardı. Anlayacağınız sofralarımızın baş yiyeceği “EKMEK” bütün bir ailenin yarım yıllık emeğinin karşılığında yerini alırdı. Onun için kutsaldı, mübarekti. Şimdi sofraya oturduğumda mübarek ekmeğe bakıyorum da acaba bu ekmek maaşımızın ve gelirimizin kaçta kaçıdır? Devlet ki, Allah C.C. zeval vermesin, biz emeklilere her altı ayda bir enflasyon farkı olarak zam veriyor. Bunu herkes az buluyor. Oysa bu verilen mütevazı zam bile benim soframdaki ekmek ihtiyacını karşılıyor, hem de fazlasıyla. Bu şükür istemez mi? Eskiden o kadarcık bir ihtiyaç için bütün bir aile yarım yıl çalışırdık ya. Beyler, “Sabır, Sabır, Şükür.”
Zaman zaman korkuya kapılıyorum “Bu Şükürsüzlüğün ve Sabırsızlığın” sonu bizleri felakete götüreceğinden. Yollarda yürürken istemesem de gözüme takılıyor apışa apışa yürüyen kilolu insanlar, çoğu da gencecik. Hastanelerde en çok müşterisi olan doktorlar tansiyon, şeker ve obezite hastalarına bakanlar. Bütün bunlar neyin işaretidir? Tabi ki şimdiki neslin iyi beslenmesindendir.
Peki, bu nesle Şükrü ve Sabrı nasıl anlatacağız? Tabi ki oruçla değil mi? İyide, oruçta tutmuyorlar ki. Bir felaket mi gelmeli? Allah C.C. korusun “1999 depremi gibi” Yoksa eskiden çekirge sürüleri ortalığı işkâl eder bütün ekinleri, yeşillikleri yerler ve ülkeye kıtlık gelirmiş, yine öylemi olmalı. Daha da, daha da, daha da beteri bir CHP iktidarımı olmalı? Bu son söylediğim bu ülkeye gelmiş geçmiş en büyük afetlerdendir.
Biliyorum bu satırlar yine birilerini kızdıracaktır ama gerçek. Erzurumlu bir arkadaşım var, “Bizim köyün civarında bir tepe vardı, biz onu bir höyük zannederdik. Bir gün üzerinden duman çıkmaya başladı. Meğer buğday yığılıymış, yandı gitti.”diyor. Milletin buğdaylarını ellerinden zorla alıp çürütmüşlerdi. Halkta acından savaşa katılanlardan daha çok ölmüştü. Yine böyle bir hareketten bizi Allah C.C. korusun.
Saygılarımla…