Sevim Ören hayatını kaybetti
RAYFEL Bilim Fuarı başladı
Akım Koleji 2-A sınıfı 23 Nisan’ı coşkulu bir şekilde kutladı
Yaşasın 1 Mayıs Alanlardayız!
Bu yazı 07 Şubat 2017, Salı 09:21:23 tarihinde eklendi. 544 kez okundu.
12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

Düşmanın Silahşörlerini Atalarımız Kovmuş, Kalemşorlarını da Biz Kovalım -

Düşmanın Silahşörlerini Atalarımız Kovmuş, Kalemşorlarını da Biz Kovalım

Aynen öyle oldu. Dedelerimiz düşmanın silahlı askerlerini, yani silahşörlerini kovmuşlar ama kalemşörlerini kovamamışlar. Daha doğrusu anlayamamışlar, tanımlayamamışlar bile. Silahlı düşmanı tanımak kolay. Onların ayrı üniformaları var, ayrı bayrakları var, dilleri ayrı, renkleri ayrı, dinleri ayrı. Gelirken de göstere göstere geliyorlar. Tanklarla, toplarla geliyorlar. Onlara karşı cephe kuruyorsun, siper kazıyorsun, pusu atıyorsun. Karşılıklı top, tüfek atıyorsun, ölüyorsun, öldürüyorsun. Sonunda ya kaybediyorsun ya da kazanıyorsun. Eğer kazanırsan da düşman defolup gidiyor, kendi bayrağını dikiyorsun. “Burası benim vatanım.”diyor bağımsızlığını ilan ediyorsun. Buna “Klasik Savaş” deniyor. Kazananı belli, kaybedeni bellidir. Birde savaşın “Kalleşçesi” var, kahpece yapılanı var. Bunu anlamak hayli güç. Hatta o kadar güç ki, eskiden yani Kurtuluş Savaşı sırasında düşmana tetik çeken, süngü sokanların torunları bu kahpe savaşta bilmeden anlamadan düşmanın saflarında yer alıyorlar da farkında bile değiller. Buna Kırgız edebiyatçısı Aytmatov, “Mankurt” diyor. Hani Türk savaşçılarına “Bozkurt” diyoruz ya, galiba “Mankurt” Bozkurt’un bozulmuş, kurtluktan çıkmış hali olsa gerek. Yani “düşmana hizmet eden, köpekleşmiş olan” gibi.

İstiklal Harbiyle biz, Yunanlıları denize döktük, Ermenileri de kovduk fakat İngilizleri kovamadık, onlarla silahlı çatışma yapmadık. Ya neden gittiler? 1923’ten sonra Lozan anlaşmasını imzalayınca İstanbul’dan tası tarağı toplayıp savaş gemilerine binip gittiler. Peki, sahiden gittiler mi? Atalarımız onları sahiden de gittiler sanıyormuş. Bizde öyle sandıktı. Ama hiçte öyle değilmiş. Gitmemiş Kahpeler. Daha doğrusu “Askerleri, savaş gemileri” gitmişte geride bir sürü pislik, bir yığın mikrop bırakmışlar. Daha da doğrusu “Ajanlarını bırakmışlar, ajanlarını.” Bizimde Türk Milleti olarak pek anlamadığımız işin bu tarafıdır. Yani ajan olan satılmış köpekten, öyle katakullili işlerden pekte anlamayız. Tamam, biz anlamıyoruz ama elin gavuru anlatıyor. Bir asra yakındır bize kan kusturdular. Bıraktıkları ajanların kimisi gazeteci, kimisi sendikacı, kimisi işadamı, kimisi eğitimci, kimisi asker, kimisi de siyasetçi oldu. Türkiye ne zaman bir hamle yapsa, ne zaman belini doğrulmadan kalksa bu namussuz ajanlardan aynı anda sesler, çığlıklar, itirazlar yükselmeye başlıyor. Ben siyasetçi değilim, devlet makamlarında önemli görevler almış bir bürokratta değilim ama iyi bir izleyiciyim. “Ülkenin kim iyiliğini, kim kötülüğünü istiyor” onu fark edebiliyorum. Bazen bana “Lüleburgaz’ın en kültürlü adamı” diyen oldu. Hayır bu doğru değildir. Ama şunda iddialıyım. “Olaylar üzerinde Lüleburgaz’ın en çok düşünen adamıyımdır.” İşte bu sıfatımla söylüyorum. Yarım asırdır bu ülkede öyle ihanetler gördüm ki, öyle komplolara şahit oldum, öyle yalanlar, iftiralar dinledim ki, bu şahit olduklarım bu milletin düşmanlarının ne kadar kök salmış, içimize nasıl yerleşmiş olduklarıyla ilgili beni dehşete düşürüyor.

Hani Başbakan ve Cumhurbaşkanının çıkıp tekrar ettiği bir kelime var “Vesayet”. Bu ne demektir? Bu “vesayet” kelimesini iyi anlamalıyız. “Vesayet” demek, şu ajan sürülerinin “Meclise, Hükümete, Hukuka” yani topyekün ülkemize hükmetmesi, tahakküm etmesi demektir. Türk Milleti seçim yapar, bir partiyi iktidara getirir ama birde bakarsın ki o alçak satılmışların sözü geçer. Yahu nasıl olur? Ben bu itlere oy vermedim ki? Ama oluyor işte. Yani bu güne kadar oluyordu. Yavaş yavaş sesler kısılıyor, dedikleri daha az oluyor. Pardon sesleri çıkıyor, bağırıp çağırıyorlar da bizim mahallenin köpekleri kadar etki yapıyorlar. Onun içinde bir ajan gazeteci içeri alındığında bütün emperyalist haydutların elçileri ve de içimizdeki işbirlikçileri kapılarında toplanıyorlar. Kimlikleri nasılda ortaya çıkıveriyor değil mi? İşte bu “Vesayet” zincirinin ebediyen kırılması için tek hâkim “Millettir.” Onun için evet diyoruz.

 

Saygılarımla.

Yazdır Paylaş
Diğer Yazıları
hurfikir.com.tr’da yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz. Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Hürfikir Gazetesi sorumlu tutulamaz.
Tasarım by Webdestek