Başkanlık sisteminin hesabını gidin Sabih Kanatoğlu’ndan sorun -

Bu yazının başlığı acaba şöyle mi olsaydı? “MHP mi AK Partiye daha yakın? Yoksa CHP mi PKK ya daha yakın?” Malumunuz CHP ile MHP arasında münakaşa çıktı. Kavganın da sebebi “Başkanlık sistemi”.

MHP’nin genel başkanı geçen hafta grup konuşmasında şöyle bir cümle sarf etti “Biz prensip olarak başkanlık sistemine karşıyız. Eğer, bunu milletimiz isterse de boynumuz kıldan incedir. Yani milletimiz ne isterse o olur…” Bu cümlenin manası “Halkoylamasına gitmek şartıyla mecliste başkanlık sistemine MHP oy verecektir.” Burada dikkat edilmesi gereken “Referandum” şartıdır. Yahu bundan daha tabi bir şey olabilir mi? Adam millete havale ediyor. Yani, “ben istemiyorum ama Türk Milleti istiyorsa buna da diyeceğim bir şey yoktur.” Diyor. Peki, bunda ne var? Şunu mu demeli ya “Millet ne kadar isterse istesin, ben istemiyorum. Millette kim oluyormuş?” mu desindi?

İşte bazılarıyla bir türlü anlaşamadığımız nokta burasıdır. Bazılarına gözünde ve gönlünde milletin hiçbir değeri yoktur. Millet şunu istiyormuş, bunu istiyormuş, onlar için hiçbir değeri yoktur. Durmadan “Biz Cumhuriyet’i şöyle kurduk, vatanı böyle kurtardık” nah kurtarırsınız! Bu millet olmasaydı siz kozanızdan bile çıkamazdınız. Sadece siz şunu yaptınız. Milletin kurtardığı ülkeyi gasp ettiniz. Çok mu ağır oldu? Kusura bakmayın daha yumuşak ifade bulamadım. Zaten millet fırsatını bulduğu ilk Serbest seçimde de sizi ne kadar sevdiğini gösterdi.

Yahu adam ne güzel söylüyor “Millet isterse olur” diyor. Millet isterse de olmasın mı? Bu ne yüzsüzlük yahu? Başlığa dönelim eğer Türkiye’ye başkanlık sistemi gelirse ki gelecektir, bu süreçte hukukçu Sabih Kanatoğlu CHP ve o günkü anayasa mahkemesinin büyük hizmetleri oldu. Onlara minnettarız ve teşekkür ederiz.  Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçimi sırasında Sabih Kanatoğlu kocaman bir hukuk içtihada yumurtladı o da şuur “Meclisin toplanma sayısı 367 olmalıdır.” CHP’de bunu anayasa mahkemesine götürdü. O günkü mahkemede malum CHP’nin arka bahçesiydi ve Kanatoğlu’nun içtihadı doğrultusunda karar verdi. Meclis tıkandı çünkü iktidarın o kadar milletvekili yoktu. Peki, ne olacak? Ülke cumhurbaşkansız mı kalacaktı? Tek çare millet idi. Referandumla kanunlar değişti, cumhurbaşkanını milletin seçmesi kabul edildi ve Tayyip Erdoğan milletin oyu ile ilk cumhurbaşkanı oldu. Bunun adı fiili başkandır. Tayyip Erdoğan yüzde elli iki ile seçildi. O kadar oy alan parti var mı? Öyleyse o dediğin gibi başkandır. “Madem öyle, işte böyle” şimdi Devlet Bahçeli “fiili bir durum var hukuki boşluklarda doldurulmalıdır” diyor. Tayyip Erdoğan da milletten aldığı güçle zaten başkan gibi davranıyor.

Zaten MHP’nin karizmatik baş buğu Alparslan Türkeş’te hayatı boyunca başkanlık sistemini savunmuştu. Hem de yüzde üç oy aldığı zamanlar bile. Yani kendisinin başkan olma ihtimali hiç yok iken bile. Bahçeli’ye de Türkeş’in yolunda yürümek düşer. CHP çıldırıyor “MHP Ak Partinin yedek lastiğiymiş” öyle diyor, CHP sözcüsü MHP sözcüsü cevap veriyor “sizde PKK’nın don lastiğisiniz” diyor. Şimdi bende merak ediyorum. MHP hangi konuda CHP’yi desteklesin? Hangi milli menfaatlarımız da CHP Türkiye’nin yanında yer almıştır? Daha geçen günü Bursa’da PKK’lı vekillere CHP’li vekiller kol kola yürüyüş yaptılar. Polislere beraber saldırdılar. Sizin aranıza MHP’li vekiller demi katılsaydı? MHP sözcüsü soruyor “Amerikan elçileriyle kapalı kapılar arkasında ne konuştunuz? Sahi bende merak ediyorum sahi ne konuştunuz?

Sahi sizin söylemleriniz ve eylemlerinizle Amerikalıların kişi çok uyumlu oluyor neden? Benim komünistleri ve solcuları tanıdığım günden beri en çok duyduğum kelime “emperyalizmdir”. Bu emperyalistler kim oluyor? Uganda mı, Haiti mi? En çok içli dışlı olduğumuz Amerika değildir herhalde. Saygılarımla