Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilebilme süreci günleriydi. Gül Ak Parti tarafından aday gösterilmiş, fakat ne hikmetse Türkiye’deki o vesayet odakları, mütegallibe çevreleri harekete geçmiş, adamı bir türlü seçtirmiyorlardı.
Bir kesimin büyük hukukçusu Sabih Kanadoğlu acayip bir fetva vermiş, “Meclisin toplanıp seçim yapabilmesi için üçte iki sayısı şart” demişti. O gün ki sözüm ona, “Çok tarafsız!” Anayasa Mahkemesi de bu fetva doğrultusunda karar almıştı.
CHP grubu da bu fitneliğe uyarak meclise girmemiş böylece meclis çalışması ve de Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesi önlenmişti.
Tabi sonra erken seçimle meclise giren MHP çalışmalara katılarak bu sabotajı önlemişti. Yine halk referandumuyla da daha sonraki cumhurbaşkanlarının halk oylamasıyla seçilmesi yasalaşmıştı.
Şimdiki Cumhurbaşkanımız o kanunla seçildi. İşte o günlerde kasabamızdaki CHP’nin ileri gelenlerinden birisiyle tartışıyorduk.
Mevzumuz “Cumhurbaşkanı kim olacak?” Ben diyordum ki “Abdullah Gül olacak.” O diyordu ki “Hayır asla olamaz. Çünkü Abdullah Gül’ün inancı, eşinin başörtülü oluşu cumhurbaşkanlığına uygun değildir. Onu başkan yaptırmazlar.”
Bu tartışmamız uzayıp giderken önümüzden tanıdığım birkaç kişi geçiyordu. Birisini ismiyle çağırarak “Cumhurbaşkanı kim olacak?” diye sordum. Yüksek ve heyecanlı bir sesle cevap verdi. “-Tabi ki Abdullah Gül olacak. Ben birazda tahrik kar bir tarzda “Hayır. O olamaz” dediğimde, olanlar oldu. Adam sesinin bütün gücüyle onu Cumhurbaşkanı yapmayacak adamın ben anasını, avradını, cinsini, cibilliyetini….” Ben “tamam, tamam, sus arkadaş. O olacak, o olacak” diye küfür ziyafetini durdurdum.
Sonrada yanındaki CHP büyüğü arkadaşa döndüm. Baktım ki suratı berbat olmuş. “Bakın, bugün Türkiye bu durumdadır. Bu galeyanı hangi güç durdurabilir.?”
Evet Sabih Kanadoğlu, Yekta Güngör Özden gibi hukukçular. O günlerin yüksek mahkemesi verdikleri garip, yanlı, taraftar kararlarıyla ve televizyondaki sürekli konuşmalarıyla ve de CHP ile sürekli işbirliği yaparak bu milleti öyle eğittiler ki, milletimiz adeta patlama noktasına geldi.
Demirel, Necdet Sezer, Özal seçiliyor. Bunların nasıl seçildiğini millet görüyor, Abdullah Gül’e gelince bütün kurallar değişiveriyor.
Millet bunları unuttu mu sanıyorsunuz? Özellikle Sabih Kanadoğlu’na çok teşekkür etmek isterim. Tayyip Erdoğan’ın bu kadar güçlenmesinde onun katkısı çoktur.
İşte böyle böyle millet dola dola bu darbecilerin beyninde patladı. Ben şundan eminim ki Allah korusun ordumuzun tamamı da bu darbeye katılsaydı yine de millet teslim olmayacaktı.
Bu ülke kaç darbe gördü. “Şu hayırlı oldu, ülkemizin menfaatine oldu” diyebileceğimiz bir tanesi var mı.?
Hep zararlı olan bir şeyi yeniden yeniden bu millete dayatmak delilik, aptallık değil midir?
Ama bu millet aptal değildir. Darbe meraklılarına “Endonezya” iç savaşını hatırlatırım. Endonezya halkı köklerini kazıdı hepsini halk öldürdü.
Korkarım Türk halkı da aynı duyguları yaşıyor. Bütün meydanlardan “idam” sesleri yükseliyor. Eğer bir gün bu işi millet kendi elleriyle yapmaya karar verirse, felaket olur.
Saygılarımla