23 yıl öncesinin bu günleriydi. Ben o günlerde çekirdek ticareti yapıyordum. İzmir’e mal göndermek için bir araba bulmuştuk. Şoför yazıhanemizde beklerken bizde ham mal falan tedarikiyle uğraşıyorduk. İş yerime döndüğümde şoför açık olan televizyon ekranından Özal’ın cenaze merasimini izlerken buldum. Cenaze merasimini izlerken baktım bizim gariban şoför bir taraftan da elindeki mendiliyle gözyaşlarını siliyordu. Şoför için gariban dedim. Çünkü yolların en düşük kamyonuyla İzmir’e gidecekti. Dayanamadım sordum “Yahu dostum, hadi diğerlerini anlıyorum da, sen niye ağlıyorsun?” cevap, “Ağabey, ben bu adama hiç oy vermedim. Ama ben İstanbul tarafından geldim. Şu yollar, otobanlar onun eseridir. O olmasaydı biz otoban mı görecektik.” Dedi. Haklıydı. Özal geldi Türkiye otobanla, telekomünikasyonla tanıştı. Televizyonda kendi ağzından dinlemiştim. Onlarca yıldır bir türlü bitmeyen İzmit- İstanbul arası otoban inşaatı vardı. “Ulaştırma Bakanımı çağırdım bu yol neden bitmiyor? Diye sordum, cevap “Efendim para yok. Bitmesi için kaç para lazım? Üç milyar lira. Hemen verdim, derhal bu yol bitecek ve ilk otobanımız orası oldu. Sonra diğerleri takip etti. Keban barajı olduğunda Türkiye’de yer yerinden oynamıştı. Ondan kat kat büyük olan Karakaya ve Atatürk barajlarını Özal yaptırdı. Türkiye aşağılık kompleksinden kurtularak Avrupa ile her konuda yarışa bileceğini onun sayesinde anladı. İstanbul boğazına ikinci köprüyü o yaptırdı. Birincisini bir türlü hazmedemeyen Türkiye’deki emperyalizmin uşakları kahrolurken, Özal ikinci köprüye “Fatih Sultan Mehmet” adını vermez mi? “Eyvah bu adamı mutlaka durdurmak lazım geliyor.” Dediler. Önce bir kongrede kurşunladılar, öldüremediler. Sonra zehirleyerek ortadan kaldırdılar. Bu ülkenin iç ve dış düşmanlarının Özal’a düşman olmaları haklıydı.
1977’de hacca gittik, döviz lazımdı. Bütün Trakya ve İstanbul bankalarını gezdik (50) elli bin mark bulamadık. Özal geldi, ortaklık mark ve dolara gark oldu.
Türkiye’ye hizmet edipte ceza görmeyen yoktur. Özal’da bu ülkeye büyük hizmetler yaptı. Ülkemizin gizli işgalcileri tarafından öldürüldü. Tıpkı Menderes ve arkadaşları gibi. Onları astılar. Özal’ı önce kurşunladılar, olmadı sonra zehirlediler. Aynen Tayyip Erdoğan’ı da zehirlemeye çalışmışlar. Duyduğuma göre bir toplantıya girerken MİT kendisini uyarmış “Bir şey ikram ederlerse sakın yeme ve içme” diye. Önüne bir meyve suyu gelmiş, içmemiş ama kimseye sezdirmeden birazcık mendiline dökerek bir naylona sarıp sonra tetkik ettirmiş. İstihbarat doğru çıkmış, meyve suyu zehirliymiş. Bundan başka da Tayyip Erdoğan’a ondan fazla suikast teşebbüsü olmuş ama sıkı korunması ve sürekli tedbirli olması sayesinde şimdiye kadar alçaklar muvaffak olamamışlar. Ama hangi satılmış, hangi alçak ne yaparsa yapsın artık bu ülkeyi durduramayacaklardır çünkü millet uyandı. Onlara ulumak düşer.
Saygılarımla