Atalarımız İslam ile şereflendikten sonra, mevcut güzel ahlaklarına, nezaketlerine, edeplerine İslam Dininden öğrendiklerini de ilave ederek, gerçek insanlığın ve Müslümanlığın güzelliklerini ortaya koymuşlardır. Fertleri mutlu, aile yapısı sağlam, huzurlu bir toplum oluşturmuşlardır. İnsan ve insanın huzuru hep ön planda olmuş, en şerefli varlık olan insan, layık değerini İslam’ın yaşandığı ortamlarda bulmuştur.
Şimdi atalarımıza ait, Osmanlı dönemi ile ilgili nezaket, edep ve güzel ahlaka ait birkaç örnek vermek istiyorum. Şöyle ki…
-Bir evin penceresinde sarı çiçek varsa, “bu evde hasta var” evin etrafında gürültü yapmayın anlamına gelirdi. İnsanlar buna uyardı.
-Bir evin penceresinde kırmızı çiçek varsa, “bu evde gelinlik çağına gelmiş genç kız var” evin önünden geçerken konuşmalarınıza dikkat edin, edepli olun, küfürlü konuşmayın, bakışlarınıza dikkat edin demekti.
-Misafire kahvenin yanında su gelirdi. Misafirin karnı açsa önce suyu alırdı. Şayet toksa kahveyi alırdı. Duruma göre ev sahibi yemek veya meyve ikram ederdi.
-Kapıların üstünde iki tokmak vardı. Biri ince diğeri kalın ses çıkarırdı. Gelen misafir bayan ise, ince tokmakla kapıya vururdu. Evin hanımı kapıyı açardı. Gelen misafir erkek ise kalın tokmakla kapıyı çalardı. Evin erkeği kapıyı açar, misafiri eve alırdı.
-Peygamber Efendimiz (as) 63 yaşına kadar yaşadığı için, 63 yaşından büyüklere yaşı sorulduğunda, peygamberimize saygıdan dolayı “haddi aştık” derlerdi.
-Yolda küçükler büyüklerin önünde yürümezdi. Büyüklere hürmetten dolayı sözleri kesilmezdi. Yani su küçüğün, yol ve söz büyüğün kuralı geçerli idi…
-Zenginler zekatlarını ramazandan önce verirlerdi ki, fakirler ramazanı ve bayramı rahat geçirsinler diye…
-Esnaf ramazan ayında gerçek ihtiyaç sahiplerinin “borç defterini” kapatırdı.
- Zenginler bakkal- kasap dolaşıp fakirlerin borçlarını öder veya bakkala, kasaba önceden para bırakır, “sen mahallenin fakirlerini tanırsın, benim hayrıma onlara bir şeyler ver, ama sakın benim verdiğimi söyleme” derlerdi.
-Sadaka taşlarına zenginler tarafından gizlice para atılırdı. Fakirlerde ihtiyacı kadar oradan alırdı. Ne veren alanı, ne de alan vereni bilmezdi. Kalan paralar sadaka taşında günlerce durur, kimse el sürmezdi…
-Esnaf müşterisine bir şeyler satınca, müşteri şunu da ver, bunu da ver dese, Dükkan sahibi: “Diğerlerini de komşumdan al. O da nasiplensin, siftah etsin, evine ekmek götürsün.” Deyip, elindeki müşteriyi komşusuna gönderirdi.
-Ramazan ayında gayr-ı Müslimler dahi ramazana saygı gösterir, açıktan yemezdi.
-Aşevlerinden yemekler küçücük pencereden verilir, yemek veren görevli alanı göremez, yemek alan da görevliyi göremezdi. İnsan onuru incinmesin diye böyle yapılırdı.
Atalarımız işte böyle gönlü zengin, kanaatkar, nazik, edepli, ahlaklı, temiz insanlardı…
Daha neler neler… Bu ve benzer hasletleri bize İslam kazandırdı.
Dininden uzaklaşan toplumlar, ahlakını, edebini, güzel örf ve adetlerini, nezaketini, dilini, milliyetini… tüm değerlerini kaybeder.
Dini bıraktık, kurtulacaktık güya,
Elde ne din kaldı, ne de dünya!...