Temel’e sormuşlar. “Ula Temel, ha şuradan sana bir domuz saldırsa ne yaparsın?” temel cevap verir: “Çekerim silahımı vururum oni.” “Peki, silahın yok idi yanında.” “Bıçağımı çeker vururum.” “Ya bıçağın da yoksa.” “Ağaca çıkar kurtulurum ondan.” “Peki, ya ağaçta yoksa.” Temel’in tepesi atar “Ula sen domuzdan yana misun yoksa benden yana misun?”
Karadeniz’in Temel’i varsa bizim de Nasreddin Hocamız var. Hocamız bir sabah bir köye uğrar. Kendisine köpekler saldırır. Köpeklere fırlatmak için bir taşa sarılır. Sabah ayazıyla buz tutmuştur, yerden sökemez. Bir başkasına sarılır onu da koparamaz. Diğerine, öbürküsüne olmuyor, taşlar sanki yere yapışmışlar. Kafasını kaldırır ve şöyle haykırır. “Yahu burası ne biçim köydür? Bütün taşları bağlamışlar da köpekleri salıvermişler…”
Hani şu anda mecliste “iç güvenlik yasası” görüşülüyor ya. Meclis çalışmalarını izlerken tansiyonum çıkıyor. Hükümet polisin etkinliğini arttırmak istiyor. Muhalefet polisin elini kolunu bağlamak istiyor. Hükümet gösterilerde maskeyle göstericilerin yüzlerini kapatmasına ağır cezalar getirmek istiyor. molotof kokteyliyle etrafı yakıp yıkmalarına, sapanla demir bilye atarak polisin beynini delmesine, gözünü çıkarmasına ağır cezalar getirmek istiyor. Muhalefet ise “Ne pahasına olursa olsun bu kanunu çıkartmayacağız” diyor. Muhalefet “Ne pahasına olursa olsun” babından aslanlar gibi dövüşüyor. Ne için? Anarşistlerin, komünistlerin, PKK’lıların ellerindeki molotof için. Ne için? Komünistlerin, anarşistlerin, PKK’lıların yüzlerindeki maske, ellerindeki demir bilyeli sapanlar için. Ne için? Komünistler, anarşistler, PKK’lılar polis araçlarını daha kolay yaksınlar için. Ne için? Komünist, anarşist, PKK’lılar bankaları, vatandaşların dükkânlarını, evlerini, marketleri daha kolay yakıp yıksınlar diye. Ne için? Mason ’un, Siyonist’in, paralelin televizyonlarında her haber saati uzun uzun gösterdikleri o kanlı, yangınlı, dehşetli olayların tekrarı için. Taksim olaylarında ortalığı yakıp yıkanların selameti için, ceza almamaları için. Öylesi olayların tekrarı halinde polisin elini kolunu bağlamak için. Hadi Selahattin Demirtaş’ı anlarım. Kemal Kılıçdaroğlu’nu da anlarım. Bunların benzeri olaylardan nasıl sadistçe zevk aldıklarını her zaman görüyoruz da, peki Bahçeli’ye ne demeli?
Bir milliyetçi polisin salahiyetinin fazlalığından şikâyetçi olur mu? Hem hükümetin iç barış adımlarını tenkit edeceksin hem de polisin salahiyetlerini artıran kanunlara karşı çıkacaksın. Bu nasıl perhiz, nasıl turşu? Madem ki PKK’lılarla barış yapılmasına karşısın, bunu anlarım da. O zaman polise ve bütün güvenlik güçlerimize sınırsız yetki istemelisin. Güvenlik güçlerimizden bir milliyetçi şunu ister “Ne pahasına olursa olsun bu ülkenin sokaklarını meydanlarını, dağlarını her türlü bölücüden, eşkıyadan temizle. Bunun için ne salahiyet istiyorsan söyle milliyetçiler yanındadır.” Bir milliyetçi böyle söyler. Ben zaten Rahşan affını hiçbir zaman içime sindiremedim. Suçluları affetme işi solun işidir. Çünkü af demek kaos demektir. Bunu sol ister. Milliyetçilik demek ise devlet hâkimiyeti demektir. Bir milliyetçi polisin gücünden ve salahiyetinden rahatsız olmaz. Ben şahsen Temel’den yanayım.
Saygılarımla