Kadın Ne Şeker, Ne Ambalaj

3ad0dc61-d443-4a79-b822-98adbe2d2462

Geçtiğimiz günlerde bir zat-ı muhterem çıktı, elinde iki şeker: biri ambalajlı, biri çıplak. Çıplağa karıncalar üşüşmüş. Buyurmuş ki:
“Özel olan güvendedir, teşhir eden huzur bulamaz.”

Yani sözün özü şu: Kadın örtünmezse, sokağa çıkarsa, istediği gibi giyinirse karıncalar (!) üstüne üşüşür.
Suçlu kadın. Karıncalara laf yok.

Helal olsun(!)
Koskoca psikolog, üniversite kurucusu…
İnsanı, koca bir varlığı, tarihi, emeği, gözyaşını, kahkahasını alıp şekere indirgedi. Yetmedi, yanına bir de karınca koydu.

Beyefendi, kadın şeker değildir. Hele hele akide şekeri hiç değildir.
Şeker ambalaja muhtaçtır; kadın özgürlüğe.
Şekerin alıcısı vardır; kadının iradesi.

Hem unutmadan: Akide şekeri Osmanlı’da bağlılığın, güvenin simgesiydi. Padişahın yeniçeriyle kurduğu “sadakat anlaşmasıydı.” Anladınız mı neden akide şekeri? Şimdi çıkıp “kadını kapat yoksa karınca yer” demek neyin mantığıdır?

Karıncaya gelince…
Karınca şekere üşüşür çünkü içgüdüsüdür. Enerji lazım, yol buldu mu yürür.
Ama insan karınca değildir. Aklı var, iradesi var, vicdanı var.

Bir erkek kalkıp “ben karınca gibiyim, gördüm dayanamam” diyorsa sorun kadında değil, adamdadır.
Karıncaya da hakaret etmeyelim; onun suçu yok.
Suç, aklını karınca seviyesine indiren insandadır.

Ambalaj meselesine gelince:
Kadın ambalajla değil, hukukla güvendedir.
Kadını saklamak güvenlik değildir. Güvenlik, erkeğe “dokunma” demektir.
Kadını teşhir eden elbise değil; onu “şeker” sanan bakıştır.

Şimdi soralım:
Kadını şekere indirgemek mi daha tehlikeli,
yoksa insanı karıncaya indirgemek mi?

Cevap açık: İkisi de aynı torbanın çöpü.

Kadın ne şekerdir, ne ambalajdır.
Kadın insandır.
Ve insanın onuru eteğinde değil; yüreğinde, aklında, varoluşundadır.

Hadi oradan…

Exit mobile version