Mankurtlaşma

Yazar -

Mankurtlaşma

M.Ö. 600l’ü yıllara dayanan bir terimdir. Mankurtlaşmak, siyasi literatürde kelime olarak milli kimlikten uzaklaşmak, içinde bulunulan topluma yabancılaşmak demektir.

Mankurtlaşma  bir işkence biçimi olduğu gibi aynı zamanda taktik savaşıdır.

Eski devirlerde savaş esnasında toplanan esirler kamplara götürülürlerdi. Burada toplanan esirlerin öncelikle saçları tıraş edilirdi. Daha sonra kafalarına, hayvan derisinden yapılan, insanın kafatasını tamamen kaplayacak şekilde dikilmiş kalıplar geçirilir ve esirler günlerce, belki aylarca sıcak güneş altında bekletilirdi. Uzamaya çalışan saçlar çıkış yolu bulamadığı için kafatasının iç kısmına doğru yönelirdi. Bu saatten sonra esirleri bekleyen şey, günlerce sürecek dayanılmaz acı ve ölme isteğidir. Kafatasının iç kısmına doğru ilerleyen saçlar buradan beyne ulaşır ve kişinin düşünme yetisini kaybetmesine neden olur. Günler süren bu acıya katlanabilen, ölmeyip hayatta kalan esirler artık geçmişini tamamen unutmuştur ve sadece hayvansal iç güdülerle hareket ederler. Mankurt işkencesine uğrayarak geçmişini hatırlamayan genç ve güçlü adam artık bir mankurt olmuştur. İstenilen her şeyi yapmaya başlar. Bilinçsizdir! Zihni yeniden şekillenmiştir. Benliğini yitirmiştir. Aslını unutumuştur. Geçmişe dair hiçbir şey hatırlamaz. Mankurtlaştırılan kişi kendisini mankurtlaştıranları efendi bilerek, onlara adeta taparlar, adlarını unuturlar, soylarını unuturlar, anasını babasını bilmez, çocukluğunu hatırlamazlar.

Mankurtlaşan kişi, içinde yaşadığı toplumdan uzaklaşır ve yabancı etkisine girer. Kimliksizleşir. Kendine yabancılaşır. Dostunu düşmanını bilmez. Mankurtlaşmak, kısaca yabancılaşmaktır. Mankurt düşünmez. Başkaları düşünür ve onu yönlendirir. Mankurt, sorgusuz sualsiz bir şekilde teslim olur. Başkaldırma, isyan, sorgu gibi şeyler ona uzaktır.

Mankurtlaşan kişi, yalnızca hayvanî bir itaat içerisindedir. Efendisinden başkasının sözünü dinlemez. Midesinden başka bir şey düşünmez. Onun için bedeninin gereksinimleri çok önemlidir. Ayrıca efendisi tarafından ağır ve kirli işlere verilir.

Bu şekilde zihinleri ele geçirilen esirler daha sonra eski kabilelerine geri gönderilerek ondan bazı görevler yapması istenirdi. Kabile reisini öldürmek, bir gece yarısı kalenin kapılarını açmak ve buna benzer şeyler.

MUKADDES İHTİLAL

Karanlıkta gözlerim dikilmiş ufuklara,

Bir fırtına sesi var, bulutlar gökte dal dal,

Açmış doğu bağrını sökecek şafaklara,

Kop ey deli fırtına, râşeni gönlüme sal,

İhtilâl istiyorum, mukaddes bir ihtilâl!..

 

Doğan güneşle kopsun bir akın velvelesi,

Görünsün kan köpüklü kısrakların yelesi,

Bitsin esir Türklüğün, bitsin artık çilesi,

Ne zincirli bir Kafkas, ne kan kusan bir Ural,

İhtilâl istiyorum, mukaddes bir ihtilâl!..

 

Savrulsun ummanlara gövde, bacak, bilek, baş;

Yere geçsin Kremlin, kalmasın taş üstüne taş,

Hür İnsanlık uğruna başlasın kutlu savaş,

Vakit gelmiş ey zaman, bir ölüm şarkısı çal,

Ihtilâl istiyorum, mukaddes bir ihtilâl!..

Almas Yıldırım (1907-1952)

 

Azerbaycanlı Türk şair

http://www.hurfikir.com.tr adresinden 26 Nisan 2024, 09:42 tarihinde yazdırılmıştır.