K-adın yok hükmünde

Yazar -

K-adın yok hükmünde

Türk kadınına 1934 yılında tanınan seçme ve seçilme hakkının,  1948 yılında İtalya'da, 1950 yılında Japonya'da medeni kanunumuzu aldığımız İsviçre’de ise 1971 yılında verilmiştir. Türk kadını,  özlemini çektiği haklarına sahip olmada;  azimli ve güçlü desteği Atatürk' ten almış ve çağdaş ülke kadınlarının önüne geçmiştir.

Başlarda oy hakkı vatandaşların küçük bir kesimi tarafından kullanılmaktaydı. Kadınların oy hakkını elde etmeleri daha sonraki tarihlere rastlar.
Oy hakkının genişlemesiyle ve çağdaş siyasal partilerin siyaset sahnesinde yerini almasıyla birlikte, bugünkü anlamda seçme ve seçilme hakkı doğmuştur. 
Kadın, erkek omuz omuza verilen Kurtuluş savaşı sonrasında Cumhuriyetin ilanı ile birlikte kadınların toplumda daha etkin konuma gelmesinde hiç kuşkusuz Atatürk'ün rolü inkar edilemez. Bu sayede TBMM'de Milletvekili olarak Belediye Başkanlıklarında hatta Başbakanlık görevlerinde yer alabilmiştir. Kadını seçme ve seçilme hakkına birçok batılı ülkeden daha önce sahip olmasına rağmen günümüzde maalesef meclisteki kadın temsil oranımız çok düşüktür. Son yapılan seçimlerde mecliste 78 kadın milletvekili bulunmakla birlikte, TBMM'de kadınların temsil oranı sadece yüzde 14’tür.
79 Yıl önce Atatürk’ün kadınlarımıza vermiş olduğu seçme ve seçilme hakkı büyük ölçüde kâğıt üzerinde kalmıştır. Günümüzde Türk kadını 1934 yılından daha da gerilere götürülmeye çalışılmaktadır.1980 sonrasında iktidarların dini siyasete âlet etme çabaları sonucunda kadını geri plana itme uygulamaları daha da hız kazanmıştır. Oy kullanırken bile kendi iradesi, aile baskısı ile engellenmektedir.
Kadın bedeni ve özgürlüğü üzerinden siyasi kazanç sağlamaya çalışan AKP anlayışı ile karşı karşıyayız ne yazık ki. Kadın denilince ilk akıllarına gelen türban oluyor. İkinci olarak annelik mertebesinin yüce bir değer olduğuna işaret ederek eve kapatmayı hedeflemeleridir.
79 yıl önce Atatürk'ün kadınlarımıza vermiş olduğu seçme ve seçilme hakkı ne yazık ki günlük yaşamda ki uygulamada sınıfta kalmıştır.
Siyasal hakların başında seçme ve seçilme hakkı gelir ancak  yaşama hakkımız hala verilmiyor nedense.
Hala kadınlarımıza şiddet uygulanmakta, her gün nerdeyse günde 5-6 kadın cinayetine şahit olmaktayız.
Küçük yaşlarda zorla evlendirilmesi, çalışma haklarının ellerinden alınması, aile içi şiddet uygulanarak toplumdan soyutlanması ile kadınlarımız, son yıllarda AKP'nin uygulamaları ile  ikinci sınıf vatandaş olarak görülmesine neden olmaktadır.
Oysa kadın toplumsal kalkınma sürecinin temel taşlarından biridir. Ailede demokrasi olmadan toplumda da demokrasi olmayacaktır.
Kadını ikinci sınıf vatandaş gibi gören, erdem ve değerini anlamak istemeyen zihniyetlere karşı durabilmemiz için yerel ve genel seçimlerde hakkettikleri yerlerde görebilmek yine kadınlarımızın çabaları ile sağlanabilir.
Yalnız Türkiye'de değil tüm dünya kadınlarının  farkına varılması, uğradıkları tüm haksızlıkların son bularak toplum içinde eşit bireyler olarak yer almaları gerekmektedir.
Önümüzdeki dönemlerde kadınların eğitim alanında, ekonomi alanında, siyasal ve sosyal hayatta daha öne çıkacağı ve kadına yönelik şiddetin tamamen önlenmiş olacağı günleri görmek dileğiyle...
Saygılarımla.

http://www.hurfikir.com.tr adresinden 27 Nisan 2024, 00:18 tarihinde yazdırılmıştır.