Türkiye'nin Demokrasi yolculuğunu sekteye uğratan ve tarihe kara bir leke olarak geçen 12 Eylül 1980 askeri darbesinin üzerinden tam 33 yıl geçti.
12 Eylül dönemi, "Kitap mı okuyorsun sen ? atın şunu içeri..."denilen bir dönemdir.
TBMM kapatıldığı, Anayasanın ortadan kaldırıldığı, siyasi partilerin kapısına kilit vurulduğu ve mallarına el konulduğu bir dönem.
11 Eylül 1980 yılında Konya da "şeriat isteriz" mitinginden 12 saat sonra gerçekleştirilmiş askeri bir darbedir.
12 Eylül dönemi düşünmekten, sorgulamaktan korkan bir gençlik yaratmış ve şeriat yanlılarına istediklerinden daha uygun bir zemin hazırlamıştır.
12 Eylül darbesi, binlerce kişinin gözaltına alındığı, sürgün edildiği, idam edilen, işkence gören binlerce insanın hak ve hukukunun çiğnendiği karanlık bir dönemin diğer adıdır.
12 Eylül darbesi öncesi yaşanan en önemli olayların başında 34 kişinin öldüğü 1978'deki Taksim'deki 1 Mayıs olayı gelir.
Ardından 17 Nisan 1978'de Malatya'da başlayan ayaklanma sonucu üç Alevi'nin ölümüyle sonuçlanan olaylar ve 1978'deki Sivas katliamı.
19-26 Aralık 1978 arasında meydana gelen Maraş katliamı.
1 Şubat 1979'da Milliyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi'nin öldürülmesi.
27 Mayıs 1980'de MHP'li Bakan Gün Sazak'ın öldürülmesinin ardından Çorum'da 57 kişinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan olaylar.
12 Eylül döneminde Türkiye'yi tamamen değiştiren müdahale sonrasında 1 milyon 683 bin kişi fişlendi.650 bin kişi gözaltına alındı.
1.683 bin kişi fişlendi, 50 kişi idam edildi, 171 kişi işkence sonucu öldüğü belgelendi.
AKP iktidarı son yıllarda, dış ve iç düşmanların tahrikleri ile, T.C varlığına, rejimine ve bağımsızlığına yönelik haince saldırılar içinde.
Aradan 33 yıl geçmesine rağmen bugün yaşadıklarımız 12 Eylül devam ediyor düşüncesine yolaçıyor.
12 Eylül döneminde yer alan askerin yerini şimdilerde polis aldı.Gezi olaylarında yaşananlar bizleri 12 Eylül dönemine götürdü hiç kuşkusuz.
12 Eylül döneminde cezaevlerinde bulunan toplam tutuklu ve hükümlü sayısı 70 bin 172 iken, bu rakam günümüzde ikiye katlandı.
Sokak ortasında dur ihtarına uymayan çok sayıda kişi vurularak öldürüldü.
Kendi insanına silah doğrultan, hatta silah sıkan, demokrasiyi ve insan haklarını , özgürlükleri çok gören "Cumhuriyeti korumak ve kollamak" adına yönetime el koyanların yıl dönümünde o zamanlar yaşananlar hala unutulmamışken bugün yaşadıklarımız 12 Eylül döneminden farksızdır.
AKP iktidarı ile Polislerin özellikle silah kullanma yetkileri arttırıldı.
16 Temmuz 2013 tarihi itibariyle şu an cezaevlerinde 132 bin 228 kişi bulunuyor. Her yıl yeni bir F Tipi hapishane yapılıyor.
Siyasi davalar arttı: 12 Eylül döneminde Dev-Yol, Dev-Sol, Barış Derneği gibi siyasi davalar vardı.
Bu davalar günümüze kadar sürmüş ve zaman aşımından düşmüştü. AKP dönemi ile Ergenekon, Balyoz, KCK gibi davalar açıldı.
Milletin iradesi ile seçilmiş vekiller hala hapiste.
İşkence ise hala devam ediyor, hükümetin "sıfır tolerans" dediği işkence olayları hala bitmedi. Engin Çeber cezaevinde gardiyanlar tarafından dövülerek öldürüldü. Nijeryalı Festus Okey gözaltındayken polis tarafından vurularak hayatını kaybetti.
Fişleme hala bitmedi,Tunceli Hozat’ta jandarma ve polis tarafından ilçede çok sayıda kamu görevlisi ve vatandaşın fişlendiği ortaya çıktı. Diğer yandan 15 CHP’li vekil hakkında hazırlanan fişleme notları da basında yer aldı.
Kısaca;1980 darbesiyle gözaltına alınan insanlar yıllarca cezaevlerinde tutuklu kalırken bu sorun AKP döneminde zirve yapmış durumda. Ergenekon davasında eski Genel Kurmay başkanınında bulunduğu çok sayıda insan yıllardır dört duvar arasında.
12 Eylül'ün devamı olarak bugünde AKP iktidarı Atatürkçülük yerine sistemli bir şekilde irticai fikirler üretilerek, ,ilkokullardan üniversitelere kadar eğitim kuruluşları, yargı organları, güvenlik teşkilatı, işçi kuruluşları, siyasi partiler ve en masum yurttaşlarımız bile saldırı ve baskı altında tutularak bölünme ve iç savaşın eşiğine getirilmişlerdir.
Ben hala 12 Eylül tarihini takip eden günlerde, sabahın alaca karanlığında askerlerin arasında elleri ve gözleri bağlı ağbimin gidişini hiç unutamadım.Günlerce fiziki ve psikolojik işkence gören ve bu işkence sonucu 39 yaşında kalp krizine yenik düşen ağbim gibi, o gün olduğu gibi bugünde tek suçları Türkiye'nin bağımsızlığını ve barışı savunan yitirdiğimiz gencecik canların hesabını kim verecek?
Darbelerle hesaplaşılacağı ve darbeler dönemindeki tüm sorumluların yargılanacağı iddiası ortaya atılmasına rağmen, ne yazık ki zamanaşımı kararı verildi.
Hala yüreğinde , beyninde o acıları yaşayan biri olarak, o günleri bizlere yaşatan dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren'i; ne tarih ne de bu acılı yürekler affetmeyecek.Bugün ağlayan annelerin başbakanı affetmeyeceği gibi.
Bunun terapisi ve tedavisi yoktur. 12 Eylül’le hesaplaşılmadığı, darbeciler ve cellâtları yargılanmadığı sürece bu yara kanamaya devam edecektir.
Saygılarımla