İYİLİĞİ EMREDİP KÖTÜLÜKTEN SAKINDIRMAK (EMR-İ Bİ’L MA’RUF NEHY-İ AN’İL MÜNKER)(2.BÖLÜM)

Yazar - Eyyüp Sabri Erdem

İYİLİĞİ EMREDİP KÖTÜLÜKTEN SAKINDIRMAK (EMR-İ Bİ’L MA’RUF NEHY-İ AN’İL MÜNKER)(2.BÖLÜM)  

Geçen haftaki yazımıza devam ediyoruz.

Kötülük işleyen insanlar ile ve onların işledikleri kötülüklerle bir olmamak, onlara hoşgörü ve müsamaha göstermemek ve Allah’ın yasakladığı şeylere karşı hoş görülü ve müsamahalı olmamak dinimizin temel prensiplerindendir.  Burada bilinmesi ve yapılmaması gereken en önemli nokta, kötüyü ve kötülüğü tasvip etmemektir. Kötülerle ve günah işleyenlerle kurulacak ilişki, onları yaptıkları kötülüklerinden vazgeçirme gayesi olmalıdır. Rabbimiz kutsal kitabımızda “Biz fenalıktan menedenleri kurtardık; zâlimleri de Allah’a karşı gelmekten ötürü şiddetli azâba uğrattık.” (A’râf sûresi, 165) buyurmuştur.

Bu âyet-i kerîme, kötülüklere, fenalıklara ve Allah’ın yasak ettiği günahlara mani olanların kurtuluşa erdiğini müjdelemektedir. Buna karşılık her türlü îkaza, tebliğe ve tehdide rağmen Allah’ın emirlerini dinlemeyenlerin şiddetli bir azaba uğrayacağını da haber vermektedir.

Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh, Resûlullah’ı (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyururken işittim dedi:

“Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim,  Tirmizî, Nesâî)

Bu hadis-i şerif, münkerin, kötülük ve fenalıkların nasıl değiştirileceği konusunda temel teşkil eden bir özelliğe sahiptir.  Daha önce de belirttiğimiz gibi, iyiliği emir ve kötülükten nehiy görevi, her Müslümanı kapsayan bir niteliktedir. İslâm âlimleri, genel anlamda olmak üzere, kötülükleri el ile değiştirmenin ve engel olmanın yöneticilerin, dil ile değiştirmenin ve ikaz etmenin âlimlerin; kalb ile değiştirmenin de bunlara güç yetiremeyen diğer Müslümanların görevi olduğunu söylerler.

 

Böylece, her seviyedeki Müslümana düşen bir vazifenin bulunduğu ortaya çıkmış olur. Bununla beraber, bunların hangisine güç yetirirse onu yerine getirir de denilmiştir.

Müslümanlar, bu görevleri yerine getirecek bir yapıyı kurmak zorundadırlar. Çünkü İslâmî hassasiyetlere sahip bir yönetim kadrosunu, doğruyu ve yanlışı, iyiyi ve kötüyü öğretip öğütleyecek ilim erbabını ve bu hususlarda duyarlı bir halkı yetiştirmedikçe, vazifelerini yapmış sayılmazlar. İyiliği emir ve kötülükten nehiy vazifesini yapacak Müslümanların, bunlara öncelikle kendilerinin uyması, sözlerinin tesirli ve etkili olması açısından önemli ve zaruridir. Birden yerine getirmiş olurlar.

MA’RUFU (İYİLİĞİ) EMİR VE MÜNKERDEN (KÖTÜLÜKTEN NEHİY VAZİFESİNİ KİMLER YAPMALIDIR

Ma’rufu emir ve münkerden nehiy vazifesini sadece bilenler yapar.

Şu kadar var ki, emredilecek ma’ruf (iyilikler) herkesin bildiği dini farzlar ve nehyedilecek münker (kötülükler) de bütün Müslümanlarca bilinen yasaklar cinsinden ise, bu konunun muhatabı bütün Müslümanlardır. Şayet emirler ve nehiyler(yasaklar), nâdir meseler ile ilgili veya ictihâdî konularda ise, mesele sadece âlimleri ilgilendirir. Âlimler de üzerinde ittifak hasıl olan, ihtilafı olmayan konularla ilgili emir ve nehiylerde bulunabilirler. İhtilaflı konulara girmezler.

İyiliği emir ve kötülükten nehiy vazifesi yapan kişilerin İslâm’ın tebliğ metodunu iyi bilmesi gerekmektedir. Nezâket, iyi muamele, kibar olma, yumuşak davranma, merhametli tavır ve yaklaşımlarda bulunmak gibi genel esaslar, böyle kimselerde bulunması gereken temel vasıflardır. İmam Şâfiî (Rahmetullahi Aleyh); “Din kardeşine gizlice öğüt veren kimse, gerçekten nasihat etmiş ve onu süsleyip sevindirmiş olur. Fakat alenî ve herkesin gözü önünde ona öğüt veren kimse, din kardeşini son derece küçültür ve batırır” der.

KİM BİR KÖTÜLÜK GÖRÜRSE ELİYLE DÜZELTSİN

Bir kötülüğe el ile müdahalede bulunup onu değiştirmek, ona fiilî müdahalede bulunmak demektir. Meselâ Allah tarafından haram kılınan içkiyi içen kimsenin içki kaplarını kırmak veya atmak, içkiyi dökmek ya da döktürmek, çalınmış bir malı sahibine geri vermek ya da verdirmek gibi işler böyledir. Ancak bunları yaparken, daha büyük bir kötülüğe sebeb olunmaması gerektiği prensibi hep hatırlanmalıdır. Eğer bir kötülüğü değiştirmek, kendisinin veya bir başkasının öldürülmesi gibi daha şiddetli bir fitneye sebeb olacaksa, elle değiştirmekten vazgeçip dil ile söylemeli, nasihat yolunu yeterli görmelidir. Şayet söylemek de aynı şekilde tehlike yaratacaksa, kalbiyle düzeltme yolunu tercih etmek gerekir. Kalbiyle değiştirmek demek, o şeyi kerih(kötü)görmek ve ondan tiksinmektir. Bu durum, bir kötülüğe mani olmak gibi olmasa da, elinden başka bir şey gelmediği için, bununla yetinilmesi câiz görülmüştür. Çünkü, insanın kendisini, bile bile tehlikeye atması, dinimizde helal değildir. İyiliği emir ve kötülükten nehiyde önemli olan bir hususa daha işaret etmemiz gerekir. Devleti yönetenler, yönettikleri kurumlar üzerinde nasıl yetkili ve o nispette sorumlu ise, aile reisi de ailesinden ve velâyeti altında bulunanlardan aynı şekilde sorumludur. O halde, kişinin eşinde, anne ve babasında çocuklarında, kardeşlerinde ve hizmetinde bulunanlarda gördüğü kötülükleri, ma’rufu (iyiliği)emir ve münkeri (kötülüğü)nehyin(yasaklamanın) umûmî kâideleri içinde düzeltmesi üzerine önemli  bir vazifedir.

İYİLİĞİ EMRETMEK ve KÖTÜLÜĞÜ YASAKLAMAK İLE İLGİLİ AYET-I KERİMELER

Sizin içinizden (insanları) hayra çağıran, iyiliği emreden, kötülükten alıkoyan bir topluluk olsun. Bunlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. (Âl-i İmran sûresi 104)

Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyar ve Allah’a iman edersiniz. Şayet Ehl-i Kitap iman etmiş olsaydı, onlar için daha hayırlı olurdu. Onlardan müminler olmakla birlikte, çoğunluğu fasıklardır. (Âl-i İmran sûresi 110)

(Ehl-i Kitab’ın hepsi) eşit değillerdir. Ehl-i Kitap’tan öyle bir topluluk vardır ki; geceleri ayakta Allah’ın ayetlerini okumakta ve secde hâlindelerdir. (Âl-i İmran sûresi 113)

Allah’a ve Ahiret Günü'ne iman ederler, iyiliği emredip, kötülükten alıkoyar ve hayırlarda yarışırlar. Bunlar, salih olanlardandır. (Âl-i İmran sûresi 114)

“Onlar ki; yanlarında bulunan Tevrat ve İncil’de yazılı olarak (sıfatlarını) buldukları ümmi olan Resûl Nebi’ye uyarlar. Onlara iyiliği emreder, kötülükten sakındırır; temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar; sırtlarındaki ağır yükü ve zincirlerini kaldırır. Ona iman edenler, onu saygı ile yüceltenler, ona yardım edenler ve onunla beraber indirilen Nur’a (Kur’ân’a) uyanlar... İşte bunlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (A'râf sûresi 157)

Münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirlerindendir. Kötülüğü emreder, iyilikten alıkoyar ve ellerini sıkar (cimrilik ederler). Allah’ı unuttular, Allah da (onları yardımsız ve nefisleriyle başbaşa bırakarak) unuttu. Şüphesiz ki münafıklar, fasıkların ta kendileridir. (Tevbe sûresi 67)

Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostudurlar. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyar, namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, Allah’a ve Resûl’üne itaat ederler. Allah’ın rahmet edecekleri bunlardır işte. Şüphesiz ki Allah, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) Azîz, (hüküm ve hikmet sahibi olan) Hakîm’dir. (Tevbe sûresi 71)

Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, (Allah yolunda) seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kötülükten alıkoyanlar ve Allah’ın sınırlarını koruyanlar... Müminleri müjdele! (Tevbe sûresi 112)

(O Allah’ın yardım ettiği kimseler) kendilerine yeryüzünde iktidar verildiğinde namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, iyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. İşlerin akıbeti (onlar hakkında nihai karar) Allah’a aittir. (Hac sûresi 41)

“Yavrucuğum! Namazı dosdoğru kıl, iyiliği emret, kötülükten alıkoy ve başına gelene sabret. Şüphesiz ki bunlar, azmedilmesi gereken işlerdendir.” (Lokmân sûresi 17)

İYİLİĞİ EMRETMEK ve KÖTÜLÜĞÜ YASAKLAMAK İLE İLGİLİ HADİS-İ ŞERİFLER

"Sizden kim (sünnetimize uymayan) bir münker görürse (seyirci kalmayıp) onu eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmezse lisanıyla düzeltsin. Buna da gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin. Bu kadarı imanın en zayıf mertebesidir."(Ebu Davud)

İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sizler yardım görecek, ganimetler elde edecek ve birçok memleketleri fethedeceksiniz. Sizden kim bu vakte ererse, Allah'tan çekinsin, ma'rufu emredip, münkerden de nehyetsin. Kim de bile bile bana yalan nisbet ederse, ateşteki yerini hazırlasın."(Tirmizi)

Huzeyfe radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:Canımı gücü ve kudretiyle elinde tutan Allaha yemin ederim ki, ya iyilikleri emreder ve kötülüklerden nehyedersiniz, ya da Allah kendi katından yakın zamanda üzerinize bir azab gönderir. Sonra Allah’a yalvarıp dua edersiniz ama, duanız kabul edilmez. ”(Tirmizî)

“Her iyilik (ma‘rûf) sadakadır(Umdet’ül kâri)

Enes b. Mâlik'ten rivâyet edilen bir hadiste şöyle bir hüküm bulunmaktadır: "Biz Allah'ın Resulune 'Ey Allah'ın Rasûlü, biz iyiyi tamamen işlemedikçe emredemez miyiz? Kötülükten tamamen sakınmadıkça menedemez miyiz?' diye sorduk. Resulullah şöyle buyurdu:"Siz iyiliğin tamamını işlemezseniz dahi iyiliği emrediniz. Siz kötülüğün tamamından sakınmasanız dahi kötülükten sakındırınız" (Taberânî).

Selam ve Dua İle

http://www.hurfikir.com.tr adresinden 24 Nisan 2024, 13:27 tarihinde yazdırılmıştır.