SON DEVRİN ALİM ve MUTASAVVIFLARINDAN SEYYİD CEMÂLEDDİN PARLAKIŞIK’IN HAYATI

Yazar - Eyyüp Sabri Erdem

SON DEVRİN ALİM ve MUTASAVVIFLARINDAN SEYYİD CEMÂLEDDİN PARLAKIŞIK’IN  HAYATI  

Yazımızda Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi İslâmî ilimler fakültesi dekanlığını yapmış ve talebesi olan  Prof. Dr. Ahmet Turan ARSLAN hocamızın Hakkari Üniversitesinin düzenlediği "Zap Havzası Uleması"adlı sempozyumdaki Son dönem İslam âlimlerinden "Seyyid Cemaleddin Parlakışık"Efendi'nin hayatı ve eserleri ile ilgili yazısını paylaşıyorum.

 

“DOĞUMU ve NESEBİ(SOYU):

Van vilâyetinin Başkale kazasında 1894 yılında dünyaya geldi. Babasının adı Şemseddin, babasının babası ise Halife Mustafa Efendi olup Hakkâri’nin Yüksekova kazasının Sâkitân Köyündendir. Mustafa Efendi on iki imamdan İmam Ali Rıza b. Musâ Kâzım soyundan olup Tarikat-i aliyye-i Nakşıbendiyye büyüklerinden es-Seyyid Tâhâ-i Hakkârî’nin oğlu es-Seyyid Ubeydullah’ın halifesi(ders vekili) idi.

Cemaleddin Efendi’nin babası Şemseddin Efendi, şâir Necip Fazıl Kısakürek merhumun da şeyhi hocası meşhur Abdulhakîm-i Arvâsî’nin kardeşidir. Bu sebeple Cemaleddin Efendi Abdulhakîm Efendi’den bahsederken ‘’Merhum amcam…’’ diye söylerdi.

Babaları Merhum es-Seyyid Şemseddin Efendi:"Es-seyyid Abdulhakîm Efendi’nin kardeşleri arasında, kendinden sonra tasavvufu en kuvvetli olan bu idi. Van/Başkale’de otuz üç yaşında vefât etmiş, cenâzesinden çıkan nur ile geceleyin yol aydınlanmıştır. Fehim Arvasi Efendi’den ilim tahsil etmiş, devrin büyük âlimleri sırasına girmiştir ve Kabri başkale kabristanındadır.

Ayrıca Abdulhakîm Arvasi Efendi soylarıyla ilgili şu bilgiyi vermektedir:Hülâgû Han’nın Bağdat’ı istilâları zamanında (1258) Kürd bölgelerine hicret eden ve Gavsı A‘zam’ın (Abdulkâdir Geylânî Kuddise sırruh) anne cihetinden yakınlıklarıyla müşerref olup torununun en büyük halifesi, zamanın allâmesi, asrın kutbu Şeyh Kâsım Bağdâdî’ye mensub ve Arvâsî nâmıyla ma‘rûf

ailedeniz.Bağdat’tan büyük bir aile ile Gavsın (Abdulkâdir Geylânî Kuddise sırruh) evlad ve torunları ve Abbasî Halifelerinin bazı hanım ve çocuklarıyla Musul’a gelmişlerdir.

Emevî melikleri zamanından kalma Cami‘-i Kebir mahallesinde Seyyid Hüseyin Alevî’nin hanesinde bir buçuk sene misâfir kalmışlardır. Ne garip bir tevâfuk ve acîb bir ittifaktır ki, bu defa da harbi umumi başlarında memleketten hicretimizde zikri geçen yere gelmiş aynı yerde ve aynı nüfus sayılı ailemle aynı müddetle misafir olarak bulunmuştum

(Seyyid Cemâleddîn Efendi Kuddise sırruh da içlerinde vardır.) [ Daha sonra, nüfûsumuz yüz elli iken ancak altmış altı nüfusla, çöl ve sahrâları, Allah’ın yardımıyla aşarak Adana’ya geldik. Adana’da çeşitli hastalıklar sebebiyle defin ettiğimiz nüfûstan kalan 20 kişi ile Eskişehir’e geldik. Bunlardan bir kısmı Konya’da kaldılar. Geçim darlığından

büyük sıkıntı içinde yaşadılar. Biz ise 1918 senesinin Nisan ayı ortalarında İstanbul’a geldik.

Dâhiliye nezâreti (İçişleri Bakanlığı) müsteşârı olup, sonra evkâf nâzırı olan ulemadan Hayri Efendi tarafından şu anda sağlık ocağı olarak kullanılan Eyyûb Sultân Yazılı Medrese’de yerleştirildik. Dağılmış aile efrâdımı Allah’ın inayetiyle orada toplamaya muvaffak oldum. İstan'bul’a bu suretle sevk-i ilâhî ile geldik. Yollarda görülen meşakkat ve sıkıntılar son buldu.

Eyyûb Sultân’da önce çarşı içindeki Yazılı Medrese’ye, sonra Gümüşsuyu Tepesi’ndeki İdris Köşkü civarındaki Murtezâ Efendi Dergâhı’na yerleşmişlerdir. Mescidin imamlığına, vâizliğine ve Kaşgârî Hanekâhı Meşîhatına ta’yîn olunmuştur.

Es-Seyyid Abdulhakîm Arvâsî (Rahmetullahi Aleyh), daha sonra Gümüşsuyu Tepesi’ndeki Kaşgârî Dergâhı’nın şeyhliği, imamlığı ve vâizliği ile vazifelendirildi. Bu arada 5 Ağustos 1919’da Sultân Vahîdüddîn Hân tarafından Süleymâniye Medresesi’ne Tasavvuf müderrisi olarak da ta’yîn

edildi. Biraderi es-Seyyid Tâhâ Efendi ise Şâfiî fıkhı müderrisliğine ta’yîn edildi.

1 - Abdulhakîm Arvâsî hakkında detaylı bilgi için bkz.: Evliyalar Ansiklopedisi, İhlas Holding Gazetecilik A.Ş., İstanbul, 1992,

Cerîde-İ İlmiyye’de Neşredilen Ta’yîn Belgesi

Muhammed Vahîdüddîn, Dâru’l-Hilâfeti’l-Aliyye Süleymâniyye Medresesi’nde münhal olan hadîs-i şerîf dersi müderrisliğine dersiamdan Debreli Vildân Fâik Efendi ve Tasavvuf dersi müserrisliğine Hakkârî ulemasından Abdulhakîm Efendi ve Târih-i Edyân ve Dîn-i İslâm dersi müderrisliğine Sahn-ı

Semân Medresesi Felsefe müderrisi Bergamalı Muhammed Zeki Efendi ve Hikmet-i İlâhiyye dersi müderrisliğine Felsefe-i İslâmiye Târihi müderrisi İsmâîl Hakkı Efendi’ye ve Felsefe-i

İslâmiye Târihi dersi müderrisliğine müderrisîn-i sabıkadan Şemseddîn Bey ve Fıkh-ı Hanefî müderrisliğine kudât-ı sâbıkadan Ömer Azmî Efendi’ye ve yine Fıkh-ı Hanefî müderrisliğine dersiâmdan Nevşehirli Halîl Vehbî Efendi ve Usûl-i Fıkıh dersi müderrisliğine dersiâmdan

Pirzerenli Hüseyin Necmeddin Efendi ve yine usûl-i fıkıh dersi müderrisliğine dersiâmdan İdris Vefa Efendi ve Fıkh-ı Şâfiî dersi müderrisliğine Hakkârî meb’ûs-i esbakı es-Seyyid Tâhâ Efendi ve Târîh-i Fıkıh dersi müderrisliğine Bağdât nâib-i esbakı Alî Vehbî Efendi ve Hilâfiyyât dersi müderrisliğine kudât-ı sâbıkadan Dağıstânî Ziyâeddîn Efendi ta’yîn olunmuştur. Bu irâde-i seniyyenin icrasına Meşîhat-ı İslâmiyye me’mûrdur.” Zilka’de, 1337, 5 Ağustos 1330,

Şeyhü’l-İslâm Mustafa Sabrî Efendi. (Cerîde-i İlmiyye Mecmûası, sayı: 48, sayfa: 1484)2

İLİM TAHSİLİ ve TEDRİSLERİ

Es-Seyyid Cemaleddîn Efendi Kuddise sırruh ilk tahsîlini amcası Nakşibendî Hâlidî şeyhi Es-Seyyid Abdülhakîm Efendinin huzurunda Van’daki Arvasîlerin medresesinde tamamladı.

Medrese usûl ve tarzı üzere Arap ve Fars dili ve edebiyâtı,(ilm-i sarf, nahiv, bedî‘,beyân, belâğat, meânî), mantık, münâzara, vad‘, tefsîr, usûl-i fıkh, kelâm, tasavvuf, ilâhî ve tabiî hikmet, fen ve matematik, gibi bir çok zahirî ve batınî ilimlerde ikmal-i nüsh ederek ilmî icâzetnâmeyi aldı.

Van’dan İstanbul’a Hicret Edip Gelmeleri

Es-Seyyid Cemâleddîn Efendi (Rahmetullahi Aleyh) amcası büyük âlim ve velî es-Seyyid Abdulhakîm Efendi’nin nezâretlerinde 1914 (1332) senesinde Birinci Dünya Harbi çıkıp Ruslar Doğu Anadolu’yu işgal edince Ermenilerin İngiliz silahlarıyla Müslümanlara saldırdıkları zaman 1338 senesi Receb-i Şerîf’inin birinci günü Rus askeri Başkal’a’ya bir saat mesafeye yaklaştığında Ermenilerin yaptığı zulüm ve katliamdan halas bulup kadın çocuk yetmiş kişilik yakınlarıyla Başkal’a’dan hicret ederek Irâk’a (Revandız, Erbîl, Mûsul’a) oradan da Adana, Eskişehir ve nihayet 1919 (hicri 1337) senesinin Şevvâl ayı başlarında İstanbul’da EyupSultân nahiyesine gelmişlerdir.

İSTANBUL’DAKİ TEDRİS ve İRŞAD FAALİYETLERİ

Es-Seyyid Cemal Efendi (Rahmetullahi Aleyh) İstanbul’a teşriflerinin akabinde Medresetü’l-Mütehassısîn’de Şeyhü’l-İslâm vekili Allâme Zâhidü’l-Kevserî (doğumu1879-vefatı 1952) gibi birçok alimin derslerine iştirak ettiler. Dâru’l-Fünûn Edebiyât Fakültesi’ne kaydolmuşlar ve 1926 yılında

mezun olmuşlardır.

Yakınlarının beyanlarına göre “es-Seyyid Cemal Efendi İstanbul’da iktisat tahsili de yapmışlardır. Amcaları es-Seyyid Abdulhakîm Arvâsî’nin (Rahmetullahi aleyh) tavassutu ile memuriyete başlamışlar ve emekli olunca maaş almadan Süleymaniye’ye yakın Kirazlı mescidde imam-hatipliği yapmışlardır. Uzun yıllar ilim neşretmiştir. Arapçası ve Farsçası pek kuvvetliydi. Mesnevî üzerinde eşsiz derin ma’lûmâtı vardır. Kendisiyle çok sohbetlerimiz olmuştur.

Şemseddîn, M. Hâlid, Mehmed isimlerinde oğulları ile Lebîbe, Ziba, Hasîbe isimlerinde kızları ve bunlardan da torunları vardır.”

Cuma namazlarından önce Mesnevî-i Şerîf okutmuşlardır. Mesnevî-i Şerîf-i büyük bir vukûfiyetle: başta Ankaravî İsmâîl Rüsûhî Dede (k.s) şerhi olmak üzere Sarı Abdullah Efendi şerhi ve diğer şerhlerden istifade ile birkaç defa okutmuşlardır.

Es-Seyyid Cemâleddîn Efendi, Kirazlı Mescit’te havâs ve avâm her kesime umûmî sohbet ve dersler yapmışlardır. Kendileri Kenzü’l-İrfân, Gülistan ve Râmûzu’l-Ehâdîs okumuşlar, tefsir ve hadîs derslerine iştirak etmişlerdir.

Ayrıca Beyazid Câmisi’nde de kıymetli va’zlarıyla uzun seneler İstanbul halkını irşad etmişlerdir. Hikmet menbaı olan bu dersler bantla kayıt altına alınmıştır.

ŞEYH ABDULĞAFUR EL-ABBASİ-EL MÜCEDDİDİ’YE İNTİSABI(TALEBE OLMALARI

Ali Ulvi Kurucu merhumun Hâtırât’ında hocamız Cemâl Efendi’nin tasavvufa intisabıyla ilgili olarak şu ifadeler yer almaktadır:

“Cemaleddin Efendi 1960 yılında hacca gider. Medîne-i Münevvre’de bulunduğu sırada intisab edeceği bir mürşid-i kâmil arar. “1960 yılında Ali Cevad Bey’inkine benzeyen bir hâdise de Şıh Abdulhakîm el-Arvâsî’nin yeğeni Cemaleddin Efendiye rastlamıştı. O da Mescid-i Nebevî’de acaba kime intisab etsem diye oturup düşünürken, Şeyh Abdulğafûr Efendi gelip önüne oturmuş, selam vermiş ve “Min eyne ahûnâ hâzâ” “Nereden bu kardeşimiz” diye sormuş, “Efendim, Türkiye’den geldim…” “Ravza-i Mutahhara’da fazla dünya kelamı konuşmayalım, eve gidelim. Size bir sütlü çay içireyim. Hem orada sohbet edelim, tanışalım.” Böyle diyen Şeyh Abdulğafûr Efendi, Cemâleddin Efendi’nin elinden tutup götürmüşler. Şeyh Abdulğafûr Efendi’nin bir hususiyeti manen dolmuş, taşmış bir insan olmasıyla beraber âlim olmasıydı. Delhî’nin en büyük âlimlerinden sayılırmış, senelerce usûl, fıkıh, mantık, kelâm okutmuş…

Manevi tesiri kuvvetliydi. Hastalara, bunalmışlara okurdu ve nefesi tesirliydi. Teveccühlerinde, dualarında şu hadîs-i şerîfi çok zikrederlerdi: “İnsan bedeninde bir et parçası vardır ki ona kalp denir. O düzeldi mi, her şey düzelir…”

Es-Seyyid Cemâleddin Efendi (Rahmetullahi Aleyh), Şeyh Abdulğafûr Efendi (Rahmetullahi Aleyh)’den Nakşibendî, Kâdirî, Sühreverdî ve Çeştiyye tarikatlerinden icâzet almışlardır.

VEFATI

Ömrünü ilme ve milletine hizmete vakfetmiş mübarek Allah dostu 10.10.1976  senesinde rahmet-i Rahmân’a kavuşmuşlardır.

“İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn”

Naaşı Bakırköy’deki evinden alınıp, öğle namazına müteakip Eyüp Câmii’nden kaldırılıp, Eyüp Sultan mezarlığında Murtezâ Efendi Mescidi yanındaki aile mezarlığına defnedilmiştir.

Merhum Necip Fazıl Kısakürek ile mezarları yakındır. Vefatının ardından Necip Fazıl Kısakürek “İstanbul Cemâl’ini kaybetti.” demiştir. Cenâb-ı Hak cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin.

ESERLERİ

Şüphesiz eser bırakmak sadece kitap telif etmek değildir. Bugün es-Seyyid Cemâleddin (Rahmetullahi Aleyh) Efendi’nin yetiştirmiş olduğu nice kutlu bahtiyarlar vardır ki onlar her dâim sadaka-i câriye olarak defter-i hasenâtını günden güne dolduruyorlar...

Es-Seyyid Cemâleddin (Rahmetullahi Aleyh) velûd bir âlim ve birçok ilimde yed-i tûlâ sahibidirler.

Bu mübarek aile içerisinde en çok telifatı bulunan ve İmâm Gazâlî (Rahmetullahi Aleyh)’e manevi nisbeti olan bir Allah dostudur.

Es-Seyyid Cemâleddin (Rahmetullahi Aleyh) iki büyük cilt tefsir yazmışlar, bilâhere bu tefsir kitabını ve diğer bazı kitaplarını Van’daki icazet vermiş oldukları talebelerine ve medreselerine göndermişler.

Şu an tespit edilen eserleri şunlardır:

» Tefsir notları, (Arapça, Türkçe ve Farsça).

» Hayru’l-Kelâm li Seyyidi’l-Enâm

(2 Cilt. Arapça on bin hadîs-i şerîf içeriyor.)

» Hayru’l-Beyân fî Ahvâl-i Nebiyy-i Âhirizzâman (aleyhisselat-u ves-selam). (Siyer ve İslâm tarihine dair. İki cilt.)

» Esmâullâhi’l-Hüsnâ

» Kasîde-i Bürde Şerhi.

» Menâsik-i Hacc

(Haccın rükünlerine dair)

» Akâid Risâlesi

1341/1924’de kaleme almış olup zamanla düzeltmeler yapmış ve kendisi hem Osmanlıca olarak hem de yeni harflerle defalarca bastırmış, talebelerine dağıtmış, okutmuş

ve ezberletmiştir. Eserin sonunda “Vakıftır, Para il satılmaz” kaydı bulunmaktadır.

Osmanlıca nüshada “Hediyeden Manzûm Akâid”, 1968’de latin harfleriyle basılan nüshada ise İslâm Akîdesi adıyla basılmıştır.

» Mesnevî’den bazı kısımların şerhi.

» Mektûbât-ı Şerîf’ten seçmeler. (Farsça)

» Namaz risâlesi.

» Kırk Hadîs. Kendi hayatındayken Arapça olarak Hattat Yusuf Tavaslı’ya yazdırmış, talebelerine dağıtmış, okutmuş ve ezberletmiştir. Kırk hadîs toplamak niyetiyle telif etmesine rağmen kırk üç hadis dercetmiş, Esma-i Hüsnâ’yı ve Seyyidü’l-İstiğfâr duasını da eklemiştir.

» Vesîletü’l-Hayr. Bu eseri de Abdulğafûr Efendi’nin el-Ed’iyetu’l-Ğafûriyye isimli

evrad kitabından ihtisar etmiş, Hattat Yusuf Tavaslı’ya yazdırmış ve parasız olarak dağıtmıştır. Bu eserin sonunda da “Vakfun Lillâh Lâ Yubâu ve Lâ Yuşterâ” (Bu kitap Allah için vakfedilmiştir. Parayla alınıp satılmaz) kaydı bulunmaktadır. Baskı tarihi bulunmamaktadır. Kitapta virdler haftanın her gününe göre tertip edilmiştir.”

.........

1922-1929 yılları arasında Hakkari Müftülüğü,1946-1949 yılları arasına İstanbul’da Vaizlik,1950-1971 yılları arasında İstanbul Süleymaniye semtinde bulunan Kirazlı mescidinde(Camii)İmam Hatip olarak görev yapmıştır.

Cemaleddin Parlakışık(Rahmetullahi Aleyh)

İmam Hatip olarak görev yaptığı Kirazlı mescidi ve Beyazıt camiinde yaptığı Celaleyn tefsiri ve Mevlana Celaleddin Rumi hz. Mesnevi derslerine İstanbul dışından gelenlerde olmuştur.

Lüleburgaz dan ise son dönemin mutasavvıflarından  Ahmet Tunalılar (Rahmetullahi Aleyh) ve arkadaşları(Remzi Yavaş,Niyazi Yavaş,Ahmet Karlı,Avni Sezer,Ömer Bego,Mecit Toksöz)gibi isimlerini burada sayamayacağımız değerli kişiler gitmiş hem dersleri dinlemişler hem de kasetlere kaydetmişler ve Lüleburgaz da kaydedilen dersleri tekrardan dinlemişler, mütalaa etmişler ve bu günlere kadar gelmesine vesile olmuşlardır.

Özellikle bu derslerin başta Lüleburgaz ve Trakyanın başka yerlerinde dinlenilmesine ön ayak olan ve bu sohbetleri geleneksel hale getirerek insanların istifadesine sunulmasına vesile olan Cemaleddin Efendi'nin Lüleburgazdaki talebesi Ahmet Tunalılar (Rahmetullahi Aleyh)olmuştur.

Selam ve Dua İle

Eyyup Sabri Erdem

Ensar Vakfı Lüleburgaz Şube Başkanı

http://www.hurfikir.com.tr adresinden 29 Mart 2024, 03:11 tarihinde yazdırılmıştır.