BİR ÇARŞAMBA, ÜÇ PERŞEMBE!...

Yazar - Nuri Kahraman

BİR ÇARŞAMBA, ÜÇ PERŞEMBE!...  

BİR ÇARŞAMBA, ÜÇ PERŞEMBE!... 

 

Şu sıralar, İstanbul'dan yarıyıl tâtiline gelen oğlum Yusuf Kerem'in arzusu istikâmetinde ziyâretler yapıyoruz. Bu meyânda Çarşamba günü ODÜ taraflarındaydık. Vakitte Hz. Bilâl Câmii’ne gittik. Câmiyi hem ismi, hem de mîmârisiyle sevdiğimiz kadar, Burhan DUMAN ve Hasan CAMCI hocalarımızı da seviyoruz. Yusuf’la olunca oraya illâki bir gitmeye can atıyoruz. 

Namazdan sonra Burhan Hoca Kur’an’dan bir sayfa okudu. Çok ağır başlı, sıfır tegannî bir tilâvetti bu. Tayyar ALTIKULAÇ ismini getirdi aklımıza bu okuyuş tarzıyla. Bir de meâlini verdi. Çok az da açıklamalarıyla berâber çok hoş oldu gerçekten. 

Üstüne üstlük, çıkışta da çaysız bırakmadı ve bunu bizzat yapmak istedi. Hasan Hocamız da geldi. Hasret giderdik. Epey hasbihâl ettik. İkindiye yakın ayrıldık. Onlar görev yerlerine, biz de Yenimahalle’ye geçtik.  

Altınordu Mescidi’nde vakti edâdan sonra ORİMDER Başkanımız Abdurrahman MURTAZAOĞLU Beyle buluşup 2 mensubumuza işyerlerinde nezâket ziyâretlerinde bulunduk. 

Akşama yakın da Emlâkçiler Derneği Başkanımız Uğur YÜCE aradı; Metin GÜNDOĞDU Bey’in annesinin tâziyesine birlikte gidelim diye. Cenazeye katılmıştık ama; bunu da bizzat tâziye için fırsat bilip gittik. Namazı orada, Nedim ŞAHİN Bey’in gösterdiği bir dâirede cemaatle kıldık. 

Program çok kalabalıktı; vâli bey ve orada konuşma ve duâlarıyla görevlerini çok veciz bir şekilde yerine getiren müftülerimiz başta olmak üzere çok katılım vardı ve de bayağı dâvet gibi ikramlar hazırlanmıştı. Öyle ki ekip çok olmasına rağmen dağıtımı beklemekte sabırsızlık gösterenler oldu. 

Arabamız da kalabalıktan nasibini almıştı. Park ettiğimiz yerden sağlamak ta epey zaman aldı. Neyse ki Akyazı Uhud Câmii’ne yetiştik vakte. Farza durup da selâm verince bir de ne göreyim; sanki sözleşmiş gibi bizim delikanlılar da burada. Namazdan sora birlikte eve döndük. 

ÇARŞAMBA, PERŞEMBE; BOLAMAN...

Sabahki günümüz Perşembe, adı gibi farklı ve de bol tevâfuklu oldu. Ne zamandır, Yusuf Kerem’in, İLİMİZİN İLÇELERİNİ GEZELİM talebiyle ilgili düşünüp duruyoruz. Bugün hava müsâit. Haydi Bismillâh; çıktık yola. Kumbaşı’ya gelene kadar ora mı, bura mı derken içe karar kılmışken baktık Yusuf sağdan devam ediyor. 

Anlaşıldığı gibi, şirin ilçemiz, Perşembe’den geçerek sâhilden gittiğimiz yolda ilk durağımız Fatsa/Bolaman oldu. Burada Hasan SERDAROGLU Kardeşimiz ve minibüs dolmuş durak arkadaşlarının misafiri olduk. Serkan TÖNGEL kardeşin ellerinden mis çaylar eşliğinde aynı zamanda Hac arkadaşımız olan Hasan Başkan ve arkadaşlarıyla sohbet ettik. Büroya fotoğraflarını astıklari merhum şoför meslektaşlarını hayırla yâd edip rahmetler diledik. Kendilerine teşekkürler edip ayrıldık. 

FATSA, ÇATALPINAR, KABATAŞ...

Yusuf Kerem oğlumun talebine uyarak çıktığımız ve ağabeyi Sâlim Ensar Bey’in de katıldığı bu güzel seferde, Fatsa’ya girmeden sola dönüp yukarıya yöneldiğimiz yolda Gaga gölü, Çatalpınar gidiyoruz.  

Vakte tevâfuk eden Kabataş 2. durağımız oldu. İçeri girdiğimizde hoca efendi vaaz veriyordu. Namazdan sonra tanıştık. Bize, ilçenin tam kâlbinde diyebileceğimiz bir konumda bulunan câmi hakkında bilgi verdi. Hocamızın adı soyadı Cemâleddin DURU. Bizi ikramsız bırakmadı. Âfiyet’teyiz. Burası, tıpkı bizim, ömrü asra yaklaşmışken geçen aylarda kapanan Cihan Lokantamız gibi nezih bir yer. Hocamızın da oğlu meğer Ordu’da galeri işi yapıyormuş. Boztepe’de de dükkânları varmış. Bizim Sâlim Ensar da oto piyasasıyla yakından ilgili olduğu için, yeni açılan galeriyi de biliyor. Bu meyanda sohbetler oldu. Gençlikten, bugünden, gelecekten falan konuştuk.  

Muhabbet adına çay ikramını da aldıktan sonra teşekkürlerle berâber yola koyulduk. Bundan sonrası Aybastı. Artık yollar da güzel, eskisi gibi değil. Yer yer devâsâ duvarların dibinden geçiyoruz tünelcesine. Devlet öylesine genişletmiş, sağlamlığına özenmiş. Eskiyi bilenlerin takdir edeceği, öncesiyle kıyaslanamaz bir özellik ve güzellik kazanmış yol. Emeği geçenlerden Allâh râzı olsun…

3.SÜ PERŞEMBE YAYLASI... 

Şehri direkt geçtik. Dikkâtimizi çeken şey, Gölköy tarafını gösteren levha oldu. Onu aklımızın bir yerine yazdık. Sonra Perşembe yaylasına çıktık. Baktık Ordu’dan buraya 130 km yol yapmışız. Tabiî yayla metruk gibi. Her şey yerli yerinde, bol kar ve köpek var; insan yok. Ama hayat ta yok değil. Bir fırın var, rafları normâl dolu. Zâbıta, çöpçü faaliyette. Yusuf, menderesleri görmek istedi. Kar çiğnemek suretiyle yürüme tepeye çıktık. Bol fotoğraf çektik. Güneş tamamen inip akşam soğuğu yakalamadan koşa yuvarlana indik aşağıya. Bol fotoğraf çektik. Çocuklar fırından ekmek alıp, özellikle yavrularıyla bir köşeye çekilmiş köpeklere verdiler. 

Artık dönüş başladı. İkindiyi Aybastı Merkez Câmi’de kıldık. Bu gün ezan da duymuyoruz. Bu taraflarda cereyan kesik. Yaylada eskisi-yenisi yanyana iki câmi var. Ezan duymadık. Cemaat olmasa bile merkezî yayından ezan olması lâzım ama, dediğimiz gibi elektrik kesintisi dolayısıyla bu güzellikten mahrum kaldık. 

Hattâ, namaz kılarken telefonumuz biraz şarz olsun diye uğradığımız kimi jeneratörlü yerler, prizlerde cereyan olmadığını belirttiler. 

GÖLKÖY, GÜRGENTEPE, ULUBEY...

Her neyse, sorduklarımızın tavsiye etmemesi ve de önünün akşam olmasına rağmen Yusuf’un tercihiyle Gölköy’ü gösteren levhaya uyarak ilçenin içinden aşağıya doğru akmaya başladık. Navigasyonun 36 mı, 39 mu ne km. ve de 1 saat dediği yolu aynı sürede tamamladık. Biz vardığımızda cemaat câmiden çıkıyordu. 

Câmiye girerken görevli yarınki Cumâ için temizlik yapmaya koyulmuştu. Namazda sonra görüştük. Erkan Pamuk Bey Kardeşimiz'in çayını içerken o da geldi. Derken yeni vakit yaklaştı. Kılmadan ayrılmayalım dedik ve Bahtiyar BAY Hocamızın da tensibiyle Yeni Câmi’de merkezî ezan okumak nasip oldu. Bize bu konuda yardımcı olan Samsun Canikli Hâfız Hasan DOĞUŞ Hocamıza da ayrıca teşekkür ediyorum… 

Hâfızlarımız için ne desek, onlara ne kadar gıpta etsek az. Rabbimiz cümlesine selâmet versin, dünyâlarını da, âhiretlerini de güzel eylesin, bizleri de onlara katsın… 

DÜNYÂ İŞTE; GELİP GEÇİYORUZ!...

Bu arada, buradan her geçişte uğradığımız, iki Celâl’den biri olan Celâl KALEBOYNU Kardeş'in rahatsız olup İstanbul’da çocuklarının yanında olduğunu öğrendim. Mesele çay değil, o bahaneyle yanına uğruyorduk. Bu defâ da gittik ama, dünyâ işte, neylersiniz. Hem, her kandilde arardı. son kandilde aramamıştı. Telefon açtım. Demek ki istirahat hâlindeydi. Çok sonra döndü. Zâten çok ince ve zarif olan o candan, sıcak sesi yine dostluğunun sıcaklığıyla tâ uzaklardan içimizi ısıttı. Rabbimiz yardımcısı olsun, iyiyim dediği durumunu tez zamanda âfiyetlerle taçlandırsın… Âmin… 

Yine bu arada, Kabataş, Perşembe Yaylası ve Gölköy Merkez Câmii fotoğraflarını facebook ***MİNARELERİMİZ grubunda paylaştık. Bu grubu ezana, câmi ve mîmârîsine ilgi duyanlara tavsiye ederiz. Çeşit çeşit, renk renk câmi ve minâreler insanın içinde hoşluklar oluşturuyor, ufkunu açıyor. 

Büyüğünün yeni yolları görmek arzusuyla Gürgentepe üzerinden gelip, evin isteği üzere Ulubey'den de ekmeğimizi alıp Ordu’ya geldiğimizde bir 130 km. daha yaptığımızı gördük. Oğullarımla berâber güzel bir gün geçirdik. 

Yollar güzel, ilçeler güzel, insanlarımız güzel; Rabbimiz güzelliklerin farkında, güzelliklerle berâber olup bu dünyâdan güzel geçenlerden ve de sonsuz güzelliklere erişenlerden eylesin sizleri, bizleri, cümleyi wes’selâm… 

 

 

 

http://www.hurfikir.com.tr adresinden 29 Mart 2024, 12:59 tarihinde yazdırılmıştır.