NİSÂ’DAN DERSLER; ÇAĞDAN İBRETLER…

Yazar - Nuri Kahraman

NİSÂ’DAN DERSLER; ÇAĞDAN İBRETLER…  

ÂYET NE KADAR AÇIK; ÂHH, EY NÂDANLAR!

Nisâ 139: “Onlar ki, mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinirler. İzzeti (şeref ve üstünlüğü) onların yanında mı arıyorlar? Hiç şüphesiz ki izzet, tamamen Allâh’aâittir.”

Titreyelim dostlar, aman dikkât edelim. Hâllerimizle, tavırlarımızla, duygu ve düşüncelerimizle kimin yanında yer almış oluyoruz? Ya da ulu orta sarfettiğimiz sözlerimiz, serdettiğimiz kanaatlerimiz ne kadar doğru ve de sonu nereye varıyor. Kimin ekmeğine yağ sürüyoruz? Ya da bunların Hakk’a mı, bâtıla mı yaradığını kestirebiliyor, bir tasarrufta, yorumda bulunurken işin bu tarafını dikkâte alıyor muyuz?

İZZET Mİ, ZİLLET Mİ?

Konuyu daha da açıp çerçeveyi genişleterek şunu soralım: Bu âyete bakarak, bu gün İslâm Ülkeleri, ya da içimizdeki ve de dışımızdaki kimi nâdanlar izzeti nerede arıyorlar? Rabb-i Zül’Celâl’in emri olarak vahdet için birbirleri ve kendi devletlerinin yanında mı, yoksa aralarına fitne sokan, savaş çıkaran, Mukaddes Kudüs ve halklarına, benzeri diyârlaraimhâ bombaları yağdıran ve de onlara destek veren iç ve dış kuruluş, parti her tür karanlık güçlerin, kâfirlerin değirmenine su taşıdığı âşikâr FETÖ, PYD, PKK, DEAŞ benzeri sayılamayacak kadar şer odakları ve kirli örgütlerin yanında mı?

PİRELER, DEVELER ve de FİLLER!...

Katmerleşmiş müzmin zihniyetleri, parti ve açık, gizli kuruluşları anlamak mümkün. Onların şifâsı yok. Lâkin inanç, ibâdet ve yaşantı olarak oralara destek olması kâbil-i telif olmayanlara demeli? Âyet bu kadar açık ve netken, geneli bağlamayan, kimi münferid hâdise ve hatâlar ya da hasbel’kaderdûçâr olunan şahsî mahrumiyetler, mevzîî deformasyon sebebiyle filmi tamamen yakmak doğru bir hareket midir?

Ve yâ şöyle soralım; içte pireyi deve yapıp ta, üzerimize filleriyle gelen Ebreheleri görmemek, görse de kör saplantılar, sistemin genlere işleyip zihinlere kodladığı kökleşmiş ve de putlaşmış prensipler uğruna görmezden gelmek ne tür bir körlüktür acaba? Bunun bir târif ya da îzâhı var mıdır? Eğer varsa; bilen gelsin bu meydâne!...

NAMAZIN AĞIRLIĞI, DUÂNIN BEREKETİ…

Diğer âyete geçiyoruz. Burada münâfıklar anlatılırken namaza da  değiniliyor. Ama hitap bize sonuçta ve ders çıkarıp ibret alacağımız çok önemli bir kıstas söz konusu burada. İşte buyrun; bakalım siz ne diyeceksiniz?

142: “Şüphesiz ki münâfıklarAllâh’ı aldatmaya çalışıyorlar; hâlbuki O onları aldatan (hilelerini başlarına geçiren)dir. Hem (onlar) namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar; insanlara gösteriş yaparlar ve Allâh’ı ancak pek az anarlar.”

Bu ve benzeri âyetler hep derinden düşündürür beni. Namazda ve ibâdetlerde tembellik etmek münâfıkların hususiyetleri olarak zikrediliyor. “Aman Allâh’ım, koru bizleri!” demekten kendimizi alamıyoruz.

Bu noktada elimizdeki Hayrat Meâli Risâle-i Nurlardan seçtiği güzel dipnotlar düşmüş. Buraya hepsini almak kâbil değil.

“Ey sersem nefsim! Nedir bu suhre?”

Lâkin özü şu; “Ey sersem nefsim!” diyerek başlıyor Üstâd ve şu meâlde devam ediyor: Şu namaz çok mu önemsizdir? Ücretle çalıştığın yerde suhre, (yâni baştan savma) yapman mümkün mü?  Dünyâda kendin ya da başkası için elde etmek istediklerin husûsunda gevşeklik göster(e)mezken seni ebedî hapisten kurtaracak ibâdetleri nasıl yarım yamalak, özensiz yapabiliyor, istekli davranmıyorsun?! (Orijinâli Hayrat Meâli Sahife;100 ya da SÖZLER 21)

“SÜBHÂNEKE” NEDEN BESMELE’DEN ÖNCE?

Çünkü yüce ALLAH, Arşı yaratınca meleklere onu taşımasını söyledi. Arş onlara ağır gelince şöyle duâ ettiler:

Subhane-ke allâhümme ve bihamdik; (ALLAH'IM seni tesbih ve tenzih eder sana hamd ederiz)

Ve tebarake’smük; (İsmin mübarektir)

Ve tealâceddük; (Azamet ve celalin yüksektir)

Ve lâ Îlâheğayruk; (Ve Sen'den başka tapılacak yoktur)

Dediler ve arşı taşımaya kuvvet buldular…

Evet namaz duâlarının ilki olan Subhânekeduâsı tekbirden sonra okuduğumuz ilk duâ.

Peki her hayrın başı olan Besmele'den bile önce okunması niyedir, bilir miyiz?

Çünkü namaz ağırdır. Onu taşıyabilmek için bizler de önce Sübhaneke duasıyla nefis ve Şeytan'ın üzerimize serpmiş olduğu ölü toprağını, Yüce Allâh’dan, bu duâ hürmetine kaldırmasını talep ederiz

Dilimiz ile söylemesek de halimizle o makâma şöyle sesleniyoruz:

YA RABB! Arşı taşıyan meleklerinin bu duâ hürmetine yüklerini nasıl hafiflettiysen bizim de üzerimizdeki yükleri öyle hafiflet ve de ibadetimizden feyiz almamızı kolaylaştır diyerek Cenâb-ı Mevlâ’dan yardım talep ediyoruz…

Ordu’dan Sivas’a, Eymür’den Almanya’ya…

Bunu ilk defâ köyden komşumuz, yıllardır Almanya’da yaşayan arkadaşımız Yıldıray DEMİRTAŞ paylaşımında gördüm. Çok hoşuma gittiği için özel olarak tebrik ve teşekkür etmiştim. Geçen gün Sivas’tan Akın GÜZEL arkadaşımız da paylaşınca, Namaz konumuzla bağlantılı olarak buraya aldık. Kendilerine tekrar teşekkür veselâmlar ediyoruz.

Ve de sözü, onların paylaşımının sonunda yer alan; “ALLAH'IN RAHMETİ BEREKETİ üzerinize olsun

Hz. ALLAH Ümmet-i MUHAMMED'e, neslimize, sevdiklerimize hakkıyla namaz kılmayı nasip eylesin... Rabbim güç yetiremeyeceğimiz hastalıklardan, belâ ve musibetlerden bizleri muhafaza eylesin...” duâ cümleleriyle bitirirken, hepinizin âminleriyleberâber yazımızı noktalıyor; sevdiklerinizle duâkıvâmında güzel ve mutlu bir hayât yaşamanız niyazıyla Allâh’aemânet olunuz sevgili dostlar diyoruz wes’selâm…

 

http://www.hurfikir.com.tr adresinden 28 Mart 2024, 14:58 tarihinde yazdırılmıştır.