Siyasi Kutuplar

Yazar - ÖZGÜR TERZİOĞLU

Siyasi Kutuplar  

11 Eylül 2001 yılı bizlere ABD’de ki terör eylemlerini hatırlatsa da aslında bu tarih Dünya Ticaret Merkezi’nin yıkılarak, Pentagon’a yapılan saldırıların verdiği mesaj; Küreselleşmeye devam eden dünyamızda ticaret merkezinin ve yeni süper gücün değiştiğidir. O günden daha öncesini de kapsayan ve bu güne kadar küresel sermaye Güney Pasifiğe, Asya’ya Çin’e taşınmaya devam ederken dünyanın süper gücü olma yolunda ilerleyen Çinliler yeniçağı açabilecek teknolojileri geliştirmeye başladılar. Öyle gözüküyor ki sürekli bahsedilen dijital çağın tasarımcıları; Çinli mühendisler, bilim insanları olacaklardır. Bunun en büyük sebebi küresel sermayenin Çin’in insan kaynağını finanse etmeye karar vermeleriyle ilgilidir. “Küresel Finans Merkezleri” başlığı altında ifade etmeye çalıştığım üzere ilk on içerisinde finans kentleri arasında Çin devletinin sınırları içerisinde üç tane kent gözükmektedir. Hong Kong, Beijing ve Şangay gibi kentlerde biriken sermaye akışı dünyaya çok net bir mesaj vermektedir. Bugün dünyada başka hiçbir ülkede üç büyük finans kenti bulunmamakla birlikte Şangay Asya kıtasında ki ticari örgütlenmenin de merkezini oluşturmaktadır. Şangay Birliği (karşılıklı güvenlik) Örgütü veya bilinen adıyla Şangay (Paktı) Beşlisi; Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ın 1996 yılında oluşturdukları uluslararası bir örgüttür. Daha sonradan Özbekistan, Hindistan ve Pakistan’ının katılımıyla üye sayısı sekize çıkmıştır. Türkiye de bu paktta gözlemci ülke konumunda bulunmaktadır. Avrupa birliği ile ABD’nin NATO’su gibi batı organizasyonlarını yönetenlerin karşısına doğuda Şangay merkezli Asya örgütü etkili bir kutup oluşturmaya devam etmektedir. Örgütün çıkış noktasına baktığımızda üye ülkelerin sınır bölgelerinde askeri güvenliği sağlamak kadar petrol, doğal gaz, demir ve çelik gibi önemli ticari değeri yüksek madenlerin paylaşım ve ticaret güvenliğini de sağlamak amaçlanıyor. Örgüt bir bakıma ABD’nin 11 Eylül sonrası terör bahanesiyle saldırgan dış politikalarına karşıda büyük bir kalkan görevi görmektedir. Bu tehdidi özetleyen “Tek kutuplu bir dünya kabul edilemez” söylemi aslında Sovyet Sosyalist rejiminin yıkılmasından sonra ABD; dünyanın süper gücü haline geldiğinde terörü bahane ederek ticari çıkarlarına yönelik ne kadar acımasız olduğunu vurgulamaktadır. Batı ve Doğu arasında ki Türkiye Cumhuriyeti neredeyse son elli-altmış yıldır her ne kadar da darbeler ile yönetimine müdahaleler edilmişle bile ABD’nin sadık bir müttefiki olmuştur. Son darbe girişiminin başarısızlığından sonra orta doğuda istenilen şekillenme gerçekleşmemiştir. Örgütün başı Türkiye’ye iade edilmemiş ve ekonomik yaptırımlar ile ülkemizi yıpratma siyasetleri devam etmektedir.

Tüm bu gelişmeleri dikkatlice takip ettiğimizde T.C Devleti Misak-i Milli sınırlarını korumaya devam etmekle kalmayıp, Batı Emperyalizmine karşı tavır almıştır. Bu tavır Türk milletinin egemenlik hakları için önemli bir meseledir. Müttefiklik anlamında yüzünü batıdan doğuya çevirerek yeniçağın ilmine ve bilimine yöneldiği gözükmektedir. Öyle gözüküyor ki hem dâhiliye de hem de hariciye de yeniçağın merkezleri kabul edilmiş, ticaret yolları benimsenmiş, yapılan görüşmeler, anlaşmalar ve sözleşmeler doğu eksenli olmakla birlikte doğu ve batı arasında ki denge siyasetini de sürdürmeye kararlı gözükmekteyiz. Devletimizin ortaya koyduğu siyasi iradeye yönelik yerel düzeyde de doğru hamlelerin yapılabilmesi için küresel hareketlenmenin dışında, geçmiş ideolojilere yönelik anlamsız kararlar alınarak siyaset yapmayı bırakmalıyız. Küresel değişimlere yönelik, yeniçağın düzenine göre siyaset geliştirmeliyiz. Gelişim için “alternatif yollar” aramayı öğrenmeliyiz.

                                                                           Özgür Terzioğlu

http://www.hurfikir.com.tr adresinden 19 Nisan 2024, 04:57 tarihinde yazdırılmıştır.