TİCARET YOLLARININ ÖNEMİ

Yazar - ÖZGÜR TERZİOĞLU

TİCARET YOLLARININ ÖNEMİ  

Türkler Orta Asya’da yaşadıkları dönemlerden beri yeni yerler keşfetmeyi, diğer milletleri yönetmeyi kutsal bir görev olarak algılamışlardır. Bahsinde bulunduğum kutsalın sembolü de “Kızıl Elma” olmuştur. Türk önderler Kızıl Elmayı gelişi güzel yerleştirmez, genellikle stratejik öneme sahip bölgelere, özellikle ticaret yolları üzerine koyarak teşkilatına, ordularına hedef gösterirlerdi. Bu siyaset anlayışı Büyük Hun Devletinin “İpek Yolunu” zapt edebilmek için Çinlilerle mücadelesine kadar uzanmaktadır. Asya’dan Avrupa’ya uzanan bir diğer bağlantı da “Baharat yolu” olarak bilinen Hint baharatlarını Avrupa’ya taşıyan ticaret yoluydu. İpek ve Baharat yolu eski dünyanın yani coğrafi keşifler öncesi dönemlerin en meşhur ve değerli bağlantılarıydı. Kızıl Elma ülküsünü her dönem canlı tutan Türk milletleri bu bağlantı noktalarını zapt ederek hem ticaretin güvenliğini sağlar diğer yandan devlet güçlerini artırarak yeni hedefler koymaya devam ettiler. Orta Asya’dan Anadolu’ya göç etmeye başlayan Türk boyları bu coğrafyada da benzer siyasetlerine devam ediyorlardı. Özellikle Fatih Sultan Mehmet dönemi öncesi İstanbul, Türk’ün Kızıl Elmasını uzun yıllar misafir etmişti. Zamanı geldiğinde Büyük Türk Önderi alınması gerekeni almıştı. Stratejik olarak hem kara hem de deniz yolu bağlantıları bakımından son derece önemli olan İstanbul şehri bugün dahi önemini korumaktadır. 1475 yılına gelindiğinde Fatih Sultan Mehmet, Kırım’ı fetih ettiğinde hem Karadeniz bir Türk gölü haline gelmiş, hem de İpek Yolunun kontrolü tamamen Türklerin eline geçmişti. Yavuz önderliğinde ki Osmanlı Hanedanlığı yüzünü Güney Doğuya Baharat Yolunun zaptına döndüğünde Suriye ve Mısır seferlerinden zaferle ayrılmıştı. Kanuni Sultan Süleyman döneminde Rodos’un Fethi ve II. Selim önderliğinde Kıbrıs Adasının Fethi de yine Akdeniz Ticaret yolları açısından son derece önemliydi. Osmanlı devletinin en güçlü olduğu zamanları hatırlarsak eğer Donanmayı güçlendirmeye ve Akdeniz ticaret yolunun güvenliği için deniz korsanlarıyla (Hızır ve Oruç reisler) iş birliği yapılıp Cezayir zapt edilerek Akdeniz Türk Gölüne çevrilmişti. Tüm bu savaş tarihinin özetinde ticaret yollarının “devletlerin ve milletlerin zenginliği” açısından ne kadar önemli olduğunu anlayabiliriz. O dönemin Avrupa Milletleri de Osmanlı Hanedanlığının bu başarılı siyasetini kırabilmek için “Coğrafi Keşifler” dönemini başlatarak, alternatif ticaret yolları açmayı başarmışlardı.

Günümüz uluslararası siyasi anlayışı da geçmiş çağlarda ki devletlerden pek farklı olmadığını Anadolu topraklarında acı bir şekilde yaşamaya devam ediyoruz. T.C Devletine son yüzyılda ve içinde bulunduğumuz yüzyılda sürülmeye devam edilen Kürt, Ermeni (Rum), Kıbrıs, Boğazlar sorunlarının temelinde Ticaret yolları ve yeni, kontrol edilebilir pazar alanları oluşturmak vardır. Son dönemde Azerbaycan ve Ermenistan arasında yaşanan çatışmaların da ana sebebi; Türk Koridorunu kapatabilmek ve Yeni İpek Yolu projesine engel olabilmek için emperyalist devletlerin güdümünde Ermenistan kullanılarak milli duyguları üzerinden kirli bir siyaset uygulanmaya devam edilmektedir. Benzer bir siyaset ülkemizin güneydoğusunda “Kürt Sorunu” adı altında aslında Kürtler ile hiçbir sorunumuz olmadığı halde o bölgede emperyalist güçler tarafından uygulanan kirli siyaset neticesinde yerel çeteler ve kimliksiz, imansız, dinsiz militanlar kullanılarak hem Kürt hem de Türk milletinden binlerce insan katledilmiş, ardında gözü yaşlı analar bırakmıştır.

                                                        Özgür Terzioğlu

http://www.hurfikir.com.tr adresinden 20 Nisan 2024, 14:35 tarihinde yazdırılmıştır.