KANAYAN YARA: MÜFREDAT

Yazar - Doğukan Önal

KANAYAN YARA: MÜFREDAT  

Değerli okurlarım,
Köşemin adı genç bakış, zira okuyucularımın çoğunun çocukları ile arkadaşlık hukukum bulunmakta. Bir nebze de olsa okuyucular ve çocukları arasında bir köprü vazifesi görmekteyim. Bu güne kadar da bunun doğrultusunda yazılar yazmaya gayret ettim.

Lâkin bu yazı belki de bunların en önemlisini teşkil edecek. Zira buradan size hayati bir tavsiyede bulunacağım; Çocuklarınızı seviyorsanız mutlaka müfredat dışında da onlara kitaplar okutun. Başka kaynaklarla da besleyin. Mutlaka okul öğrenimi dışında hobi mahiyetinde başka bir sanat veya ilimle ilgilenmesini tavsiye edin.
inanın çok garip bir paradoks içindeyiz. Lâkin bu paradokstan çıkışta en kolay çare sanırım Tayyip Bey ve Hükümeti eleştirmek olacak. Zira bir ülkede sınav sistemi değişebilir, ama müfredat aynı dış politika gibi devletin kolonunda asılı bir tablo gibidir.

Düşünün, 350 yıl selçuklu, 623 yıl Osmanlı, yaklaşık 100 yılda cumhuriyet, biz bu entegre olmuş medeniyet sahnesinde kendimize göre bir müfredat belirleyemedik mi ki, bu gün civan gibi delikanlılar ABD merkezli pozitivist, Post Pozitivist akımlar ile aklı bulanmış bir şekilde devletin polisine katil diyecek duruma gelsinler?

Evet Boğaziçi meselesi... rektör siyasiymiş, atanmış, seçilmiş vesayre. Bunlar yüzeysel tartışmalardan ibaret. Bir insan oturup ellerini iki başının arasına alıp demiyor mu ki " kardeşim bu üniversitelerden yetişenler neden merkezi oteriteye muhalif oluyor?" Bu genç üniversiteye kadar devlet kontrolünde bir eğitim sistemi ile yetişirken üniversiteye geldiği vakit, Marx'ın kapitali ile, Machiavelli'nin Prens'i ile tanışıyor, Dante ile bezeniyor, Frankfurt okulu ile görüşünü belirliyor. Peki bunlar kim? Devlet otoritesini kısıtlamaya yönelik mücadelelerde bulunmuş, imparatorlukların dibine dinamit döşemiş fikir adamları.

Burada anlıyoruz ki mızrak çuvala sığmıyor. Recep Tayyip Erdoğan, Ecevit, Bahçeli, Erbakan... hepsinin bir ideolojisi var değil mi? Milletin oyu ile yürütmeye gelen meşru irade bürokrasi de bu kültür ile yetişmiş görevliler ile ne yazık ki koalisyon kurmak zorunda kalıyor. Yürütme bürokrasiye entegre olamıyor, zira olaylara aynı pencereden bakılmıyor ve yumrukta aynı masaya vurulmuyor.

Mesela Cumhurbaşkanımız, Muhafazakar Demokrat bir bakış acısına sahip, ama bürokrasi de üniversite de  frankfurt okulu ile yetişen bir görevli bunu benimsemediği için bir Ankara duvarı oluşturabiliyor.

Bunu Sultan Mecidde yaşadı, Sultan Aziz'de, Bunu Gazi Mustafa Kemal Atatürk dahi yaşadı.
Ha herkes böylemi? Tabi ki değil. Bu görüşlerin etkisinde kalmayıp vatanına milletine sadakat ile hizmet eden bir sürü bürokrat var. Ama yazık değil mi? Yazık değil mi diğer arkadaşlarıma ki, Marx'ın, Comte'nin, Durkheim'in, Sigmund'un etkisinde kalıp, hem ailesine, hem dinine, hem devletine muhalif bir şekilde yetişiyor.

Buna engel olmalıyız, bizim ABD'nin genelledigi ve zorunda kıldığı Pozitivist bakış açısına ihtiyacımız yok, zira bin yıllık medeniyetimizde biz kendi eğitim sistemimizi de oluşturduk ve buna dönmek zorundayız.

Müfredat anarşi'nin baraj kapağı olmamalı. Şayet bu müfredat Türk İslam tarihi ile iç içe geçmiş bir şekilde düzeltilirse işte biz o zaman yek vücut olacağımız gibi, şayet bu gerçekleştirildiği durumda, her üniversitenin bağımsız bırakılması ve Rektörlerinde öğrencilerin pay sahibi olacağı şekilde bir görevlendirme ile atanması, üniversiteler de ki bilgi üretimi açısından vazgeçilmez bir gereklilik olacaktır.

Beklentimiz ve ümidimiz, ülkemizde ki eğitim müfredatının tarihimize uygun şekilde revize edilmesi ve bu kanayan yaranın durdurulması ve Müslüman Türk gencinin kendi tarihi ile barışık olarak gelişmesidir.

Kalın sağlıcakla.

 

 

http://www.hurfikir.com.tr adresinden 29 Mart 2024, 10:40 tarihinde yazdırılmıştır.