KANAL İSTANBUL

Yazar - Metin ATLI

KANAL İSTANBUL  

             Bugünlerde yine bir kanal İstanbul tartışmasıdır gidiyor. İktidar bu projeyi destekliyor. Muhalefet bu projeye karşı çıkıyor. İstanbul Belediye Başkanı İmamoğlu şiddetle karşı çıkıyor. İmamoğlu’na bu konu ile ilgili soruşturma açıldı. Tabii “Bu projeye karşı geldiği için değil, bununla ilgili afiş bastırdığı için soruşturma açtık” dediler.  Dünya da örneği olmayan, tuhaf bir soruşturma. Hem de iktidarın “Adalette reform yapacağız” dediği bir zamanda. “Bu proje devlet projesidir, karşı gelemezsin” dediler. Demokrasi olan ülkelerde herkes bir konuda fikrini söyleyebilir, söylemelidir de. Konu İstanbul olunca İmamoğlu fikrini söylemeyecek de kim söyleyecek?

                 Neydi bu kanal İstanbul projesi. Karadeniz ile Marmara denizi arasında 45 km uzunluğunda bir kanal açacaklar. Karadeniz de Karaburun’dan başlayacak, Marmara’da Küçükçekmece’de bitecek. Maliyeti yaklaşık 10 milyar Dolar civarında. Maliyetin yaklaşık üçte birini de İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yüklemeye çalışıyorlar. Maliyeti çok yüksek, getirisi belli olmayan bir proje.

                İktidar diyor ki “İstanbul Boğazı’nda trafik çok yoğun, gemi kazaları oluyor. Bu nedenle alternatif bir kanal yapacağız. Boğazdan sadece kılavuz parası alıyoruz ama kanaldan geçiş ücreti alacağız. O yüzden kanal İstanbul yapılmalıdır.”

                Muhalefet diyor ki “Kanal İstanbul bir rant projesidir. Bundan haberi olan birçok zengin ve Araplar buralardan ucuza yerler aldılar. Bu projeyle beraber yerleri çok kıymetlenecek ve paraları beşe ona katlayacak.  Bu proje İstanbul’a çevre sorunları getirecek. İstanbul’un nüfusunun daha da artmasını sağlayacak. Güzelim tarım arazileri gidecek. Bu ekonomik krizde bu kadar paranın bu projeye harcanması yanlıştır. Hep betona, inşaata para harcıyoruz. Bunun da acısını çekiyoruz. Bu parayı fabrikalara, üretime harcayalım.”

                  Kanal İstanbul ile ilgili bir tartışma daha var. Montrö sözleşmesi. 1936 da imzalandı. Hala geçerli. Bitiş tarihi diye bir tarih yok.  Bu sözleşme Türkiye açısından iyi bir sözleşme. Bu sözleşme Türkiye’nin boğazlara hakim olmasını sağlıyor. Ama Amerika açısından  hiç de iyi bir sözleşme değil.. Bu sözleşmeye göre boğazlardan savaş gemileri Karadeniz’e geçemiyor. Yalnız Türkiye savaşan bir ülkeyse veya bir savaş tehdidi altındaysa savaş gemilerinin geçişi konusunda dilediği gibi davranabiliyor. (Montrö sözleşmesi madde 21)

                    Amerika’nın dünyada savaş  gemilerini sokamadığı tek deniz Karadeniz’dir. Amerika savaş gemileri konusunda çok güçlüdür. O kadar ki deniz gücü kendisine en yakın en güçlü 14 ülkenin deniz gücüne eşittir. Amerika Karadeniz’e savaş gemilerini sokup İran ve Rusya’yı baskı altına almak istiyor. Ne buna engel oluyor? Montrö sözleşmesi.

               Kanallar yapılırsa Amerika’nın önünde  savaş gemilerini Karadeniz’e geçirmek için  hiçbir uluslararası yasal engel kalmıyor. Çünkü Montrö boğazlarla ilgili, kanalları kapsamıyor. Ancak bunun için yalnız İstanbul boğazına kanal yapmak yetmiyor. Montrö sözleşmesi hem İstanbul boğazını, hem de Çanakkale boğazını kapsıyor. Yani Çanakkale’ye de bir kanal yapılması gerekiyor. İnternetten baktığınızda devletin hazırlattığı ÇED raporunda Zincir bozan- Gelibolu arasında Çanakkale’ye de bir kanal yapılması gerektiği yazıyor. ( ÇED Raporu  Sayfa 1426, bölüm 6,  Sayfa  155 ) Çok ilginç değil mi?  

                   Amerika sırf savaş gemileri Karadeniz’e girsin diye böyle manyak işlerle uğraşır mı? Şöyle söyleyeyim. Amerika sırf petrol ve İsrail için 22 ülkeyi parçalayacak BOP projesi ile uğraşıyor. Panama kanalı yapılırken Panama diye bir ülke yoktu. Orası Kolombiya topraklarıydı. Kolombiya ile anlaşamayınca bu bölgeyi Kolombiya’dan ayırdı. Buraya Panama diye ayrı bir devlet kurdu. Amerika’dan Doları al, haydutluğu al geriye bir şey kalmaz. Onun hayatta kalması bu manyak projelerin gerçekleşmesine bağlı. Yani uğraşır.

                  Ben iktidarın düşüncesini, muhalefetin düşüncesini ve Montrö ile ilgisini özetledim. Kanal İstanbul çok önemli bir proje. Kanal yapılsa bile ticari gemilerin boğazlardan geçişini yasaklayamıyorsunuz. Hata yapılırsa Türkiye’nin geleceğini oldukça etkileyecek bir proje.  İktidarlar değişir. Ama o kanalın bir daha geri dönüşü olmaz. Çocuklarımız bizi affetmez. Pekiyi yukarıda saydığım bu görüşlerden hangisi doğru?   Biz görür müyüz bilmiyorum ama bir gün Çanakkale’ye de kanal yapılması gündeme gelirse işte o zaman gerçek belli olacak.

 

 

        

                

          

 

http://www.hurfikir.com.tr adresinden 28 Mart 2024, 22:59 tarihinde yazdırılmıştır.