DEMO-KRASİYazar - HAYRİ AKPINARBir ülkenin hangi rejim ile yönetildiği o ülke siyasi partilerinin yapısını ve sistem içindeki rolünü de belirler. Sistem; rejimin işleyiş mekanizmasından ziyade Toplumun eğitimi, inançları, ahlaki değerleri ve geleneklerinden faydalanarak gruplar oluşmasını sağlar ve bu aşamada her bir gruba hitap eden siyasi partiler meydana gelir. İlginç olan tüm partiler sisteme hizmet ettiğinden aralarındaki tek fark, barındırdığı grubun inançlarının ve ideallerinin gerçekleşme senaryolarının parti liderlerinin belirlemesi. Bunun yanında tüm partilerin üyeleri eğitim seviyesi ve inanç biçimlerine göre partisine ve onun genel başkanına itaat veya biat ederler. Gelişmesini tamamlayamamış, gerekli toplumsal yaşam sürecini kabul edememiş bizim gibi bilim ve inançlar arasında sıkışıp kalmış toplumlarda asıl olan partilerin simgesi ve Liderleridir. Bu tür toplumlarda partilerin herhangi bir ideolojisi yoktur ve hatta bir çoğunun iktidar olmak gibi bir ideali de yoktur. Tüm partilerin bütün emelleri ve görevleri Demokrasi yönetim biçiminde kapitalizme en iyi hizmeti sunacak ortamı hazırlamaktır. Partilerin üst kademeleri bundan beslenir ve nemalanır.
Hiçbir partinin yönetim kadrolarında toplumun gelir seviyesi düşük insanlarını, emekçi ve çiftçisini göremezsiniz. Onlar oy veren gurubudur yöneten grubu olamazlar Çünkü siyasetin üst kadrosunda yer alabilmeniz için sermayedar, Elit veya aristokrat olmanız gerekir. Halka öğretilen; siyaset zengin yada toplumda kariyer sahibi olanların hakkı olgusudur. Partiler devletten nakit destek alırlar ama il ve ilçe teşkilatlarına 1 TL koklatmazlar. O yüzden teşkilatlara parası olmayan aday da olamaz Aday olan teşkilatın giderlerini karşılayacak kadar zengin olması gerekir ve tabii harcadıklarını almak için de üst kadrolara (belediye başkanlığı ve Milletvekilliğine) ulaşmak ve pastadan pay almak için var gücü ile çalışır ve harcar da harcarlar.
Dünyada “Demokrasi” Kapitalizmin sömürü düzeni için en ideal yönetim biçimidir. Demokrasi sayılardan ibarettir, çoğunluğun iktidar ve güç sahibi olduğu sistemdir.100 kişiden 51’nin sözü geçer diğer 49 kişi sistem için yok hükmündedir, 51’in esiridir. Bu yüzden demokrasilerde kanunlar zenginlere ve sermayeye karşı gelecek kadar asla cesur değildirler. Her parti toplumun hassas bir duygusunu sahiplenir ve bundan acımazsızca faydalanır. kimi dini, kimi milliyetçiliği ve kimide bir milli kahramanı.
Hiç birinin devletin Ekonomisi ve halkın refahı için ne çabası nede programları yoktur. Halkı sürekli ayakta ve destek konumunda tutacak gündemlerin peşinde koşarlar. Halkın eğitilmesi demokrasilerde gerekli değildir ve hatta diplomalar bile sadece iş bulmada veya toplum gelir pastasından küçük bir pay alabilmek için rekabet aracıdır. Siyasi hakkaniyetleri de yoktur. Devletin tüm erkleri (kurumsal güçleri) onlara çalışır. Siyasi partiler yasası tam bir Genel başkan diktatörlüğüne hitap eder. Sizi kimin temsil edeceği, kimin yöneteceği ve kimin sizin adınıza dua edeceğine bile onlar karar verir sizin tercihlerinizin zerre kadar önemi yoktur. Tüm bunların adı da Demokrasidir. Platon 3 bin yıl önce demiş ki “demokrasi, bir eğitim işidir. eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse oligarşi olur. devam edilirse demagoglar türer. demagoglardan da diktatörler çıkar.” Tamda o noktadayız işte.
Ülkeleri yöneten siyasi rejimler ve halkın refah ve özgürlükler beklentisi su ve suyun kabı gibidir. Eğer halk tercihlerini doğru belirler ve yaparsa Su kabın şeklini alır, Yok eğer sitem halkın üzerinde gerekli baskıyı kurar ve halka bunu kabul ettirir ise Kap suyun istediği şekle dönüşür. Şekil alma kabiliyeti sadece eğitim ve bilim ile gelişebilir. Halkın eğitilmesi ve eğitim sisteminin bu yönde hazırlanması tek kurtuluş yoludur çünkü cehalet teslimiyet getirir. Unutmamak gerekir, Diktatörler seçim ile gelir ama asla seçim ile gitmezler ve tüm faşist ve diktatörlerin tek var olma sebebi halinden memnun kölelerdir.
http://www.hurfikir.com.tr adresinden 07 Aralık 2024, 14:36 tarihinde yazdırılmıştır. |