TURGUT ÖZAL, VEHBİ DİNÇERLER, REMZİ YEŞİLYURT...

Yazar - Nuri Kahraman

TURGUT ÖZAL, VEHBİ DİNÇERLER, REMZİ YEŞİLYURT...  

30 yıl gibi uzun bir süre orada görev yapmış, birikimli, saygı telkin eden kimliği, karakteristik ve etkili kişiliği, otoriter olduğu kadar da sempatik eğitim ve yönetim tarzı ile hep kendisinden söz ettirmiş olan Remzi Bey, müessesenin remz’i niteliği kazanmıştı âdetâ.  Siyâsî tarafı, ideolojik âidiyeti var mıydı? Buna hiç kafa yorduğumuzu, bu noktada bir değerlendirme ihtiyâcı duyduğumuzu hiç hatırlamıyorum. Çünkü biz işimizi yapıyor, Allâh'ın izniyle gençliğimizi millete, memlekete, örfüne-âdetine, dînine-diyânetine ters, kendilerine, âilelerine, ülkelerine zararlı gayr-ı millî cereyanların etkisi ve îmansızlık bataklığından çıkarıp,  îman kervanı, irfan çadırı, ahlâk ve fazîlet sevdâsı, sonsuz mutluluk istikâmetiyle buluşturmaya çalışıyorduk. Bunun için elimizden geleni yapıyor, gürültüsü çok çıkanların patırtısına aldırmadan, işini yapanlara yardımcı olan, millî tavrından tâviz vermeyen herkesi cana minnet biliyorduk.

HAYRA MOTOR, ŞERRE FREN...

İşte Remzi Bey, bu isimlerden biriydi. Onun, kânun-yönetmelik çerçevesinde ne yaptığını bilen istikrarlı duruşu bizim için pozitif bir güvenceydi. Remzi Bey hocamız, hayra motor, şerre fren bir kişilikti. Bu sâdece bizim için değil, her branştan işini yapan, ideolojik saplantıları olmayan herkes için böyleydi. Bundan dolayı, şu ânı bilmiyoruz ama, o zamanlar Kepir deyince tatlı bir gülümsemeyle berâber Remzi Bey ve onun uygulamaları, fıkralaşan tavırları, esprili kendine has, vurgulu konuşma edâsı, hoş sohbetliliği, tatlı sert tarzının yansımaları gelirdi akla. Emekliliğinin üzerinden 30 yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ unutulmuş değil ve de zaman zaman, yeri geldikçe hatırlanıp bahse konu oluyordur diye tahmin ediyoruz. 

EĞİTİMDE GENÇ, YÖNETİMDE DİNÇ ERLER!...​

Evet, son olarak bir hâtıramızı daha paylaşıp bitirelim inşâllâh:  

Sene 1985. 12 Eylül sonrası ilk sivil yönetim. Merhum Turgut ÖZAL başbakan. Vehbi DİNÇERLER Millî Eğitim Bakanı. Fırtına gibi bir adam. Kabinenin en popüler isimlerinden. Dediğini yapan, aksiyoner bir isim. O zamanların ali kıran başkesen basın-yayın kuruluşları ve dinamik iş çevreleriyle yıldızları pek barışmayan bir kişi aynı zamanda. Devamlı tartışmalar, atışmalar, polemikler söz konusu.  

Her yöneticide olduğu gibi, bir döneme damgasını vuran bu değerli Bakanımızda da göreve gelmesiyle berâber genel bir yenilik ve bu bağlamda teşkilâtta idârî olarak bir takım değişiklikler, dolayısıyla eğitimde millî-mânevî değerler öncelikli bir dönüşüm hamlesi yapma arzuları var. Yeni okullar açılıyor, tâyinler, yer değiştirmeler yapılıyor falan. Sessiz ve derinden bir gayret ve infiâl söz konusu. Tabiî olarak ta bu mantaliteye uygun idâreci tespit çalışmaları dorukta.  

Her neyse; bizim de zâten memleket taraflarına gitme arzusundan kaynaklanan bir arayışımız mevcut. Mâlum, öncelikle ebeveynlerin bu yönde bir istekleri hep olagelir. Biz de bu teâmülün bir parçasıyız ama; bizden başka, bu bölgeden olup idarecilik konusunda talebi olmayan Din Dersi Öğretmeni arkadaşlardan da tâyinleri çıkanlar oldu.  

“BİLGİ OTORİTENİN YARISIDIR” 

Hattâ öyle ki, bize iki kararnâme birden çıktı. Birisi, bir köy ötemizde, 10 km. uzaklıkta bir Ortaokul, diğeri de Ordu ilimize bağlı bir ilçemizin İmam-Hatip Lisesi. Tabiî, tereddütte kaldık. Biri, bakınca köyümüzden görülebilen bizim gibi Melet havzasında bir yer, diğeri, ilçemiz olmasına rağmen, daha önce hiç gitmediğim, iç kesimlerde, 150 km.ye yakın bir mesafede ve o zamanın şartlarında 5-6 saatte ulaşılan bir yer. En iyisi Remzi Bey Müdürümüze bir sorayım dedim; cevabı şöyle oldu: 

-        Ben sana mesleğinle ilgili olana gitmeni tavsiye ederim. Çünkü bilgi otoritenin yarısıdır! 

Onun dediğini yaparak, Akkuş İmam-Hatip Lisesi’ni tercih ettik. İyi ki de öyle yapmışız. Bu meyânda kendisine her zaman müteşekkiriz. Biz kendisinden memnunuz. Bir kötülüğüne şâhit olmadık. Aksine herkese iyilik yapmak, yardımcı olmak isteyen ve dirâyetiyle bunu başaran birisiydi. Yaptığı işi iyi yapmak, işinin hakkını vermek, bu anlamda örnek olmak, bir idâreci ve eğitimci olarak çevresindeki insanlara ve öğrencilere, devlete, millete, her şeyden önce kendisine karşı iyiliklerin en güzeli değil miydi? 

REMZİLER, MUHSİNLER, SÂLİHLER...

Rabbimiz, Muhsinleri, yâni ihsân ve iyilik sâhibi olup ayrıca işini de hakkını vererek iyi yapanları sever:  Bu yüzden Allah onlara dünya nimetini de ahiret nimetini de fazlasiyle verdi. Allah güzel davranıp işlerini iyi yapanları sever.” (Âl-i İmrân 148, DİB Meali) 

İnşâllâh Rabbimiz, inancı ve iyiliği bereketiyle onu öte dünyâda iyilere katsın, sâlihlerle haşreylesin. Yazımızı Yusuf Sûresi 101. Âyetin, Hz. Yûsuf’un duâsı olan meâliyle bitiriyoruz: 

«Ey Rabbim! Mülkten bana (nasibimi)  verdin ve bana (rüyada görülen)  olayların yorumunu da öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Sen dünyada da ahirette de benim sahibimsin. Beni müslüman olarak öldür ve beni sâlihler arasına kat!»  

Başta Remzi YEŞİLYURT hocamız olmak üzere, Kepir’den gelip geçen cümle ehl-i îman öğretmen, öğrenci, tüm personel ve siz okurlarımız ve de sevdikleriyle berâber cümlesi, cümleniz ve de cümlemiz adına bu “BENİ SÂLİHLERE KAT!” duâsına binlerce ÂMİN diyor, son tahlilde Rabb-i Zül’Celâl’in onları, bizleri iyilere katarak, kâffemizi Efendimiz SAV in komşuluğunda buluşturması niyazıyla hepinize sevgiler-saygılar sunuyoruz wes’selâm… 

 

http://www.hurfikir.com.tr adresinden 20 Nisan 2024, 07:00 tarihinde yazdırılmıştır.