AVRUPA BİRLİĞİ

Yazar - Metin ATLI

AVRUPA BİRLİĞİ  

                          Avrupa ve Amerika birbirinden çok farklıdır. Amerika da vahşi kapitalizm vardır. Zengini çok zengindir. Ama evsiz sokaklarda yaşayan 550 bin insan vardır. Bize hep Amerika’nın zengin yüzünü gösterirler. Hiç evsizleri, işsizleri göstermezler. Amerika ile dost olmak için bir ülkede diktatörlük varmış, şeriat varmış, yolsuzluk varmış fark etmez. Yeter ki o ülke Amerika çıkarlarına hizmet etsin. Hatta Amerika demokrasi olan ülkeleri sevmez. Çünkü demokrasi olan ülkeleri avucunun içine alamaz. Bir keresinde Amerika Irak’ı işgal etmek için Türkiye topraklarından askerini sokmak istedi. Bizim Meclis hükümete rağmen izin vermedi. Halbuki bunu Suudi Arabistan’dan isteseydi. Kral “Buyurun ülke sizin” derdi, çok kolay olurdu. O yüzden demokrasi olan ülkeleri sevmez.

                   Avrupa farklıdır.  Avrupa Birliği  (AB) bir kulüptür. Bu kulübe herkes üye olamaz. Bu kulübe girmek için önce bazı şartlar koyarlar. Bu şartları yerine getirirsen belki seni alırlar. Avrupa Birliği’nin eğitim sistemi, adalet sistemi, ihale sistemi, insan hakları, gümrük, ehliyet, pasaport, trafik vb birçok kuralları vardır. Bu kurallar hemen-hemen her ülkede aynıdır. Bu sistemi ülkende kurmazsan bize katılamazsın, bizi de bozarsın derler.   

            Eğer Avrupa Birliği’ne girmek istersen önce senin sistemini incelerler. Onlara uymayan kriterleri belirlerler. Sonra süreç başlar. Örneğin önce adalet sistemini ele alırlar. Yavaş-yavaş Avrupa Birliği uyum yasaları adı altında adalet sistemin değişir. Sonra eğitim sisteminde fasıl açarlar, sonra ihale yasasında fasıl açarlar. Böyle-böyle bütün yasaların Avrupa Birliği’ne uygun hale gelince seni Avrupa Birliğine alırlar. Para gücüne pek bakmazlar, önemli olan yasaların aynı olmasıdır.

                   Daha öncede yazdığım gibi 14 Avrupa ülkesine gittim. Birçok konuda biz gerçekten şanslı bir ülkeyiz. Turizm için çok güzel bir ülkeyiz. Deniz var, tarih var, yeşillik var, tesis var. Tarım için çok güzel topraklarımız var. Orta halli sanayimiz var. Sanayimizi küçümsüyoruz ama Almanya hariç diğer ülkelere göre sanayimiz iyi. Orta halli sanayi de iyiyiz. İyi mühendislerimiz, iyi ustalarımız var. Ama markamız yok. Pekiyi o zaman neden Avrupa’dan geriyiz ? Cevap basit. Atatürk’ten sonra iyi yönetilemedik. Hala da iyi yönetilmiyoruz. Biz şu anki durumumuzdan çok daha iyi durumda olabilecek bir ülkeyiz. Şu anki durumumuzu hak etmiyoruz.

                  Ülke olarak en büyük eksiğimiz doğru düzgün bir sistemimiz yok. Avrupa Birliği’nin ise en büyük artısı iyi bir sistemi olmasıdır. Eğer Türkiye’de iyi bir adalet sistemi, eğitim sistemi, seçim sistemi, ihale sistemi olsun çoğunu her konuda sollarız.

            Türkiye 2005 senesinde Avrupa Birliği ile müzakerelere başladı. Çok sevinmiştik. Fasıllar açılmaya başlandı. İyi gidiyorduk. Ama bir süre sonra bize zor gelmeye başladı. Bir ihale yasaları vardı, adrese teslim ihale veremiyorduk. Avrupa Birliği standart bir seçim sistemi istiyordu. Biz “hangi seçim sistemi Türkiye’yi düzlüğe çıkarır” diye kafa patlatmıyorduk. “Hangi seçim sistemi bizi iktidara götürür” ona kafa patlatıyorduk. Biz “Milletvekilleri bağımsız karar vermesin, parti başkanı ne derse onu yapsın” istiyorduk. “Adalet bize uysun” istiyorduk, “İstediğimiz belediyeye kayyum atayalım istiyorduk. Sayıştay bizi denetlemesin istiyorduk, Gazetelerde, televizyonlar da hangi haber, nasıl verilecek biz söyleyelim istiyorduk.” Baktık bu Avrupa Birliği yasaları bize göre değil caydık. Sonra da “Bizi almıyorlar” diye bağırdık. “Çifte standart uyguluyorlar” dedik, “Bize kafayı taktılar” dedik, “Ağzımızla kuş tutsak bizi almazlar” dedik.

         Gerçekten Avrupa Birliği bizi kafaya taktı mı, ağzımızla kuş tutsak bizi almazlar mı? Şöyle bir örnek vereyim. Bir oğlunuz var Kimya’dan bir türlü geçemiyor. Oğlunuza soruyorsunuz

  -Oğlum neden zayıf aldın?

  -Baba öğretmen bana taktı, ne yapsam beni geçirmiyor.

  Baba olarak çocuğunuzun hakkını aramak için öğretmene gidiyorsunuz. Öğretmen size çocuğunuzun sınav kağıdını gösteriyor. Kağıt bomboş, çocuğunuz boş kağıt vermiş.

-          Oğlum bu ne?

-          Ama baba öğretmen bana taktı. Soruları yapsam da beni geçirmez. O yüzden boş verdim.

   Şimdi çocuk haklı mı?   Belki gerçekten öğretmen ona taktı, belki gerçekten soruları cevaplasa da öğretmen onu geçirmeyecek. Ama çocuk önce soruları cevaplayacak, sonra hakkını arayacak. Olması gereken de bu. Bu durumda öğretmeni suçlayamazsın.

        Pekiyi bunun bizim durumumuzla ne alakası var. Çok alakası var. Bizim Avrupa Birliği ile olan durumumuz tam da bu. Avrupa Birliği’nin dediği yasaları çıkarmadık, kağıdı boş verdik sonra dedik ki  “Avrupa bize taktı.”  Belki gerçekten taktı, belki bu yasaları çıkarsak da bizi almayacaklar. Ama kağıdı boş verdik ki. İstedikleri hiçbir şeyi yapmadık ki. Bu durumda Avrupa Birliği’ni suçlamaya hakkımız var mı? Önce kriterleri yerine getirmemiz gerekmiyor mu?

         Avrupa Birliği’ne girmek önemli ama esas önemli olan onların sistemini almaktı. Biz onların sistemini oturtabilseydik, bizi almasalar da bugün Türkiye çok güzel bir yer olurdu. Yapamadık.

 Ey Avrupa. Bizi birliğe alacaksan al. Almayacaksan almıyorum de. Kritermiş, fasılmış bunlarla  bizi

uğraştırma. Ne olmuş kağıdı boş verdiysek. Yapın bize bir torpil.  Siz şimdi torpil yapmak nedir onu da bilmezsiniz. Gördünüz mü sizin de bizden öğreneceğiniz çok şey var. Siz adam nasıl kayırılır, biliyor musunuz. Sınav soruları nasıl çalınır biliyor musunuz. Mesela kopya çekmeyi biliyor musunuz. Yedi sülalen işe nasıl yerleştirilir, işsizlik rakamları nasıl ayarlanır, enflasyon nasıl düşük gösterilir bunları biliyor musunuz. Ohoo siz de hiç bir şey bilmiyorsunuz. Alın bizi hepsini öğretelim.

       

         

l

           

        

                

          

 

http://www.hurfikir.com.tr adresinden 20 Nisan 2024, 12:42 tarihinde yazdırılmıştır.