SAĞ MI, SOL MU?

Yazar - ÖZGÜR TERZİOĞLU

SAĞ MI, SOL MU?  

 

         Siyasi görüş anlamında kendi özgün tavrımdan demlenerek söyleyebileceğim mevcut yönetimin anlayabileceği türden değil. Benim için bir aşağısı bir de yukarısı vardır. Arada kalanlar için iyi, güzel bir yaşamı düşünen birisi olarak, sağ-sol yozlaşmasının her canlıya zarar verdiğini görmekten üzüntü duyuyorum.

         Yozlaşan her siyasi anlayış zamanı geldiğinde tarihin tozlu sayfalarında yerini almalıdır. Yeni gelene yer açılmalıdır. Eskiyi sürdürmeye çalışmanın, yozlaşmış olanı devam ettirmenin anlamsızlığını kavga, niteliksiz eleştiri, şiddet gibi uyumsuz, birbirini anlamakta zorlanan kimselerin yüksek sesle bağrışmalarıyla sorunların çözümsüzlüğünü yaşıyoruz. Kalitesi düşük bu hayatı iyileştirmek adına sağımıza solumuza bakmak yerine kendi içimize yönelerek, benlik kontrolümüzü yaparak, beraber iş tutuğumuz, yol aldığımız kimseleri anlamaya çalışmak daha güzel bir hayatı bizlere yaşatacaktır.

         Siyasete sağ-sol kavramını katan Fransızlar; devrim zamanında halk, zenginlerin daha zengin olmasına karşı isyan başlatmışlardı. Yiyecek ekmeği dahi zor bulan insanları hor görenler ile görülenler, 1971 yılında ulusal mecliste kralı destekleyenler meclis başkanın sağında krala karşı olanlar solunda yer almışlardı. O günden bugüne kadar gelinen süreçte her devlet içinde sağ-sol kavramı farklı olarak algılanmış ve yaşamıştır. Ülkemizde ise bu durum milliyetçiliği, maneviyatı, dini inançların yaptırımlarını savunan, cemiyet ilişkisini kayıran siyasileri sağ da maddi yaşam üzerinden bilimi, sanatı, doğal yaşam üzerinden fikir geliştiren, üretimi destekleyen, toplumun bir kısmı yerine halkın bütünüyle gelirleri paylaşmayı düşünen anlayışı ise sol kanadı temsil etmektedir. Genel itibariyle sağ-sol kavramı temelde ekonomik modelleri ifade etmektedirler.

         Fransız devrimi zamanından konumuza devam edersek eğer meclis başkanın sağında duranlar statükocular; kendi rahat düzenlerini savunan, mevcut sistemden menfaat elde edenler, üretim faktörlerine sahip, sermayenin haklarını savunanlar sağ görüşlü olarak bilinmektedir. Yenilenmeyi, halkın yaşam standartlarının iyileştirilmesini savunan, sömürü düzenine karşı olanlar ise sol görüşlü olarak kalmışlardı. Bu iki farklı görüş; var kalmak ile var olmanın mücadelesini bizlere anlatmaktadır.

         Günümüz Lüleburgaz’ının siyasi anlayışına baktığımız da iyi bir tahlil yapıldığında “sol” kavramının idrakini yapamamış, kentin gerçeklerine sırtını dönen kimselerin yönetim hevesinde kavramın beyinsel sindirimi gerçekleştirilemediğini görmekteyiz. Hatta siyasetin “Sağ”  tarafını temsil eden, fakat siyaseten sol da iktidar mücadelesi veren politikacıların varlığı bu kavramların yozlaştığını göstermektedir.

Ne üzücüdür ki işçi kenti olan Lüleburgaz’da işçiye, asgari ücretliye dair yapılmayan, fakat “lümpen” takımının keyfini süreceği işlerin stratejik planında yıllık bütçeler “sağ” kanadın zihniyetine uygun, halkın menfaatlerinden uzaktır.

Yaklaşık son yirmi yıldır, neoliberal yapının zirve yaptığı şu zamanlar da halkın yoksulluğu; geçmiş yirmi yılın bencilliğinde sorumsuz ve hoyratça yaptığı yatırımlarda halkına yabancılaşmış yönetimin çıkar gruplarına hizmet etmesindendir.

         Çağdaş, demokratik, Atatürkçüyüz gibi söylemler ile halkın gözüne girerek onları kandıranlar göstermelik çocuk sokakları, kültürlü gözükmek adına satın alınan heykeller, binlerce gencin, çocuğun hakkını sanat adına gösterişli binalara gömenler, eleştirdikleri saray erkânından pekte farklı yaşamadılar. Düşünmediler. Hala da düşünmekte ısrarcı bir tutum sergileyerek sermayenin sırtını sıvazlayanları izliyoruz. Bu sebeple “sol” ideolojisi çöktüğünde siyaseten bize

kalan ayağımızı bastığımız toprak ve ellerimizi açtığımız gökyüzüdür. Solu, sağa benzetenler kent siyasetini düşürmüşlerdir.

http://www.hurfikir.com.tr adresinden 29 Mart 2024, 15:46 tarihinde yazdırılmıştır.