KRİZİN ADI “ CORONA”

Yazar - Burcu Çalışkan

KRİZİN ADI “ CORONA”  

Tüm dünya ile birlikte yaşadığımız evrensel bir kriz olan Corona’nın hayatımıza girişi yoğun bir stres döngüsü içine soktu bizi.

Virüs hakkında yeterince komplo teorisi okuduğunuzu düşünüyorum. Bu virüs hakkında bilen bilmeyen herkesin bir yorumu var. Nasıl önlem almayız, semptomları nelerdir, ölüm oranı nedir vs vs. Ancak bir noktayı kaçıyoruz. Virüs bize ne öğretiyor? Ben daha çok bu soru üzerine düşündüm. Üst üste gelen bunca felaketler insanlığa bir şey anlatıyor olmalı. Aynı vücudunuzdaki ağrılar veya sancıların size sinyal vermesi gibi. Nereniz ağrıyorsa vücut size orayı iyileştirmeniz için mesaj verir. Ağrının amacı canınızı acıtmak değildir. Peki biz bu virüs sürecinden ne öğrenmeliyiz? Bence odaklanmamız gereken soru bu. İnsanlar bu soruya odaklanmak yerine tamamen panik havasıyla hareket ediyor. Paniğin yarattığı ekonomik kriz, virüsün kendisinden daha tehlikeli ortam oluşturuyor. Bunun farkında değiller. Neden? Çünkü ölüm oranı ne olursa olsun, ölümün en ufak ihtimalinden bile korkan bir insanlık var karşımızda. Son 50 yılda tüketim temelli materyalist bir dünya oluşturduğumuz için ölüm ile yüzleşmeyi unuttuk. Hâlbuki dünyadaki tek gerçek varsa o da ölümdü. Bence virüs insanlık alemine çok şey öğretti. İnsanlığın teknolojiye, paraya ve güce olan hayranlığı kırıldı. Batı dünyası muazzam bir ekonomik sistem oluşturdu. Borsalar, şirketler, devlet sistemi derken sürekli büyüdük. Yapay zekayı tartışacak teknoloji seviyesine geldik. Ancak öyle bir gün geldi ki gözle göremediğimiz bir şey, gözle gördüğümüz her şeyi yıkabilecek potansiyelde. İşte aslında bu kadar aciz varlıklarız. Bu ihtimalin olması bile insanlığın bilinç boyutunu çok değiştirdi.

Kocaman bir balon yaratmışız. Kendimizi çok bilgili sanıyoruz. Karmakarışık matematik formülleri çözüyoruz, atom bombası yapıyoruz ancak nasıl toprak ile doyacağımızı bilmiyoruz, nasıl toprak ile ev yapacağımızı bilmiyoruz, nasıl toprak ile giyineceğimizi bilmiyoruz. Topraktan uzaklaştık. Bu eğitim sistemi bize doğada yalnız yaşayabilmeyi öğretmedi. İnanın ki doğada bir kedi bile insandan daha kolay yaşayabilir. O son noktadan sonra insan kibrinin ne kadar absürt olduğunu görebiliyor musunuz? Akademik ünvanı olan profesörlerimizi düşünün. Hani her yere gittiğinde kendini “Ben Prof. Dr. ” olarak tanıtanları hatırlayın. Makam sahibi olanları düşünün. Yanından geçerken “Sayın Müdürüm” dediklerinizi. Milyoner olanları düşünün. Yüzlerce evi olan,  arabası olanları. O gün geldiğinde hepsi kocaman bir balon olacak. O son noktada hepsi patlayacak. İşte en çok panik yaratanlar bu kesim. Çünkü ünvanlarının ve parasının kaybolmasından korkuyor. Güce tapanlar korkuyor. Ancak Afrikalı aç bir çocukta bu virüsün korkusunu göremezsiniz. Onun kaybedecek bir şeyi yok. O zaten son noktada yaşıyor.

Düşünmeliyiz, hepimiz düşünmeliyiz. Bu virüs bir mesaj veriyor tüm insanlığa. Bir öğretmen. Bence öğretmeden de gitmeyecek. Elimizdeki telefonlara, diktiğimiz gökdelenlere aldanmayalım. Bir  günde çökecek kadar aciz varlıklarız işte. Veee en çok aşağıdaki soruları soruyorum bu dönemde.

Peki hakikat ne?
Değişmeyen şey ne?
Her şey elimden alınsa bile beni ben yapan şey ne?

Bana kalırsa her şey gittiğinde elimizde kalan şey; ahlak ve inanç.

Bence panik yapmak yerine kendi içimizi karantinaya alıp kendi gerçek yüzümüzle yüzleşmeliyiz.

Peki bu hep böyle mi olacak, yani krizsiz ve stressiz bir yaşam mümkün değil mi?

Yaşam sürekli devam eden bir yaratım-yıkım döngüsü içinde var olduğundan bireysel ve evrensel krizler her zaman var olacaktır. Hikaye her seferinde farklılaşır. Dün hikayenin adı savaştı bugün Corona adında bir virüs. Ancak, hepsinin ardındaki gerçek aynıdır: Harekete geçen dönüşüm!

Şu anda da böyle güçlü bir dönüşümden geçiyoruz birlikte. Yoğun ancak onlarca farkındalık hediyesi ile dolu.

Krizin doğasını anladığında onunla savaşmayı ya da onu yok saymayı bırakıp onunla yaşamayı öğrenirsin. İşte o zaman yaşamla uyum içinde akmaya başlarsın ve kriz artık senin için “olumsuz” olarak etiketlenmiş bir yargı olmaktan çıkar. Onun bir doğa gerçeği olduğunu fark edersin tıpkı yağmur gibi, dağ gibi, ateş gibi, su gibi…. Ve böylece yaşamla yakınlaşırsın. Artık, hayal ettiğin yaşam bir adım uzağındadır!

Değiştirebileceklerine odaklan!

Gerçek dün başkaydı, bugün başka çünkü değişti. Değişime ne kadar hızlı adapte olursan o kadar az acı çekersin.

İnsanların büyük kısmı değiştiremeyeceklerine odaklanır. Değişimin neden olduğunu anlamak için kendilerini hırpalar dururlar. Halbuki doğa değişimi sorgulamaz kabul eder ve her değişim gerçekleştiğinde yeni bir strateji geliştirerek yola devam eder. Siz hiç peynir bitti diye ağlayan fare gördünüz mü? Fare daha son lokmayı yer yemez yeni peyniri aramak için hareket geçmiştir bile… Ancak, insan düşünür de düşünür neden oldu, ne zaman geçecek? diye…

Adaptasyon ve yeni bir strateji geliştirmek için kullanması gereken muazzam yaşam enerjisini olanlara kaygılanmakla geçirir. İnsan kaygılanırken, değişim de olduğu yerde durmaz tabii doğanın bir parçası olarak yoluna devam eder.

Bugün iki yol var karşında

Ya değiştiremeyeceğin gerçekler için kaygılanıp pasifize olacaksın ya da dikkatini değiştirebileceklerine yönlendirip yeni düzene adapte olup bu ve her krizden güçlenerek çıkacaksın. Seçim senin! Her zaman olduğu gibi…
Kişisel hijyeninize dikkat etmeyi, bol su içmeyi, iyi beslenmeyi ve güzel uyumayı ihmal etmeyin!
Biz çok güçlüyüz ve bu krizden de çok güçlü çıkacağız!

Sağlıklı kalmanız dileğiyle..

http://www.hurfikir.com.tr adresinden 20 Nisan 2024, 16:04 tarihinde yazdırılmıştır.