KOCATEPE, HACIBAYRAM; TÛR-İ SÎNÂ; SEYR Ü SEFER!

Yazar - Nuri Kahraman

KOCATEPE, HACIBAYRAM;  TÛR-İ SÎNÂ; SEYR Ü SEFER!  

 

Diyânet İşleri Başkanı’mızın imâmetinde kıldığımız ilk, yıl îtibârıyle de son olması hasebiyle “İLK CUMÂ, SON NAMAZ” başlığı koyduğumuz geçen yazımızda, bunun Ankara Diyânet Ahmet Hamdi Akseki Câmii’nde kılmak nasip olduğunu söylemiştik. Bir hafta sonra 2020’nin ilk namazında da Ankara’da, ama bu defâ Kocatepe’deyiz.

 Meşhur Hâfız Furkan TIRAŞÇI’nın hicâz Medine ezanının ardından Hatip Hâfız Mehmet ATICI hutbeye başladı. Önce dâlarla berâber âyet ve hadis metinlerini okudu. Sonra da bunların, konusu; İNSAN, ÎMAN ve HAYAT olan ibâre içerisinde anlamlarını verdi:

DÎN'İN ADI, ÎMAN'IN TADI!...

 “…Biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik. Ancak iman edip yararlı işler yapanlar müstesna! Onlar için kesintisiz bir ödül vardır.” (Tîn 4-6)

 “Allah’ı Rab, İslâm’ı din, Muhammed’i peygamber olarak gönülden benimseyen kimse imanın tadını almış olur.” (Müslim, Îmân, 56)

 Metnin içerisinde yer alan bir başka âyet meâli de şöyleydi:

“Kim İslâm’dan başka bir din arama çabası içine girerse, bilsin ki bu kendisinden asla kabul edilmeyecek ve o âhirette ziyan edenlerden olacaktır.” Âl-i İmran, 3/85.

HAYÂTIN AMACI, YOLUN SONU!...

Hatip son bölümde; “İslâm’da ibadetin amacı, insanın kendisiyle, Rabbiyle ve diğer bütün varlıklarla sağlıklı bir iletişim kurmasını sağlamaktır. Bu sebeple her bir ibadet, güzel ahlâk ile tamamlanmayı bekler. Müslümanca bir hayat ibadetlere olduğu gibi ahlâkî ilkelere de sahip çıkmakla yaşanır. Hakkı korumak ve zulme izin vermemek, merhameti yaşatmak ve şiddete engel olmak, Müslüman olmanın vazgeçilmez gereğidir. Adalet, dürüstlük, tevazu ve cömertlikle hayata bereket katmak, Müslüman’ın asli kişiliğidir. Unutmayalım ki, aklını hakka, kalbini hayra, imkânlarını yararlı işlere bağlayanlar, imanın gereğini yerine getirmiş olur.” diyerek, herkesi Diyanet Vakfı işbirliği içinde, en yakınımızdan başlayarak dünyanın dört bir yanındaki mazlum ve yetimlere ulaşmak, mahzun gönülleri yalnız bırakmamak için “Yolun İyilik Olsun” şiarıyla başlatılan yardım kampanyasına destek vermeğe çağırdı.

Hutbesini; “YARDIM yazıp 5601’e SMS göndererek 10 TL ile bağış kampanyamıza katılabilirsiniz. Cenâb-ı Hak, yapmış olduğumuz ve yapacağımız yardımları yüce katında makbul eylesin” sözleri ve duâsıyla bitirdi.

İNCİR, ZEYTİN; SÎNÂ, MEKKE...

Mehmet ATICI Hoca, 1. Rekâtta Lokman Sûresi’nden aşağıda meâlini verdiğimiz âyetleri okudu:

8, 9. Şüphesiz, iman edip salih amel işleyenler için içlerinde ebedi kalacakları Naîm cennetleri vardır. Allah (bu konuda) gerçek bir vaadde bulunmuştur. O mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.

10. Allah gökleri, görebileceğiniz direkler olmaksızın yarattı. Yeryüzüne de, sizi sarsmasın diye sabit dağlar yerleştirdi ve orada her türlü canlıyı yaydı. Gökten de yağmur indirip orada her türden güzel ve faydalı bitki bitirdik.

11. İşte Allah'ın yarattıkları! Haydi, Allah'ı bırakıp da taptıklarınızın yarattığını bana gösterin! Hayır, zalimler açık bir sapıklık içindedirler.

ALİ ERBAŞ, MEHMET ATICI; AL’AFÂSÎ…

Aynen geçen hafta Ali ERBAŞ Başkanımız gibi AL’AFÂSΠtarzında tilâvette bulunduğu farzın 2. Rekâtında da, hutbede meâlini verdiği (İncire, Zeytine, Tûr-i Sînâ ve Emin Belde Mekke’ye yeminle başlayan) TÎN Sûresi’ni okudu.

Namazdan çıkışta, hemen avlunun dışında yer alan, Ankara Müftülüğü’ne geçtim. Maksat, “OSMAN ŞENER, SÜLEYMAN ATEŞ; KİBİR-GURUR, TESBİH TÂNELERİ!” başlıklı yazımızda yarım kalan bir mevzûyu tamamlamaktı.

SEVGİ-SAYGI; EDEP-ÂDÂP!...

Geçen yazıda, Ankara İlâhiyât’ta, verdikleri tesbihi kabul etmemesi üzerine talebelerinin Süleyman ATEŞ’e;

Hocam bu yaptığınız kibir değil mi, küçümsüyor musunuz yoksa, niye kullanmıyorsunuz? Diye sordukları; onun da;


Bakın, ben parmağımla sayarak tesbihimi yapıyorum. Sizinkini bitiremiyorum. Esas olan tesbih değil mi? Benim parmağımla tâne tâne 10-11 defâ lâyıkıyla SÜBHÂNÂLLÂH demem, öylesine SUB-SUB-SUB şekliyle dememden daha kabûle şâyandır! Şeklinde cevâpladığından söz edilmişti.

Bu bir tarafa, tesbih âletini asıl küçümseyenler aramızdan çıkabiliyor. Onu ayağıyla öte edenleri çok görüyoruz. Çocuklar neyse ne de, oradan oraya atıp savuranları, buna benzer nice saygıda kusur niteliğinde olabilecek davranışları görüyoruz.

TESBİH, KİTAP, KALEM, KÂĞIT…

Sâdece tesbih âleti değil, kitaplar meselâ. Kalem meselâ; ya da kâğıt. Bunlar hepsi ilim malzemeleri değil mi? Aslında düşünülürse onlara da ayrıca dikkât etmek gerekir. Kaldı ki, kimi zaman Kur’ân-ı Kerîm kitabına bile gerekli edepte kusur edilebiliyor.

Buna benzer, câmide olabilen diğer, ilk bakışta basit gibi görünen lâkin biraz düşününce biz ne yapıyoruz, kutsallarımızın ifâdesi olan bu materyâllere karşı nasıl hareket ediyoruz diye kendimizi ayıplayabileceğimiz şeyler olabiliyor. Bunlara dikkât etmeliyiz diye düşünüyoruz. Müslüman ince insandır, düşüncelidir, duyguludur, saygılıdır. Her şeyden önce edeplidir. Her şeyi edebiyle, âdâbıyla yapmağa özen gösterendir.

ZİYÂRET, TİCÂRET; SEFER, ZAFER!...

Evet, ziyâretine geldiğimiz hocamız vaaz göreviyle gittiği için görüşemedik. Oradan Halk Ekmek Kafeteryası’na geçtik. Bugün 3 vakti burada edâ nasîp oldu. Yatsıya da Hacı Bayram Câmii’nde birlikteydik oğlum ve kızımla berâber.

Sevgili okurlar. Hayât kaldığı yerden devam ettiği sürece bizler de burada hasbihâle devam edeceğiz inşâllâh. Nice güzel seferlerde, nice güzel hâtıralarla buluşmak dileğiyle, Rabbimiz cümlemizin hayat seferlerinin netîcesini gönlümüzün arzuladığı zaferle taçlandırsın inşâllâh ves’selâm…

 

http://www.hurfikir.com.tr adresinden 29 Mart 2024, 16:05 tarihinde yazdırılmıştır.