“Sevginin Bedeli”

Yazar -

“Sevginin Bedeli”  

İnsan bir parçada olsa geçmişinden izler taşıyarak yaşıyor. Eğer gerçekten mutlu olduğu anlar varsa onları hatırlamaktan asla vazgeçemiyor. Hepimizin hafızalarından silinmeyen ortak noktamız sanırım çocukluğumuzdaki bayramlar.  

Şimdi hangileri var. Herkes aynı şeyi söyleyip duruyor “hani o eski bayramlar” diye, ama kendisine dönüp bir baksa kendi ne yapıyor o eski günleri yaşatmak için bu da ayrı konu. Tabii ki yaşadığımız zaman, iş hayatı, stresler, seçim, geçim derken insan birazcık nefes alabilmek için bayram tatilini de fırsat bilip tatil yapmak, dinlenmek, gezmek istiyor, belki ailesiyle, belki arkadaşlarıyla. Büyüklerini, yakınlarını telefonla aramak ya da kısa bir sms yetiyor,

Bayram denince aklıma annem geliyor. Bir hafta önceden başlayan bayram temizliğini, bahçe çeşmesinden kova ile su taşıyarak leğende çamaşır çitilemesini, Kimi zaman da yüzü gözü kömür içinde, elleri yanarak peçkanın (soba) fırınında bayram ekmeği  pişirmesini, bayram tatlısı hazırlıklarını hatırlarım. Su gibi  terler fakat onca sıkıntı içerisinde of dediğini bile hatırlamam. Çok sabırlıydı. Maalesef ki benim annem kadar sabrım yok.  Bunlara rağmen biz çocuklarını sevmeye çok vakti vardı annemin. Verdiği ilmek ilmek emek davranışlarına değil, sadece yorgunluk olarak yansımıştı gözlerine. O yorgun gözlerle bile öyle bakışları vardı ki, o çok soğuk günlerde sevgiden bir yorgan olurdu  adeta üzerimize. İnsanın annesini kaybetmesi ne kadar acı ise, annesini kaybedeceğini öğrenmesi daha da acıdır. Yokluğunda hiç unutamadığımız, varlığında ise hatırlamadığımız, ne yaparsak yapalım bu dünyada seni tek affeden, seninle ağlayan, seninle gülen, onsuz olamadığını ancak onsuz olduğunda anlayabileceğin, dünyanın en kıymetli varlığına bir sms den daha yakın olup elini öpecek zamanımız vardır sanırım…

Vaktiyle dünyaya gelmeye hazırlanan bir bebek varmış. Bir gün yaratana sormuş:
“Beni dünyaya göndereceğini söylediler. Ama ben çok küçük, zayıf ve acizim. Dünya denilen yerde nasıl yaşayacağım?” Duyduğu bir ses ona demiş ki…
“Merak etme; sana meleklerimin içinden öyle bir melek seçtim ki o seni bekliyor olacak. Sana şarkılar söyleyecek, sana gülümseyecek, sen onun varlığı ile sevgisi ile çok mutlu olacaksın.”

“Peki… Ben insanların dilini bilmiyorum. Ben onların dilini nasıl anlayacağım.”

“Meleğim sana dünyanın en güzel sözlerini söyleyecek, sana konuşmayı öğretecek.”

“Ama ben onlar gibi iki ayağımın üstünde yürüyemiyorum ki…”

“Meleğim seni kucağına alacak, bağrına basacak, hatta yürümeyi öğretecek.”

“Peki… Dünyada kötü insanlar da olduğunu duydum.”

“Korkma. O melek kendi canı pahasına ne olursa olsun seni her gün kötülüklerden koruyacak.”

“Peki…  Madem dünyaya gitmek üzereyim, daha o meleğin adını bile bilmiyorum. Onu nasıl bulacağım.”

“Hiç merak etme sen onun sımsıcak kollarında bulacaksın. Adının önemi yok ki çünkü sen ona ANNE diyeceksin.”

Sevginin bedeli ancak yine sevgiyle ödenir. Altınla, pırlantayla, parayla, pulla değil… Büyükler, anneler babalar büyükanne, büyükbabalar, yaşlı akrabalar hala o eski bayramları yaşıyorlar ve bekliyorlar, bunu da göz ardı etmemek lazım. Bir gün onların yerinde bizim geçeceğimiz de malum.

Dostluğu, sevgiyi ve geleceği… Aşımızı, ekmeğimizi, soframızı… Hüznümüzü, acımızı, yalnızlığımızı paylaştığımız; birlik ve beraberliğimizi, kardeşlik ve dostluğumuzu en sıcak şekilde hissedeceğimiz İyi Bayramlar. Sevgiyle Kalın…

 

 

http://www.hurfikir.com.tr adresinden 26 Nisan 2024, 15:05 tarihinde yazdırılmıştır.