GURBET MEKTUBU, SILA ŞİİRİ, HASRET DUYGULARI...Yazar - Nuri Kahraman
"Hanımcım; sen gideli başım rahat gibi ama huzurum yok. Mutlu değilim. Hayat anlamsızlaştı. Günlerin bereketi yok. Her şeyin düzeni kaçtı. Susuz kalan çiçek gibi solgunlaştı. Saatler şaştı, odalar karıştı, kitaplar mahzun, gazeteler nispeten memnun. Ev seni ilk günden aramaya başladı ves'selam...
Değerli okurlar. Bir de aklımıza hemen, büyük peygâmber âşığı Şâir Nâbi geliyor Urfa deyince. Hacc mevsiminin de tevâfukuyla berâber onun hikâyesini de paylaşalım bu vesîleyle:
ŞÂİR NÂBÎ'DEN Hz. NEBÎ'YE...
“1641 senesinde Şanlıurfa’da, Yusuf Nâbî isminde bir çocuk dünyaya gelir. Büyüdükçe hikemî şiirler yazmaya başlar. Peygamber âşığı olarak büyüyen bu güzel insan 1678 tarihinde, o zamanın devlet ricaliyle birlikte Hacc vazîfesini îfâ için yollara düşer. Nâbî çok heyecanlıdır. Zira peygamber âşığı olan bir şair için Medine onulmaz bir mutluluktur. Lakin yol çok uzun ve de çöl şartları sıcak ve yorucudur.
Yoldaki molalardan birinde, istirahat esnâsında Yusuf Nâbî’nin dikkatini birinin tavrı çeker. Bu adam bir paşadır ve ayaklarını Medine’ye, Efendimizin (a.s.v.) mübarek istirahatgâhına doğru uzatarak yatmaktadır. Nâbî’yi derin bir elem sarar. O anda kalbine iltica eden ilham ile şu naatı okur:
SAKIN TERK-İ EDEP'TEN!...
Sakın terk-i edebden kûy-i mahbûb-i Hudâ’dır bu;
(Cenâb-ı Hakk’ın nazargâhı ve O’nun sevgili peygamberi Hazret-i Muhammed Mustafâ’nın makâmı ve beldesi olan bu yerde edebe riâyetsizlikten sakın!..)
…..
Murâât-ı edeb şartıyla gir Nâbî bu dergâha,
(Ey Nâbî, bu dergâha edep kâidelerine uyarak gir! Burası, meleklerin etrafında pervâne olduğu ve peygamberlerin (eşiğini) öptüğü mübârek bir makamdır.)
Paşa, saygısızlığını ikaz eden bu şiir karşısında utanır. Hemen toparlanarak Nâbî’ye döner ve der ki:
- Bu şiiri ne zaman yazdın?
- Az önce yazdım.
- Peki bu şiiri başkalarına okudun mu?
- Hayır. Sizden başka da duyan olmadı.
Paşa bunun üzerine bu mevzunun aralarında bir sır olarak kalmasını rica eder. Ardından kafile yol çıkar. Bir sabah ezanı vaktinde Medine’ye ulaşırlar. Şehre edeple girerler. Lakin ezandan önce müezzinlerin dudaklarından dökülen cümlelere şaşırır kalırlar. Medine’de tüm Müezzinler ezandan önce Nâbî’nin paşaya okuduğu naatı okumaktadırlar. Hemen mescide varırlar. Sabah namazının ardından müezzinin yanına giderler. Nâbî müezzine sorar:
- Ezandan önce bir naat okudunuz. Bu naatı nerden öğrendiniz?
- Söyleyemem. Sır.
- Fakat az önce okuduğunuz naat bana ait.
- Senin ismin Nâbî mi?
- Evet.
- Öyleyse dinle. Bu gece Allah Rasulü (a.s.v.) rüyamızda bize: “Ümmetimden Nâbî isimli bir şair beni ziyarete geliyor. Bu zat, bana karşı son derece büyük bir sevgi ile doludur. Bu âşkını ifade için şöyle bir naat yazmıştır. Siz, bu naatı bu sabah minarelerden onun buraya beni ziyarete gelişi şerefine okuyun.”
Nâbî’nin gözleri dolu doludur. Boynu neredeyse iki büklüm olmaktan yere değer. Sevincini anlatacak tarif bulamaz. Nâbî’nin dudaklarından şu sözler dökülür:
- Demek ki Peygamber Efendimiz (a.s.v.) bana “Ümmetim!” dedi. Demek ki iki cihan güneşi beni ümmetliğe kabul etti. Elhamdülillah.”
"3 yıl Siverek günlerinden sonra, Urfa merkez imkânlarıyla berâber bütün bu bilgileri hatırlamak ve derinleştirmek, güncelleyip hayatımıza aks ettirmek fırsatı ganimete çevirmek olacaktır.
GÜZEL ÜLKE, MUTLU NETÎCE...
Değerli okurlar, çocuklarımızın Urfa’ya taşınması bağlamında yaşadığımız duygu ve düşünceleri sizlerle paylaşırken, bize böyle güzel bir ülkede yaşamayı nasip ettiği için Yüce Mevlâ’ya sonsuz şükürler ediyor, O’na ve mensubu olduğumuz millete lâyık olma çabasında cümlemizi muvaffak kılmasını, herkese mutlu yuvalar, hayırlı evlatlar, onur duyulacak, göğsümüzü kabartacak nesiller lutf’eylemesini niyâzla berâber, cümleye içten sevgiler, saygılar sunuyoruz ves’selâm…
http://www.hurfikir.com.tr adresinden 18 Nisan 2024, 18:19 tarihinde yazdırılmıştır. |