KADIN, ERKEK, GEZİ, TUR; ÜÇ AYLAR, CÂMİ, CUMÂ!...

Yazar - Nuri Kahraman

KADIN, ERKEK, GEZİ, TUR;  ÜÇ AYLAR, CÂMİ, CUMÂ!...  

 

Hicrî 1440’ta, Receb Ayının ilk günlerindeyiz. Müminlerin Bahar Ayları diyeceğimiz süreç geçtiğimiz Cumâ günü başladı. Mâlum, Cumâ bayramımız. Bu aynı zamanda, bayramların Cuma’ya tevâfukunun çifte bayram olarak değerlendirilmesi, hattâ bu Kurban’da olursa o yılın haccının EKBER olarak nitelenmesi gibi Üç Aylar’a girdiğimiz gün. Dahası, onun öncesi Perşembe Akşamı Regâip’le berâber kucaklaşmıştık kutlu mevsimle.

Evet, kapılıp ve de kendimizi kaptırıp gittiğimiz çeşit çeşit meşgâlelerin yakamızı bırakmadığı onca hay-huydan sonra, zincirleme tevâfuklar bağlamında çifte bayramlar diyebileceğimiz günler yaşamaktayız elhamdülillâh. Rabbimiz bu sevinçlerimizi sonsuz mutluluklarla taçlandırma niyet, gayret ve de başarısını lûtfetsin cümlemize. Bu Üç Aylar sürecinde buna dikkât ederek, öncelikle kendimizle ilgilenmeye çalışalım inşâllâh.

Bu sözü yadırgamayınız. İletişim araçları bizleri öylesine teslim aldı ki, kendimizi dahî unuttuk dersek mübâlağa etmiş olmayız. Bunu birebir yaşamıyor muyuz toplum olarak? İşte bu süreç, tıpkı sigarayı bırakma kampanyası gibi bir mesele ittihaz edilmeli, uyuşturucuya benzer bu ibtilâdan kurtulmanın derdine düşmeliyiz.

Üç Aylar’ı geçtik, tüm hayâtı değerlendirmek için de bu cehd gereklidir. Aksi takdirde ömrümüz, çocuklarımız, geleceğimiz mâlâyâniyle hebâ olup gidecek Allâh korusun. Kısaca, bir nevî yayla; yâni, hayâtımızı kirliliklerden oksijenli taraflara doğru taşıyıp, o nezih havaları soluma mevsimi.

VEDÂ HUTBESİ, CENNET RÜTBESİ!...

Bu günler ayrıca, Efendimiz (SAV) in Mekke’de Vedâ Hutbesi’ni îrad ettiği günler. Bir de, “Dünyâ Kadınlar Günü” yazıyordu Cumâ yaprağında. Bakınız, ne güzel tevâfuk oldu burada. Aynen yukardaki tevâfuklara benzer şekilde. Sevgili Peygâmber Efendimiz (SAV) O meşhur Vedâ hutbesi’nde, konuyla ilgili seçtiğimiz kısımlarda neler buyuruyor:

“Ey Ashabım!...

Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hâl ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski dalâletlere (sapıklıklara) dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız!”

“Ashabım ! ...

Eskiden câhiliyet devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu Rabia'nin kan davasıdır.”

“Ashabım! ...

Her türlü riba (tefecilik) kaldırılmıştır…”

“Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız...”

“Ey insanlar ! ...

Kadınların haklarına riayet ediniz. Bu hususta Allah'tan korkunuz. SİZ KADINLARI, ALLAH EMANETİ OLARAK ALDINIZ; onları Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde haklarınız olduğu gibi, onların da sizin üzerinizde hakları vardır.

Onlar sizin haklarınıza riayet etsinler... Siz de ONLARA NEZÂKETLE MUAMELE EDİN…”

“Ey İnsanlar!

Allah'a kulluk edin. Beş vakit namazınızı kılın. Ramazan orucunu tutun.

Emirlerime itaat edin. O takdirde Rabbinizin Cennetine girersiniz.”

BÖYLESİ GAYRET; ŞÂYÂN-I HAYRET!

Şurası şâyân-ı hayret bir durumdur ki, bu sözlerin sâhibi bir peygâmberin ümmetinden olduğu iddiasında bulunan bir toplumda her hangi bir kadın, nasıl öyle ekranlara yansıyan fecî durumları yaşayabilir?! Müslümanım diyen bir kişi, nasıl bu kadar cânî olabilir?! Hutbenin tamâmına bakıldığında, Efendimizin (SAV) sözlerine göre, bunlar hiçbir canlıya revâ görülecek şeyler değildir.

Mesaj apaçık ortada.  Gerçekler de! Sonuçta, problem alıcılarda. Yâni, -sözümüz ona- bir kısım vicdan yoksunu, adı müslümana çıkmış, canavar ruhlu insan müsveddelerinde. İşin garibi, bu meselenin dîne mâledilmesi.

Bir defâ akıl-mantık var; kadını da, erkeği de yaratan Allâh. O, bir kuluna zulmedilmesine râzı olabilir mi? O’nun dîni buna müsâade eder mi? Peygâmberi bunu hoş görebilir mi? Nitekim, Vedâ Hutbesi’nden seçtiğimiz ilgili kısımlar yukarda. Daha neler var ama, buraya sığması mümkün değil; hem gerek te yok.

TAŞ YERİNDE, SIR DERİNDE!...

İçimizdeki, -en hafifinden beyinsizler diyeceğimiz- kimileri bunun üzerinden dînimize gönderme yapmaya çalışıyorlar. Onlara hidâyet dilemekten başka söylenecek söz yok. Belki bunu doğrudan yapmıyorlar. Hak, özgürlük, eşitlik yaygaralarıyla kadını âit olduğu konumdan uzaklaştırıp paçavraya çevirmek istiyorlar. Kısaca söylemek gerekirse;

“TAŞ YERİNDE AĞIRDIR!”

Bunun açıklaması niteliğinde, hoşuma giden bir de vecîze var, onu arz edeyim:

“KADINLAR ZAYIFTIR,

AMA, ANNELER GÜÇLÜDÜR.”

VİCTOR HUGO

Ve de HADİS mâlum:

“CENNET; ANNELERİN

AYAKLARI ALTINDADIR”

“Kadın, kadın; kadın da kadın!” diyenlerin derdi onu evden-ocaktan, çelikten-çocuktan, annelikten uzaklaştırıp her şeye açık fonksiyona çekmekten, âileyi parçalamaktan başka bir şey değildir.

“Gezi, gezi, gezi!” diye yırtınanların derdi özgürlük müydü size göre? Yoksa ülkenin başına çorap örüp milletin elini-kolunu bağlamak sûretiyle teslim almak mıydı? Cevâbı sizlere bırakıyorum! Her şey çok açık! Bundan gerisi lâf ü güzâf!

Bir de, şimdi burada feys’teki, hem kadını tahrik eden, bunu yaparken kullandığı görüntülerle de aynı zamanda karşı cinsi de tahrik etme keyfiyetinde olan bir paylaşımı görünce yazdığımızı buraya alalım ve de böylece konuyu bağlayalım inşâllâh:

“KADIN NİYE ERKEK GİBİ GÜÇLÜ OLMAYA ZORLANIYOR Kİ? İLLÂ ERKEKLE KAVGA MI ETMESİ GEREKECEK? BUNU İZLEDİKTEN SONRA ŞİMDİ GELEN BİR İLHAAMI PAYLAŞAYIM SİZLERLE:

(((NE ERKEK, NE DE KADIN EŞİTTİR! 
İKİSİ DE AYRI AYRI ÇEŞİTTİR! ))) 
GÜZEL OLMADI MI? VAR MI BAŞKA SÖYLEYECEK SÖZ?!”

Bu duygu ve düşüncelerle, ÜÇ AYLAR mevsimimiz mübârek olsun. Gönlümüz mânevî güzelliklerin sürûruyla dolsun. Rabbimiz nefsimizi ve de neslimizi şeytan ve de şeytânî sıfatlı tüm iç ve dış etkenlerin şerrinden korusun inşâllâh. Cümleye sevgiler, saygılar ves’selâm…

 

http://www.hurfikir.com.tr adresinden 29 Mart 2024, 16:38 tarihinde yazdırılmıştır.