ŞİMDİ BİZ NE YAPACAĞIZ?

Yazar - Nuri Kahraman

ŞİMDİ BİZ NE YAPACAĞIZ?  

Geçen hafta cumartesi akşamı çıkmıştım yola. Sabah ezanına yakın indik AŞTİ’de. Bir haftayı aşkındır Ankara’dayız. Dolayısıyla Ordu adaylarının tanıtım programını ekrandan tâkip ettik. Listelerde umulmadık değişimler oldu. Elbette güzel oldu. Çünkü, zâten olmazsa olmaz bir aday yoktu içlerinde. Çünkü, kendisine 20’de 20 destek verdiği bu kadro, o halka Hak adına ne vermişti? Hattâ halk adına ne vermişti?

NEFESLER ve de NEFİSLER!...

Bu soru çok önemli! Sıradan bir soru değil. Çünkü bu seçilmiş adamlar nefeslerini daha çok nefisleri uğruna harcadılar! En azından, genel anlamda öylesine bir tablo çizip böylesine bir algıya sebep oldular. Çok yazık oldu. Partiye, dâvâya, savundukları ve de temsil ettiklerini ihsas ettirdikleri kutsal değerlere.

Şimdi bakınız, listede en baştan başlamak üzere 5’te 3’lük bir değişim söz konusu. Kalanların çoğunluğu da şu ya da bu sebeplerden. Yoksa illâki lâzımlığından değil. Değişenlere gelince, kulağımıza geldiği kadarıyla çoğu, gelen gideni aratır kabîlinden. Nitekim çok yerlerde ilçe başkanları ve teşkilâtlarda çözülmeler var.

Neden? Çünkü ortada dâvâ diye bir şey yok. Nefis ve menfaat yarışı. Giden ya da kalan noktasında kalite konuşulmuyor. Senin adam, benim adam. Dâvâ, hizmet gibi şeyler konuşulmuyor bile ve de kimsenin umurunda değil.

İLLE DE BEN, İLLE DE BEN!...

İlle de ben olucam, kalıcam da kalıcam deyip, -merhum hocamızın tâbiriyle- tabandan tâ tavana takla atanlar meselenin özünü gâyet açık bir şekilde ele verdiler. Arkadaş, bu iş iyiyse biraz da kaç dönemdir birlikte yürüdüğün, benim de şu kutsal dâvâda biraz hizmetim dokunsa diye can atan başka kardeşlerine hak tanı. Değilse; ktüyse, kurtul gitsin! Kaldı ki, sizi vazgeçilmez kılıp oraya çivilemesi gereken, başkasının yapamayacağı köklü bir proje ya da eser gösterin! Yok! Yoksa, o hâlde ne,? Nedir yâni?!

BELKİ DE BİRİLERİ!...

Bunları niye yazıyorum? Üzülüyorum da ondan. Bâzen ümitleniyoruz, hayâllere kapılıyoruz. Ama, yok arkadaş. Şöyle aklı başında, bak bu adam buraya lâzım, o gelirse orda hizmet olur, adâlet olur, nezâket olur. Bu adam oraya yakışır denecek adamlar yetiştiremedik.

Belki de birileri öteden beri canhıraşâne olarak teşkilâta müdâhale ederken bunu yapmaya, kendinden sonrası tûfan manzaraları oluşturmaya çalışmıştı; kim bilir?!

ÜMİTSİZ OLMAZ; AMA…

Sevgili okurlar; elbette ümitliyiz, mümine ümitsizlik yakışmaz. Ancak, o ümîde hizmet adına bunları yazıyorum. O gitmiş bu gelmişle, falanca gelmiş hava değişmişle, bir beş yıl, bir beş yıl daha ümit sekitmelerle bu iş olmayacak. Topyekun biz değişmeliyiz. Toplum değişmeden seçtiklerinin değişeceğini beklemek ve sorumluluğu oralara savurmak bizi netîceye götürmez ve de vebâlden kurtarmaz. Bu günden tezi yok kendimize çeki-düzen vermeliyiz.

Bakınız, vatan, millet, sakarya, ezan, bayrak, tesettür, nâmus söylemleri çoğaldı ama toplum, özellikle de gençlik ne durumda? Her şeyi oya havâle ettik ama bunun boya bir etkisi olmadı. Başımız göğe ermedi âni. Aksine, yüzümüzü kızartıp başımızı eğdirecek durumlar çoğaldı. Çoğalan örtüler, genel tefessühün üstünü örtmeye yetmedi.

MEVCUT TABLO, BEKLENEN ADAM!

Şimdi biz ne yapacağız? Mevcut tablodan ne çıkarabiliriz? Onlardan kültür ve irfanımız adına nasıl istifâde edebilirizin peşine düşmek durumundayız. Bu noktada seçmekle bırakmamak, bildiklerimizi paylaşmak ve iknâ etmek sûretiyle etkileyerek hayra hizmetleri ziyâdeleştirmek, bu arada da adam yetiştirmeyi aslâ ve aslâ ihmâl etmemek durumundayız.

Beş yıl sonar bizim adamı getirir bu işi hâllederiz diye bir şey yok. Birebir iyi olmak ve iyileştirmek moduyla, durmak yok yola devâm metodunu uygulamalıyız. Dolayısıyla çâre geleneksel gayretler, sohbetler, yardımlaşmalar, birebir ilgilenmelerdedir. Bu da siyâsetle olacak şey değildir. Onun görevi yolu açmak, bize düşen de, üzerimize düşen sorumluluklar bağlamında bu zemini değerlerimiz adına değerlendirmek.

Bunları, fotoğraf çekip hemen paylaşarak kendimize siyâsî ya da meslekî çevrelerde yer edinmek için değil, sırf Allâh rızâsı için yapmak. Toplum olarak yaşarken Allâh rızâsını n kadar gözetiyoruz ki, bizim gibilerin oyuyla gelenlerden kendi yaptıklarımızdan daha hasbî ve de kalite işler bekleyelim!?

YENİ LİSTE, ESKİMEZ DÂVÂ…

Sevgili dostlar. Yeni listeler hayırlı olsun. Siyâsetten çok beklentimiz yok. Zarar vermesinler yeter. Benim ümîdim Allâh’tandır. O istedikten sonra bu milletin yürüyüşünü kimse engelleyemez. Kötüler ayak bağı olamaz. Onların engel göründüğü şeyler bir bakarsınız fetihlerin önünü açar.

Nitekim, artık, son yıllar tüm gözümüzü dışa çevirdik, içimizi, kısaca kendimizi unuttuk. Âilemizi, çevremizi ihmâl ettik. Her şeyi yukardakilere havâle ettik. Ama, olmadığını gördük. Olmayacak ta. Rabbimizin bu meyânda sözü gâyet açık: "Bir kavim kendini değiştirmedikçe Allah o kavmin durumunu değiştirmez."(Ra'd:11)

NE BÎGÂNE, NE DÎVÂNE!...

Kısaca, elbette ki siyâsete bîgâne kalmayacağız, ilgileneceğiz ancak bu arada kendimize âit olanlar başta olmak üzere çocuklarımıza, akrabamıza, dostlarımıza, çevremize karşı anlık, günlük görevlerimiz aslâ ihmâl etmeyeceğiz. Aksi takdirde yarın çok geç olur Allâh korusun.

Sevgili dostlar, siyâseti bir paragrafla geçiştirip size izlenimlerimizden, kitaplardan, kitap-kahvelerden, dergilerden, câmilerden, dost ziyâretlerinden falan söz edecektik ama gördüğünüz gibi burada da yakamızı bırakmadı. İnşâllâh hayırlısı olur. Başka zaman yazarız.

ANKARA’DAN İSTANBUL’A…

Bu arada sizden şu an İstanbul Çapa’da tedâvi gören, hafta sonu bizim de yanına gideceğimiz kardeşim için duâlar istiyor, cümlemizin hastalarına sabırlar ve de metânetler bahşetmesi, şifâlar vermesi, kimseleri istikâmetten ayırmaması niyâzıyla hepinize Ankara’dan sevgiler, saygılar sunuyoruz ves’selâm…

 

 

 

 

http://www.hurfikir.com.tr adresinden 24 Nisan 2024, 01:22 tarihinde yazdırılmıştır.