RİZE, ORDU, İSTANBUL; AYASOFYA, KADER-KISMET!

Yazar - Nuri Kahraman

RİZE, ORDU, İSTANBUL;  AYASOFYA, KADER-KISMET!  

Geçen yazımızın başlığını, “RİZE'DE, ENSAR GÜNÜ; İSTANBUL SAATLERİ...”  koymuştuk. Zîrâ, o gün Rize’deydik ama, bizim için âdetâ bir İstanbul havası da esmişti aynı zamanda. Telefonla arayıp buluştuğumuz arkadaşlarımızla, hocalarımızdan, yarım asra yaklaşan o günlerden konuşmuş, hattâ onların kimi sözlerini burada paylaşmıştık.

Ayrıca, bölge toplantısı için bulunduğumuz Ensar Vakfının genel merkezi de İstanbul’da olup bugünkü toplantı da onların riyâsetinde yapılmaktaydı. Kaldı ki, adı vakıf ya da başka bir şey; hayır-hasenât eksenli, kökü asırlara varan her şeyin merkezinde burası var değil midir hep? Efendimiz (SAV)in sancaktarı Eyüp el-Ensârî (RA) nerededir?

DANS İLE NAMAZ ARASI!

Bu anlamda İstanbul, Anadolu’da her yer, hattâ gönül coğrafyamızdaki her memleket ve mıntıka için de aynı konumdadır. Milletin olduğu kadar, ümmetin de ortak değeridir yâni. Onun için kâfirler İstanbul’dan aslâ vaz geçmiş değillerdir. Bundan dolayı Ayasofya, câmiyle kilise, dansla namaz arasında gidip geliyor…

İşte, bir gün namaz gâlip geldiğinde bu, sâdece ülkemiz değil tüm İslâm Âlemi için gerçek kurtuluşun işâret fişeği olacaktır. Rabbimizin o günleri hepimize en yakın zamanda göstermesi ve bunu görmenin bizlere de müyesser olması niyâzıyla diyor, bu kadar mukaddimeden sonra, geçen hafta bölge toplantısı günü, Ensar Vakfı Genel Müdürü Sn. Hüseyin Kader Bey’in geçen yazımızda manifesto olarak nitelendirdiğimiz sözlerine geçiyoruz.

ENSAR ÇATISI, KARDEŞLİK RÛHU…

Şunu başta belirtelim ki, o gün havasıyla suyuyla, yoluyla yordamıyla, her şeyiyle güzel bir gündü. Güzel hasbihâller oldu, göğüs kabartıcı faaliyetler, tam da ensar rûhuna uygun göz yaşartıcı gayretler konuşuldu. Rize Ensar’ın ev sâhipliği mükemmeldi. Kardeşlik havası, diğergâmlık, fedâkârlık, samîmiyet havası tavırlarda vakar, yüzlerde tebessüm olarak tecessüm etmişti.

İşte, biraz da bunun kıvanç, rahatlık ve coşkusuyla çıktı kürsüye Hüseyin Kader ve Besmele ve hamdele ile başladığı konuşmasında not edebildiğimiz kadarı ve aklımızda kaldığı şekliyle şunları söyledi özetle:

RİZE’DE “KADER” SÖZLERİ

“İnsan insanın derdi, insan insanın şifâsı, insan insanın yurdu, insan insanın toprağı, insan insanın kardeşi, insan insanın yardımcısı, ensarı; insan insanın her şeyi…

İki kişi sizi unutmaz; yemek yedirdiğiniz, istihdam ettiğiniz. Aş ve iş yâni. Kim yüklenirse Allâh yükünü hafifletir. Kim de yüklenmezse Allâh onun işini ağırlaştırır.

 Çok duâ alıyorsunuz. Hem de ağzı duâlılardan. Bu bir nasip meselesidir. Burada bulunuşumuz Allâh’ın ikrâmıdır. Hamd’edelim. Bize katkısı olan herkes bu hasenâttan pay alıyor.

Allâh bugün sizi neyle meşgûl ediyorsa katındaki yeriniz odur. Eğer uzaklaşmışsanız, o zaman ağlayın. Çile geliyorsa, artıyorsa sevinin, sabredin.

Hedefe varamasak da, yolda olmak önemlidir. Rize şûbemiz ilk başlarda cesâretsizdiler. Besmele çekip yola çıkın dedik. Bir ev açıldı ilk olarak. Ev evi açtı. 21’e kadar ulaştı. Ve arkasından binâ, yurt, yurtlar. Bu gün burada 5 yurdumuz var, Elhamdülillâh. Samîmiyet ve gayret buraya taşıdı.

ORDU’DA GİDENLER, KALANLAR!

Bakınız Ordu’da yerel otoritenin şûbemize zırnık katkısı olmadı. Nasîpleri yokmuş. Onlara dedik siz gidersiniz vakıf kalır. Bizim bu gün orda üç yurdumuz var. O zıtlaşan başkansa artık yok. OLGUN KÜÇÜK Başkanımızsa işte burada!

Behlûl Dânâ’nın Cennetteki Köşk meselindeki gibi, elinde güç olduğu hâlde nasîbi olmayanlar kaybetti, işin rüyâsını gerçek gibi gören bizler kazandık, elhamdülillâh.

Bu bize gösteriyor ki, yol üzerinde gereksiz şeylere takılmamalı, takıntı da yapmamalı. O zaman her şey durağanlaşır, zamanla leşe dönüşüp kokar, kokuşur. Faydalı olabilecek insan da yerini bilmeli; kâbiliyeti varsa asla geri durmamalı.

Böyle olursa hep kazanacağız, daha da kazanacağız lâkin, şu var ki; geldiğimiz noktada, ülkenin her anlamda büyük ve en etkili vakfı olmamıza rağmen yoldaki o ilk samîmiyet ve gayretleri kaybetmiş görünüyoruz. Bugünün geniş imkânları ve müsâit ortamlarıyla berâber çok daha büyük hizmetlere imza atmak borcundayız.

4 MERKEZ, 3 U…

Bunun için de çalışırken daha bir samîmî ve pozitif olmak durumundayız. Bu noktada, inancın merkezine TEVHİD, amelin merkezine NAMAZ, ibâdetin İHLÂS, hayâtınkine de AHLÂK’ı yerleştirmeliyiz. Eski safiyet ve hasbîliğe doğru bir U dönüşü gibi bir şey.

Biz bunu “3 U prensibi” diye ifâde ediyoruz: Yâni, bir ensarlı olarak dünyevîleşme değil UHREVÎLEŞME, süflîleşme değil ULVÎLEŞME, denîleşme değil UMRANLAŞMA gayretinde olmayı hep sürdürmeliyiz.

Diğer yandan Mümin, hüsn-i zan sâhibi bir insandır. Dedikoduya kulak asmaz. Gıybet etmez. Kesin olmayan şeyleri konuşmaz. Çünkü zinâda bile 4 şâhit gerekir. Bunun için, söylentilere hiç îtibar etmez, yürüyüşüne özgüven ve kararlılıkla devam eder…

ARANAN KAN, ÖZLENEN RUH!

Pozitif olmaya gelince, Efendimiz (SAV) Allâh’tan sabır isteyen hastaya sağlık ve âfiyet istemesini tavsiye etmiş. Sabır istemek belâyı da istemektir çünkü. Buradan anlıyoruz ki, isteklerimizi sıralarken dahî kelimelerimizi müspet olanlardan seçmeliyiz.

Meselâ, kendi kendinize telkinde bulunurken, “unutma!” derseniz o şey unutulur. “Aklında tut” derseniz aklınızda tutarsınız. Tansiyonum var derseniz tansiyonunuz olur. Öyleyse, olumsuzluk yok. Ümitsizlik yok. Dâimâ pozitif olmak gerek.

Gelişiniz güle güle, gidişiniz güle güle, yaşayışınız güle güle olsun.”

Biz de bu güzel finâle eyvallâh diyor, Yüce Mevlâ’nın bizleri böyle yüz güldüren, gülümseten pozitif nice vesîlelerle tekrar tekrar buluşturması, dünyâda da, ahirette de iyilikten, güzellikten, gülmek ve mutluluktan ayırmaması niyâzıyla cümleye sevgiler, saygılar, sonsuz saâdetler diliyoruz ves’selâm…

 

http://www.hurfikir.com.tr adresinden 26 Nisan 2024, 15:12 tarihinde yazdırılmıştır.