HADİ ERDOĞAN; TAHTAYA!...

Yazar - Nuri Kahraman

HADİ ERDOĞAN; TAHTAYA!...  

Bu gün sizlerle, geçmişte yaşanmış gerçek Ulubey’in, o tatlı, şirin, çileli ama neşeli, mutlu, o hep özlemini çektiğimiz, tekrar o havanın esmesi için yelpâzelendiğimiz sevgili, saygılı, muhabbetli Ulubey’in havasını soluyacağız. Şu cümlelere, samîmiyete, orijinâlliğe bakar mısınız? Bu insan, aramızdan biri, Ulubey’in ganî gönüllü, memleket âşığı, gerçek sevdâlısı bir değeri.

Zaman zaman caddede, sokakta karşılaştığımız o sessiz-sedâsız ve fakat irfan derinliği kelimelerinden taşan arkadaşımıza bu defâ internette dolaşırken tevâfuk ettik. Cümleler arasında gezerken içimiz ısındı. Yüreğimizde o eski, bu gün de hep öyle görmek istediğimiz güzel Ulubey’e hasret duyguları depreşti. İstedik ki bu soğuk günlerde o güzel, sıcak cümleleri sizlerle de paylaşalım:

79’dan 19’a; 40 YIL ÖNCE, 40 YIL SONRA

 “Sene 79 da çukur mah. İlkokulu bitirdik. Kulakları çınlasın herhalde yaşıyor, Ali Osman Yazıcı hocamın fındık çubuğundan olan sopasının izi elinde belli olmadan ilkokulu bitiren yoktur. Buradan kendisine ve eşi Sabriye hanıma saygılarımı sunuyorum. Zor şartlarda,3 sınıflı okulda ilkokulu bitirip artık Merkez'e(Ulubey'e)orta okula gideceğiz diye adeta sevinçten uçuyoruz. Her gün gidiş-geliş 6-7 km yol yürüyeceğimizi bilsek te, bambaşka bir duyguydu merkezde okumak. Yağmur, çise, kâr, firtına, güneş ve rüzgâr farketmezdi. Sabahın karanlığında anamızın kalkın sesiyle uyanırdık. Gaz lambasının kısık ışığında ders çalışıp yorgun gözümüzün kirpiklerini zor açıyorduk sabahları. Çünkü ta 87lere kadar elektrik yoktu maalesef merkez mahallelerde. Anam, oğlum aç gitmeyin bir şeyler yiyin diyordu. Yer sofrası kurulmuş ama şimdiki gibi çay ve 1oo1 çeşit kahvaltı nerde. Ya pancar çorbası,  ya süt dooraması. Az bişi atıştırıp sabahın karanlığında çıkardık yola. Kışın sabah ezanı yolda okunurdu bazen. Sela deresine geldiğimizde ürperir korkardık. Dereyi hızlıca geçip, Eyüp Ağaan yokuşunu nasıl çıktığımızı bilemezdik. Kırmanoo Mehmet (merhum) amcanın evinin yanına çıkınca bir ohh..çekerdik. Araba nerede.... Çakoroon jeepi, bide dumanoon Neşet 'ın jeepi… İşe giden, kahveye giden sabahtan yolu keserler, dumanoonu beklerlerdi. Jeepi tıka basa doldururlar, kimisi arka kapıya asılır,kimi söförün sol tarafına binerdi. Belediyede çalışan Nejdet Baykal’ın yeri hep aynıydı. Jeepin ön kaputunun üstü, sağ taraf , araç durmadan atlar binerdi.Normalde 7-8 kişilik arabaya, 18-20 kişi binerdi. Biz de araba sesini duyunca kafamızı arkaya çevire çevire yürürdük. Belki alırlar diye… Okulumuza gider dersimizi görür ve öğle tatilinde kadir ustanın fırınından mis kokulu somunu alıp, içine helva alabilirsek koyar yerdik. Akşam yine güle oynaya yola düşerdik. Cebimizde bozuk para kalmışsa; bakkal merhum Mehmet amcadan (kamilin mehmet) çiklet alırdık. Kamilin mehmet amcanın bakkalı, o zamanlarda Ulubey in migrosu sayılırdı. Çukur-çongara-gündüzlü -karakoca- durak-koşaca. .. daha bir-çok köy ordan alış veriş yapardı. Hele salı günü pazarı olduğundan tıklım tıklım olurdu. Çokları fındık veresiye alırdı. Kızları mehmet amcanın en büyük yardımcısıydı. Tüm mektuplar ve evraklar bakkal mehmet sönmez eliyle diye gelirdi. parası olmayana para, ekmeği olmayana ekmek verir, herkesle dertlesirdi. Dükkanın ortasındaki sobaya, en çok üşüyen kadınlar ve çocuklar sevinirdi. Şimdi neyazık ki ne bakkal mehmet amcalar kaldı, ne dertleşecek esnaf. Artık her mahalle arası sadece ticareti düşünen avm.ler, 1o1 ve bim lerle doldu.Samimiyet ve dostluk kayboldu… Bana zaman ayırdığınız için teşekkür ederim… 27 Kasım 2018Erdoğan Tüysüz

Faruk Atli yasadiklarimizi cok şahane anlatmişsin Erdogan...tesekkurler…

Nejla Odabas Erdoğan bey ne güzel anlatıyorsun eski günler gittim okulumuz arkadaşlarımız da başkaydı…

DAYIMGİLLER, EYÜB’AAN YOKUŞ, MÜBÂREK BELDE…

Yazıya okurların verdiği tepkiler de çok güzel gördüğünüz gibi. Biz de aynı duyguları paylaşıyoruz. Bizler de aynı şeyleri kendi okullarımız ve yollarında yaşadık.

Hattâ, Faik, Hüseyin Dayılarımıza geldiğimizde oğulları Yalçın ve Ferhat kardeşlerimizle Kaymazların yokuştan bizim de çok yürüdüğümüz oldu Ulubey’e. Önünde, o zamanlar nâdirattan olan kamyonla o ev hâlâ gözümüzün önünde. Yakına kadar duruyordu. Bilmiyorum şimdi ne hâlde…

Her neyse, yanılmıyorsam, Erdoğan Bey’le işyerinde bir karşılaşmamızda, Ulubey Yorum’dan kendisine yazmak için teklif geldiğini söylemişti. Bizce, o teklif çok yerinde. Dolayısıyla derinde bulunan güzel birikim ve duyguları çok sevdiğimiz toprağımız, adı ULUĞ BEY gibi değerlerimizi hatırlatan, -Faruk ATLI Kardeşimizin tâbiriyle MÜBÂREK BELDE- Ulubey İlçemize olan sevgimizin gereği olarak DÜNDEN BUGÜNE ULUBEY internet sayfasında olduğu gibi, gazetemizin sayfalarında da paylaşmak sûretiyle elle tutulur, gözle görünür hâle getirmek hepimiz için faydalı ve sevindirici olacaktır diye düşünüyoruz.

Kısaca, bir öğretmen diliyle, “Hadi ERDOĞAN TÜYSÜZ, TAHTAYA! Konuşmaya, anlatmaya, yazmaya devam!” diyerek kendisine sesleniyor, bu çağrımızı herkesin sevinçle karşılayacağı inancıyla cümleye sevgiler, saygılar sunuyor, tüm okurlarımıza sevdikleriyle berâber sonsuz mutluluklar dileğiyle Allâh’a emânet olunuz diyerek, inşâllâh tekrar buluşmak umûdu ve de şimdilik kaydıyla huzurlarınızdan ayrılıyoruz ves’selâm…

 

http://www.hurfikir.com.tr adresinden 16 Nisan 2024, 09:24 tarihinde yazdırılmıştır.