ÇANAKKALE SAVAŞLARINDAN ALINACAK DERSLER

Yazar -

ÇANAKKALE SAVAŞLARINDAN ALINACAK DERSLER  

Biz savaşların hamasi taraflarını öne çıkarıyoruz asıl almamız gereken dersleri unutuyoruz. Çanakkale savaşlarıyla ilgili öyle duygu dolu olaylar anlatılıyor ki, bunları dinliyoruz, ağlıyoruz. Atalarımıza olan sevgimiz, saygımız artıyor. Tamam, bu bir kültür etkinliği oluyor da ders bunun neresinde? Savaş menkıbelerini dinleyip ağlamak ne kadar ders oluyor? Onun için ben bu yazımda değişik bir üslup kullanacağım İngilizlerin cephe komutanı Hamilton’un raporundan iki kelimeyi değerlendireceğim. Birincisi Hamilton raporunda “Biz Türkler’in ALLAHINA yenildik.” Diyor. Ne demek bu? Yani haşa bizim Allahımız mı savaştı da İngilizleri yendi? Türk milletinin inancından imanından bahsediyor. Çanakkale’de savaşan askerlerimizin “ölümden korkmadıklarını, imanlı inançlı olduklarını” anlatıyor. Hatıralarının bir yerinde de çarpışmaları açık denizdeki savaş gemisinden takip ederken şu cümleyi kullanıyor “işte o uğursuz ses yine duyulmaya başladı (Allah Allah seslerini, kasdediyor) Yine Türkler taarruza geçtiler…” Askerlerimizin o dağları çınlatan ve iman dolu göğüslerden çıkan Allah Allah haykırışları gavuru fena korkutmuş olacak. Yine Mustafa Kemal Fransız sevgilisine savaş sırasında yazdığı mektupta “Bu savaşı biz kazanacağız çünkü benim askerlerim ölümden korkmuyor, şehid olunca cennete gideceklerine inanıyorlar…” diyor. Yine askerlerimiz kolordu komutanının emriyle devamlı “Selatı münciye” okuyorlardı. Yine siperlerde nöbet bekleyen askerlerimiz gerilim içersinde düşmanın saldırısını beklerken, ilk gemiler görüldüğünde ezan okumaya başlıyorlar. Bu ne demek biliyor musunuz? Gelen düşman eğer kazanırsa namusunu çiğneyecek ve azanımı susturacak. “Yangında ilk kurtarılacak değerli eşya gibi asker ezanına sarılıyor. Çünkü onun en değerli varlığı EZAN’ı MUHAMEDİ’DİR”

Peki sonra ne oldu da inancımızdan, imanımızdan, dini değerlerimizden, ezanımızdan bu kadar uzaklaştık?

Hamilton’un raporunda üzerinde düşünülmesi gereken ikinci cümlede şudur. “Yenildik, Çanakkale’den çekiliyoruz ama Türkler’in de bir neslini burada yok ettik…” İşte beni çok düşündüren cümlede budur. Bir neslimiz Çanakkale’de yok edildi. Hem de nasıl bir nesil? Birçok yüksek okulumuz, lisemiz birkaç yıl mezun veremedi. Sadece Çanakkale değildi ki. Yemen’de, Sarıkamış’ta, Galiçya’da, Filistin, Bağdat’ta aynı savaşın ayrı cepheleriydi. Yetişkin insan kalmadı. Savaşlarında şöyle bir özelliği vardır “Vatan tehlikede ey vatanseverler haydi cepheye” denildiğinde, en kahramanlar koşar. Düşmanla karşı karşıya gelinipte “hücum” denildiğinde de önce en inançlılar ve kahramanlar fırlar. O zamanda ne olur? İlk kurşunu onlar yer. 1912’de Balkan Harbiyle başlayıp hemen peşinden beş senede birinci cihan harbiyle devam eden ta İstiklal Harbiyle beraber 1923’e kadar tam on bir yıl süren savaşlarda bu ülkenin kahramanları ya yok edildi, ya sakat gazi oldular. Ya da bitkin, yılgın olarak evlerine döndüler.

Sonra ne oldu? Ülkemiz ve milletimiz üzerinde düşmanlarımızın kirli planları başladı. Anadolu’da “bebeler ve de dedeler” kalmıştı ya kim itiraz edecek ezanların susturulmasına, kim itiraz edecek camilerin kapatılmasına, satılmasına? “Gittim yiğitçe dövüştüm savaş meydanlarında / Ne takı zaferler istedim, ne de taç / Şükrederek oturduğum sofralarımda ya kuru ekmek oldu, ya da bulamaç…” diyor ya Y.B. Bakiler. Gerçek kahramanlar otla, çöple, kuru ekmek soğanla yaşamaya çalışırken savaş kaçkınları birdenbire ortalığa hakim oldular. Onların sözleri geçer oldu Nevzat Tandoğan, O.Y. serden geçti ye “Pis Anadolulu sen kimsinde milliyetçilikten Turancılıktan bahsediyorsun? Senin işin askerlik yapmak vergi vermektir…” demişti. Evet biz vatanı kurtaran pis Anadoluluyuz. Saygılarımla

http://www.hurfikir.com.tr adresinden 26 Nisan 2024, 13:28 tarihinde yazdırılmıştır.