BİR VATANA SAHİP OLMAK ZOR, ONU KORUMAK DAHA DA ZORDUR

Yazar -

BİR VATANA SAHİP OLMAK ZOR, ONU KORUMAK DAHA DA ZORDUR  

Özellikle de bu coğrafyada, üzerinde yaşadığımız toprakları korumak çok zordur vesselam. İpni Haldun “Coğrafya kaderdir” demiş. Bizi de kaderimiz en belalı coğrafyaya kısmet etmiş. Kuzeyimizde Akdeniz’e inmek için bizi aşmak durumunda olan bir Sılav denizi var. Batımızda her gördüğü nesneyi yemeye çalışan obur bir hayvan gibi sömürmeyi, soymayı, eşkıyalığı kendisinin mutlak hakkı gören emperyalist batı var. Güneyimizde ise dostunu düşmanını ayıramayan, her türlü provokasyona ve fitneliğe açık bir Arap topluluğu var. Birde içlerine zehirli bir hançer gibi saplanmış, fitne ve fesat yuvası İsrail var. Her sırtlanın her yılanın her eşkıyanın yolu buradan geçiyor. Her haydut bizi ayaklarının altına almak istiyor. Bu coğrafyada yaşamak zor dostum zor. Bu coğrafyada yaşayabilmek için güçlü olmak lazım, kuvvetli olmak lazım. Yurdumuzun her tarafı antik kentlerle, batık medeniyetlerle doludur. O batık ve antik kentler bu coğrafyada geçmişte yaşamış milletlerin mezarlıklarıdır. Bu coğrafyanın şartlarına ayak uyduramamışlar ve yok olup gitmişler. Bin sene önce gelmişiz bu topraklara. Bizden öncede bu topraklarda birileri vardı. Onlardan önce de başka birileri vardı. Daha öncede daha başkaları vardı. Velhasıl Bizanslar, Persler, Traklar, Etiler, Akalar, Sümerler…. Daha niceleri bu toprakların bağrında yok olup gitmişler. Bin yıl kadar önce de biz gelip yerleşmişiz ama ne geliş bu coğrafyanın ve toprakların gördüğü en güçlü en adaletli en medeni millet olarak insanlığın görüp göreceği en muhteşem medeniyeti en güçlü devleti kurmuşuz. Sonra dünyanın haydutları sömürgecileri, eşkıyaları ve fitnecileri bir araya gelip bizim kadim medeniyetimizi yıkmışlar, Türk milletine kefen biçmişler, bu toprakları mezar yapmak istemişler. Yıkılmayı, yok olmayı, geçmişteki yok edilmiş milletler mezarlığına gömülmeyi kabul etmemişiz, savaşmışız, kan dökmüşüz, kara toprağın bağrına bir gül bahçesine girer gibi girmişiz ve yirmi milyon kilometre kare vatandan yedi yüz seksen bin kilometresini kurtarıp koruyabilmişiz. Alçak düşmanlarımız bu kadarını da bize çok görmüş ki onu da elimizden almaya çalışıyor, verecek miyiz? Asla. Eğer yine “dağ başını duman almışsa” düşmanın pis nefesi hudutlarımızda hissedilmişse, yapacak tek şey vardır, SAVAŞMAK. Susmak mı ne kadar kaçmak mı, nereye? İşte onu söylüyorum “BİR VATANI KORUMAK ONU KAZANMAKTAN DAHA ZORDUR.” 1923’te barış yaptığımızda kavga bitti zannetmiştik. Meğer sadece savaş kılıf değiştirmiş. Askerler çekilmiş fitneler, ajanlar, uşaklar, köpekler devreye girmiş. Millet olarak bizimde bir zaafımız vardır. Savaş meydanlarında yiğitçe dövüşürüz ama fitneliklere, kahbeliklere pekte aklımız ermez, kırk yıldır içimizden devşirilen, aldatılan PKK eşkıyasıyla boğuşuyoruz. Önceleri acıdık uyansınlar istedik barış dedik. Bizim barış isteğimizi birileri zayıflık sandı “PKK sizi tükürüğüyle boğar… Biz sırtımızı PKK’ya PYD’ye dayadık” dediler. Onlar sırtlarını PKK’ya, PKK’ da ABD’ye dayamışlar. Savaşmaktan başka çare kalmadı. Gerekirse ABD ile de savaşacağız. Çünkü yılanın başı küçükken ezilmedi, hayli büyüdü. Daha da büyüyüp ejderha olmadan ezmemiz lazımdır. Ezmezsek bunlar bugün Diyarbakır, Van yarın da Ankara, İstanbul’u isterler. İki şeyi unutmayacağız, Müslümanlığımızı ve Türk milletinin bir parçası olduğumuzu. Saygılarımla.

http://www.hurfikir.com.tr adresinden 29 Mart 2024, 15:19 tarihinde yazdırılmıştır.