İNANÇ ve TÂRİH AYNASINDA, 15 TEMMUZ…

Yazar - Nuri Kahraman

İNANÇ ve TÂRİH AYNASINDA, 15 TEMMUZ…

 

Kimileri bilerek, bilmeyerek, siyâseten ya da özel misyonu sebebiyle farklı değerlendiriyor olabilse de, 15 Temmuz, kesinlikle sıradan bir târih değildir. Meseleye böyle bakanlar, eğer bilinçli bir hâin değilseler, büyük bir gaflet içerisindedirler. Bunu net olarak söyleyebiliriz.

Hattâ, 15 Temmuz’un, sâdece Türk-İslâm değil, tüm dünyâ târihinde özge bir yeri olduğunu bile söyleyebiliriz rahatlıkla. Türkiye’nin büyük bir devlet olduğunu kâbul ediyorsak, ona oynanan oyunların, ne kadar küçük gibi gösterilse de, hiç de öyle olmadığının şuurundayız demektir.  

Tıpkı, çok mâsum, doğal bir doğa olayı gibi lanse edilen mâlum “gezi” olayı örneğinde olduğu gibi. Nitekim, orada mesele; “Ne olmuş canım; bırakın, çocuklar gezsin, dolaşsın!”a bırakılamayacak kadar ciddîdir. Özellikle de bu saatten, ve hele hele, en mukaddes değerlerin bile, Fetö örneğinde olduğu gibi, dünyâ sömürgenlerince ne şekil ve derecede kullanılabildiği görüldükten sonra.

Bu meyanda, 15 Temmuz Kalkışması, milletimizin kendisine geliş sürecinde yaşadığı en kritik olaylardan birisidir. Kim ne derse desin; ülke gerçek mânâda direkten dönmüştür. Aziz milletimiz, kendi basîreti ve de Allâh’ın yardımıyla kem tâlihini yenmiş, ümmet, hattâ insanlık için ümit olduğunu bir defâ daha göstermiştir.

Son hutbelerde de verilen, Mâide Sûresi 11. Âyetin meâlini görelim:

“- Ey iman edenler! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani bir topluluk size el uzatmaya yeltenmişti de Allah, onların ellerini sizden çekmişti. Allah’a karşı gelmekten sakının. Müminler yalnızca Allah’a güvenip tevekkül etsinler.”

Mâlum, burada söz konusu edilen olay Hendek savaşıdır. Ama, bu yardım ve Allâh’ın vaadi kıyâmete kadar geçerlidir. Malazgirt’te, Dumlupınar’da, Çanakkale’de, Sakarya’da, İstanbul’un fethinde vs, her yerde…

Bu fetihlerin devamı olarak yaşadığımız 15 Temmuz vakası, milletin cevherini ifâde edip, din sömürücüsü Fetö’nün şahsında küresel eşkiyâ ordusunu püskürtmenin ifâdesi olmuştur. Bunun nîmet olarak değeri ölçlemez. Dolayısıyla, değerini bilip şükrünü edâya çalışmak gereklidir.

Diğer yandan, dâimâ uyanık bulunup, dostu-düşmanı, aramızda yaşayıp ta kâlplerinde hastalık bulunan hıyânete teşne kişilikleri iyi teşhisle berâber tedbirine ehemmiyet göstermek gibi bir mecbûriyetimiz de vardır.

ÂYETLERİN TEŞHÎSİ, ÇOK ÇOK NET…

Yine Mâide Sûresi, sanki bugünü, hattâ bizzat düşmanları ve de hâinleri resm’ediyor:

51- Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz o onlardan olur. Şüphesiz Allah, zalim kavmi doğru yola iletmez.

52- Kalblerinde hastalık bulunanların :" Bize bir felaket gelmesinden korkuyoruz" diyerek, onların arasına koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah, bir fetih ihsan eder veya katından bir emir (iş) getirir de içlerinde gizlediklerine pişman olurlar.

53- İman edenler: "Sizinle beraber olduklarına dair, Allah´a bütün güçleriyle yemin edenler bunlar mı?" derler. Onların bütün amelleri boşa gitmiştir ve kaybedenlerden olmuşlardır.

Kitabımız, samîmî dostları, kardeşleri açıkladığı kadar, düşmanı, hâini, sahteyi de ne kadar güzel ve net açıklıyor değil mi?

YOLDAN ÇIKANLAR, İPİ GÖĞÜSYELENLER…

Bakınız sûrenin devâmında ne buyuruyor Yüce Yaratanımız:

54- Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah yakında öyle bir toplum getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah´ı severler; müminlere karşı yumuşak, kâfirlere karşı da onurlu ve şiddetlidirler; Allah yolunda mücahede eder, hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. Bu, Allah´ın bir lütfudur, onu dilediğine verir. Allah, geniş ihsan sahibidir, her şeyi çok iyi bilendir.

55- Sizin asıl dostunuz Allah´tır, O´nun Resulüdür ve namazlarını kılan zekatlarını veren ve rükû eden müminlerdir.

56- Kim Allah´ı, O´nun Resulünü ve müminleri dost edinirse, (iyi bilsin ki) Allah´ın taraftarları galip geleceklerdir.

Bu âyetlerin açıklamalarında, yeni gelen toplumun kimliği sadedinde, dönemlerine göre çeşitli yorumlar yapılmıştır. Meselâ, Süleyman Ateş’in tefsirinde, ayrıntılardan sonra netîce şöyle özetlenmiştir:

“Her devirde gelecek olgun, mücâhid insanlar âyetin kapsamına girer. Ensâr, Hz. Ebûbekir ve arkadaşları, Hz. Ali, Ebû Mûsâ el-Eş’arî’nin kavmi olan Yemen halkı bu vasıfları hâiz olduğu gibi İslâma hizmet etmiş ve edecek olan çeşitli milletler de bu vasıfları hâizdirler. Batıdan dalga dalga gelen Haçlı Ordularının vahşî saldırılarından İslâmı ve Müslümanları korumak için canlarını kale gibi siper eden Selçuklular; “İstanbul elbette fetholunacaktır, onu fetheden kumandan ne güzel kumandan ve onu fetheden asker ne güzel askerdir” meâlindeki Peygâmber övgüsüne mazhar olan Fâtih Sultan Mehmet ve orduları; İslâm’ı Viyana’lara, Saraybosna’lara kadar götüren Osmanlı mücâhidleri de elbette bu âyeti kerîmenin işâretine dahildirler.(Milliyet Baskısı 2. Cilt. Shf:807)

KOPAN FIRTINALAR, YEŞEREN ÜMİTLER…

15 Temmuz, milletimizin büyüklüğünü, Mevlâ’nın yardımının bizimle berâber olduğunu bir defâ daha gösteren yeni bir test oldu. Yeter ki biz biz olalım; onlar kim olursa olsunlar, nasıl gelirlerse gelsinler, sonları hüsrân olmaya mahkumdur Allâh’ın izniyle. Şâir bu his ve hakîkâtleri ne de güzel ifâde ediyor:

Şu kopan fırtına Türk ordusudur yâ Rabbi.
Senin uğrunda ölen ordu, budur yâ Rabbi.
Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın,
Galip et, çünkü bu son ordusudur İslâm'ın!

Yahya Kemal Beyatlı

Bu anlamda 15 Temmuz bizi, ilâhî nağmeler, lâhûtî hisler ve millî heyecanlarla berâber kendimize getiren, özgüvenimizi tâzeleyen bir sayha niteliği de arz etti elhamdülillâh. Artık şimdi, yeni bâdirelere karşı, hem madden hem mânen, eskisinden çok daha hazırlıklı ve de donanımlıyız elhâmdülillâh.

Bu Temmuz konusu bitmez sevgili dostlar. Şimdilik bu kadarla yetiniyor, inşâllâh, daha güzel günlerde yine görüşmek ümîdiyle, Mevlâ, aziz milletimizin yâr ve yardımcısı olsun diyor, cümleye içten sevgi ve de saygılar sunuyoruz ves’selâm…

 

 

http://www.hurfikir.com.tr adresinden 25 Nisan 2024, 16:32 tarihinde yazdırılmıştır.