GEÇEN AYIN SON YAPRAĞI…

Yazar - Nuri Kahraman

GEÇEN AYIN SON YAPRAĞI…

Sevgili okurlar. Geçen ayın son yaprağı dedik, ama on binlerce, yüz binlerce insan için hayâtın son yaprağıydı mutlakâ belki de bu. Acabâ, bizim son yaprağımız hangisi olacak; değil mi? Er ya da geç her ne zaman olacaksa, önemli olan, Rabbimizin cümlemize hüsn-i hatîmeler nasîp eylemesi. İnşâllâh diyor, hepinize, nice ayların, mevsimlerin son yaprağını göreceğiniz, hayırlı, uzun ömürler diliyoruz. Âmin.

Diğer yandan, yöremiz, ülkemiz ve de dünyâda öyle olaylar ve de sıklıkla oluyor ki, bırakın yakın çevremizi, âdetâ kendimizi bile unutuyor, böylelikle çoğu defâ can alıcı gerçeklerimizi, dünyevî, uhrevî anlamda, şahsî, âilevî ve yâ ictimâî, bize terettüp eden öznel vecîbelerimizi ıskalıyoruz. Yâni, samanların tozuttuğu ufuklara bakıp manzara kovalarken alttan geçen suları, üstten geçen zamânı; ne mevsimleri, ne de ömrü fark edemiyoruz. İşte Eylül; geçip gitti işte. Kimin aklına güz geldi, hazan geldi? Hâlâ bahar, yaz modundayız.

Belki biraz da, fındık kavramının yaza endeksli gerçeği bizi oraya çivileyip bırakıyor gibi. Ama, işte soğuklar başladı yavaş yavaş. Yaz bitti, güzün eylülü de vedâyı çekti. Lâkin, bir realite olarak, gitgide kışa, daha doğrusu bu bağlamda sonsuz sona yaklaştığımıza dâir, bu bilincin tezâhürü olacak kemâl emâreleri yok ortada. Her şey, eski tas, eski hamam sürüp gidiyor.

Derken, takvimlerden birisinden kopardığımız, geçen ayın son yaprağında yazanlar gerçeğimize ayna tutuyor. Kopardığımız yaprak bizi, bizi bizden koparan dış âmillerden koparıp, yüzümüzü kendimize dönmemize vesîle oluyor.

Sözünü ettiğimiz Erkam takvimi, her ayın son yaprağını, “Peygâmber (s.a.) Efendimiz’den MÜJDELER” olarak sunuyor. Sanırız, böyle yapmakla, gündemlerin oldukça daralttığı, bizi bir nevî bunalttığı kasvetli ortamı dağıtmak, bizi inşirâha sevk edip, ümitlerimizi çoğaltmak istiyor. Nitekim öyle de oluyor elhamdülillâh. İşte o son yaprakta yazanlar:

Peygamberimiz aleyhisselatü vesselam bir gün çok neşeliydi. Hz. Aişe validemiz, onun bu halini görünce:
– “Ey Allah’ın Resulü, bana dua et!” dedi.
Peygamber Aleyhisselam ona şöyle dua etti:
-“Allahım! Aişe’nin geçmiş, gelecek, gizli ve açık bütün günahlarını bağışla!”
Hz. Aişe bu duaya o kadar sevindi ki, sevincinden gülmeye başladı.
Resulallah, onun böyle gülmesine hayret ederek sordu:
-“Ey Aişe, sana ettiğim dua seni bu kadar çok mu sevindirdi?”
Hz. Aişe: “Ya Resulallah, nasıl sevinmem!” dedi.
Peygamber Aleyhisselam, birden ciddileşti ve:
“Ya Aişe, vallahi ben bu duâyı her namazdan sonra bütün ümmetim için etmekteyim!” buyurdu.

Tabiî, bunun için ümmetler olarak bizim de çok gayret etmemiz gerekiyor. Nitekim, İmam Müslim, Ashab-ı Suffe’den ve Rasulullah (SAV)’in hizmetkarı Ebu Firas Rabia b. Ka’b el-Eslemi radıyallahu anh’ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:

“Ben Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte gecelerdim. O’na abdest suyunu ve diğer ihtiyaçlarını getirirdim. Bir gün bana:

– Benden bir şey iste dedi. Ben de:

– Cennette senin yanında olmak isterim dedim. Rasulullah (SAV):

– Bundan başka bir isteğin var mı? diye sordu. Ben:

– Tek isteğim budur! dedim. Bunun üzerine Efendimiz (SAV):

– “O halde, çok secde etmekle bana yardımcı ol” buyurdu”. (Müslim)

Yapraktaki 2. Hadis de, yukardaki namaz emrini teyid eder nitelikte. Hz. İbni Abbas(ra) rivâyet ediyor: Rasûlüllâh (SAV) buyurdu:

“Duâ rahmetin anahtarıdır. Abdest namazın anahtarıdır. Namaz da cennetin anahtarıdır.” DEYLEMÎ

Yalnız, MÜJDELER başlığının üstünde yer alan bir başka hadis de oldukça  uyarıcı ve de günümüzdeki bunalım ve buhranların kaynağına işâret edici nitelikte. Dikkâtle okumamız, iyi düşünmemiz, şahsen ve de topluca ibret almamız temennîsiyle arz ediyoruz:

“Kim, gereksiz yere bol bol harcayıp tüketmek için borç alırsa, Allâh borç aldığı malın bereketini göstermez!”

Gerçekten bu gün şahsî bunalımların, âile fâcialarının, toplumsal cinnetlerin kaynağında hep bu var. Gereksiz borçlanma, kanaatsizlik, nîmetleri azımsama, lütufları küçümseme, var olanla yetinmeme, başkalarıyla yarış, israf, masraf, şükürsüzlük vs. vs. Özde temel olmayınca, yukarda her şey şaşıyor. Eskiden insanlar, onca yoksulluğa rağmen çok daha şükür sâhibiydiler. Şimdi herkes isyanlarda gibi. Az bir mahrûmiyet ağzı açıp gözü yummağa yetiyor maal’esef.

Burada da yine aynı yaprağın ön yüzündeki mesajı vererek sözü bağlayacağız.”Îman edip hayırlı işler yapanların son duâları; ‘Âlemlerin Rabbi olan Allâh’a hamdolsun’ cümlesidir” (Yûnus:10)

Nitekim, HAMD ve ŞÜKR’ün önemli olduğunu anlıyoruz ki, yukardaki âyetin işâretiyle son duâ ELHAMDÜLİLLÂHolduğu gibi, Kur’an da Fâtiha’yla, dolayısıyla ELHAMDÜLİLLÂHİ RABBİL’ÂLEMÎN  diyerek başlamaktadır. Buradan şunu anlıyoruz ki hamdimizi bilmek başta da, sonda da çok önemli. Hamd, hayâtın ekseni olmalı yâni. Ne mutlu hayâtını hamd üzre yaşayanlara. Lâkin, ne yazık ki, oldukça hassaslaşan fındık konusu bu noktada kimyâları, daha doğrusu bir kul ve insan olarak fabrika ayarlarımızı bozdu gibi mi sanki?

Aman, Allâh korusun diyor, Rabbimizin cümlemize Hamdimizi ve şükrümüzü bilmeyi nasîp etmesi dileğiyle cümleyi sevgi ve de saygıyla selâmlıyoruz ves’selâm…

 

 

http://www.hurfikir.com.tr adresinden 24 Nisan 2024, 18:23 tarihinde yazdırılmıştır.