HOCAM HİÇ DEĞİŞMEDİNİZ

Yazar -

HOCAM HİÇ DEĞİŞMEDİNİZ

Öğrencilerimle karşılaştığımda eski günleri anarak kahkahalarla güleriz. Geçen gün yine uzun zamandır karşılaşmadığım bir gurup öğrencimle karşılaştım. Hepsi emekli, torun torba sahibi insanlar olmuş.

Beni karşıdan görünce koşarak yanıma geldiler. Elimi öpmek isteyenler oldu. Müsaade etmedim. Sarıldık öpüştük, karşılıklı hal hatır sorduk. Bana ilk söyledikleri ‘Hocam hiç değişmediniz.’ ‘tıpkı okuldaki o eski günler gibi genç, yakışıklı ve havalısınız.’ ‘Bunu nasıl sağlıyorsunuz?’ sözleri oldu.

Biraz birlikte yürüdük, ilerde uygun bir yere vardık orada oturduk. Kırk küsur yıl önceki okul hatıralarından konuşmaya başladık. Söylediklerinin bir kısmını hatırladığım halde bazılarını hiç anımsayamadım. İnsan hafızası unutmayla malul olduğunu bir kere daha yaşadım.

Bu koca öğrencilerime, unutmanın, bir yaşlılık hastalığı olduğunu söyledim. ‘Genetik mirası zengin olanlar görme, işitme, unutma ve benzeri rahatsızlıklarını çok ileri yaşlara kadar hissetmezler’. Deyince içlerinden en genç olanı hemen ön alarak ‘Hocam! Siz de çok genç görünüyorsunuz. Oysa her birimizden en az on yıl daha yaşlısınız. Bunu nasıl sağlıyorsunuz?’ diye sordu.

Kendilerine düzenli yaşadığımı, spor yaptığımı, dengeli beslendiğimi ve çok az yediğimi söyleyince hepsi sesini kesti, boynunu büktü ve bana hak verdiler.

Bu dünyada yaşlanmayı önlemenin mümkün olmadığını, ama yaşlanmayı yavaşlatmanın mümkün olduğunu söyleyebilirim. Bütün toplumlarda yaşlıların sevilmediğini ve istenmediğini yakın çevremde görüyor, biliyor ve anlıyorum. Bunun için yavaş yaşlanmanın bütün yollarını deniyorum.

Yaş ilerledikçe insanlar çeşitli güç ve kuvvetlerini yavaş da olsa kaybetmeye başlıyor. Gençliğimde yaşlanacağımı hiç düşünmezdim. Önüme çıkan engellerin hep üstünden atlar, geçer giderdim. Oysa şimdi yan tarafından dolanarak yavaşça geçiyorum.

Vaktiyle öğrencim olan bu kişiler, şimdi birer yaşlı insan durumuna geldiler. Onlara sevgi ve saygı göstermede hiç kusur etmemeliyiz. Özellikle ve öncelikle ana-babamıza hatta nine ve dedelerimize saygıda hiç kusur etmemeliyiz.

İnancımız gereği yaşlılarımıza yardımcı olmak, onlara saygı göstermek, daima öncelik verme gereğini unutmayalım. Ailemizin yaşlıları yanımızda kalmaları halinde onlara da ‘öf’ bile dememeliyiz. Onlarla güler yüz tatlı dil ile konuşmalıyız.

Yaşlanmak, insanlara ölümü hatırlatıyor. Ölmek kaderde vardır. Bu bize ürküntü vermemelidir. Ama insanların sevdiklerinden ayrılması bize çok üzüntü verici bir durumdur. Hayatı, yaşamayı sevenler kolay ölmezler. Uzun yaşarlar.

Aslında insanlar, ölmekten değil, ölememekten korkarlar. Yatalak olmak, başkalarının yardımına ve bakımına muhtaç duruma düşmek çok zor bir durumdur. Bizim oralarda bu konuda ‘üç gün yatak, dördüncü gün toprak en güzel ölümdür.’ Diye hep söylenir.             

Beslenme konusunda çok güzel sözlerimiz vardır. ‘Can boğazdan girer, boğazdan çıkar.’ İnsanlarımız dengeli beslenmeyi bir türlü öğrenemedi. ‘Yemek için değil, yaşamak için yemeliyiz.’

 

Bu vefalı eski öğrencilerime, uzun yaşamak için az yemelerini tembih ederek veda ettim. 

http://www.hurfikir.com.tr adresinden 24 Nisan 2024, 05:46 tarihinde yazdırılmıştır.